İleri Teknoloji Araştırma ve Uygulama Merkezi Kitap Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 12 / 12
  • Öğe
    SPECTROSCOPIC TEST TYPES USED IN ANTIOXIDANT CAPACITY DETERMINATION
    (İksad publishing house, 31 Aralık 20223) Ülger Özbek, Dilara
    These days, antioxidants are an essential component of our life. Before free radicals, also known as "Reactive Oxygen Species" (ROS), may harm cells, antioxidants aid in their neutralization or destruction. This chapter offers an understanding of the several kinds of damaging free radicals generated during metabolic processes, along with an overview of the in vitro assays that are utilized to assess the antioxidant potential of dietary supplements and plant metabolites. Many illnesses are caused by imbalances in the oxidant-antioxidant balance. As a result, using antioxidants, whether natural or synthetic, benefits human health. Test procedures that gauge these supplements' antioxidant capability are crucial in this regard
  • Öğe
    Deubikuitinazlar ve Klinik Önemi
    (BİDGE Yayınları, Aralık 2023) Bakir, Sevtap; Ülger Özbek, Dilara; Bakır, Deniz
    Giriş Deubikuitinazlar (DUBs), ubikuitini substrat proteinlerine veya diğer ubikuitin moleküllerine bağlayan, bağları tanıyan ve hidrolize eden enzimlerdir. Deubikuitinazlar (DUBs), ubikuitin proteozom sisteminin (UPS) temel bileşenleridir. DUBs’un temel rolü, ubikuitinin substratlardan spesifik olarak uzaklaştırılmasıdır. DUBs çok sayıda düzenleyici proteinin aktivasyonuna/deaktivasyonuna, geri dönüşümüne ve lokalizasyonuna katkıda bulunur ve dolayısıyla çeşitli hücresel süreçlerde önemli roller oynar. Ubikuitin-protein konjugatları oldukça dinamik yapılardır. Bir dizi enzim, ubikuitinin substratlara konjugasyonunu yönlendirirken, aynı zamanda işlemi tersine --97-- döndürebilen çok sayıda DUBs da vardır. Anlaşıldığı üzere DUBs ubikuitin sisteminin önemli düzenleyicileridir. Bu enzimler, aktif olmayan ubikuitin öncüllerinin işlenmesinden, ubikuitin-protein konjugatlarının düzeltilmesinden, ubikuitinin hücresel eklentilerden çıkarılmasından ve proteozomun ubikuitin zincirlerinden uzak tutulmasından sorumludur (Alexander Y Amerik & Hochstrasser, 2004). Ubikuitin-proteozom yolu ökaryotik hücrelerde protein yıkımını sağlayan yollardan biridir. Ubikuitin bir polipeptit olup 76 amino asit içerir. Ubikuitin bir proteinin lizin yan zincirlerinin amino grubuna bağlanarak o proteini yıkım için işaretler. Daha sonra bu ubikuitine başka ubikuitinler eklenir. İşaretlenmiş protein bir proteaz kompleksi olan proteazlarca ATP enerjisi kullanılarak yıkılır. Ubikuitinler tekrar kullanılmak üzere serbest kalır. Proteinin ubikuitinasyonu, proteinlerin en güçlü post translasyonal modifikasyonlarından biridir, çünkü çok sayıda hücresel süreci düzenler. Basit mono-ubikuitinasyon olayları, çoklu ubikuitinasyonlarla bir arada bulunur. DUBs, hücreler içindeki kontrollü hücre altı lokalizasyonundan gelişimsel ve dokuya özgü ekspresyona kadar çeşitli mekanizmalar yoluyla düzenlenir (Bello et al., 2022). Değişen DUBs aktivitesi, kanser dahil çok sayıda patolojiyle ilişkilidir. Bu nedenle DUBs hedefe yönelik ilaç geliştirme için yeni adayları temsil eder. DUBs enzimlerinin hücrede fonksiyonlarını uyguladığı mekanizma karmaşık olabilir; bazı durumlarda bu sadece deubikuitinasyon değil, aynı zamanda ubikuitinasyon moleküllerini geri dönüştürerek, ubikuitinasyon sürecinin yeniden aktivitesiyle ve inhibitörlerinin ayrıştırılmasıyla ubikuitinasyon da destekleyebilir. Bu bölümde, bazı DUB enzimlerinde bulunan moleküler mekanizmaları gelişmelere odaklanacağız. Ayrıca DUBs yapısı, işlevi ve hastalıklarla ilişkisi yapılan çalışmalardan yararlanılarak incelenecektir.
  • Öğe
    ARJININ METABOLİZMASI VE KANSERDEKİ TERÖPATIİK ÖNEMİ
    (ARTİKEL AKADEMİ: 286, Temmuz 2023) Ülger Özbek, Dilara
    Arjinin, hücresel metabolizmada birçok rolü olan, katyonik, yarı esansiyel bir aminoasittir (aa). Hücrenin çoğalması, yaşaması ve protein sentezi gibi bir çok biyolojik fonksiyonda kilit rollere sahiptir. Bununla birlikte, üre döngüsü, nitrik oksit (NO), poliaminler, prolin, kreatinin ve glutamat sentezlerinde öncül aa olarak görev alır (Morris Jr, 2007). Büyüme dönemleri ve yaralanma sonrası iyileşme aşamalarında esansiyel aa olarak görev yapar. Yara iyileşmesine kat kı sağlamasının yanı sıra, büyüme hormonu, insülin benzeri büyüme faktörü-1 (IGF-1), insülin ve prolaktin salınımını uyarıcı rolleri de vardır. Dahası, arji nin T-hücresi ile doğal öldürücü hücre aktivitesini uyarmak ve proinflamatuvar sitokin düzeylerini etkilemek gibi immunomodülatör etkilere sahiptir (Stuehr, 2004). Arjinin, çok yönlü haberci molekül olan NO’in tek öncülüdür ve bu özelliği ile çok sayıdaki fizyolojik ve patolojik süreçlerde, özellikle kanserde, arjini nin araştırılmasını önemli kılmıştır. İlk olarak endotel hücrelerde tespit edilen NO’in, şimdilerde çeşitli tümör hücre hattı ve insan tümör hücreleri tarafındanda üretildiği kabul görmüştür (Lind, 2004). Ayrıca, karsinogenezde güçlü bir şekilde yer alan, hücre büyümesi ve metabolizmasında önemli role sahip olan rapamisin protein kompleksinin memeli hedefi (mTOR) bir kinaz olarak doğru dan arjinin ile aktive olur (Chen, Hsu, Ann, Yen, & Kung, 2021). Normal hücreler, büyüme ve gelişmeleri için arjinosüksinaz sentaz (AS) ve arjinosüksinaz liyaz (AL) enzimleri aracılığı ile sitrüllinden arjinin sentezleye bilirken, bazı kanser türlerindeki tümör hücreleri AS ifadesine sahip olmadığın dan sitrüllinden arjinin sentezleyemez. Bu tür bazı hayvan ve insan tümörleride büyüme ve gelişmeleri için arjinine (oksotrofik tümör) ihtiyaç duyarlar. Arjinine ihtiyaç duyan tümör hücrelerinin açığından faydalanan bazı araştırmacılar, kan ser hücrelerini arjininden yana aç bırakmak için antineoplastik tedavi yöntem leri geliştirmeye çalışmıştır (Ensor, Holtsberg, Bomalaski, & Clark, 2002). Bu çalışmalar arjinin yoksunluğuna yönelik çalışmaları oluşturmaktadır. Arjininin, arjinin oksotrofik tümörler için ekzojen olarak gerekli iken, arjinin oksotrofik olmayan tümörlerin gelişmesi ekzojen arjininden bağımsızdır. Çünkü bu tümörler arjinin süksinat sentetaz (ASS1) aktivitesine sahiptir ve sitrüllin den arjinin üretebilir. Bu sebeple, arjinin takviyesi, arjinin oksotrofik olmayan kanserli hastaların tedavi sonuçlarını iyileştirebileceği düşünülmektedir (Szefel, Danielak, & Kruszewski, 2019). Tümör hücrelerinin arjinin gereksinimi, kanser tedavisi açısından iki farklı noktada kesişmektedir. Bu süreçlerin her biri, en iyi koşulda işlevine devam etmek için bol miktarda arjinine ihtiyaç duyar. Bir yandan bol miktarlardaki arjinin, tümör büyüme ve gelişmesine katkıda bulunurken, diğer yandan, bol miktarlardaki arjinin, konakçı bağışıklık tepkisinin en iyi şekilde işlev görmesi ne yol açar. Bu nedenle, arjinin yoksunluğu veya takviyesinin her ikisi de kanser tedavisinde kritik rollere sahiptir (Albaugh, Pinzon-Guzman, & Barbul, 2017). Son yıllarda kanser tedavisine yönelik arjinin üzerinden çok sayıda çalışma yapılmaktadır. Daha çok arjinin yoksulluğuna yönelik çalışmalar dikkat çeker ken arjinin takviyesine yönelik çalışmalar da mevcuttur. Bu bilgiler ışığında, fazlasıyla hayati önem taşıyan arjininin metabolizmasının ve kanser tedavisinde dair öneminin incelenmesi literatüre oldukça fayda sağlayacaktır
  • Öğe
    BİYOAKTİF PEPTİDLERDE IN SILICO ANALİZLER
    (2023)
    Biyolojik olarak aktif peptidler (biyoaktif peptidler), peptid bağlarıyla birleştirilmiş 2-20 amino asit rezidüsü içeren ve pozitif biyolojik etkiler sergileyen protein fragmanlarıdır. Gıda proteinleri, biyoaktif peptidler için sürdürülebilir bir kaynaktır (Du, Comer, & Li, 2023; Du & Li, 2022; Jakubczyk, Karaś, Rybczyńska-Tkaczyk, Zielińska, & Zieliński, 2020). Geçtiğimiz 10 yılda, biyoaktif peptidler ile ilgili araştırma yayınları üç katına çıkmıştır ve şu anda BIOPEP-UWM veri tabanında antioksidan, antihipertansif, antimikrobiyal, antiinflamatuar ve diğer biyoaktif aktiviteleri sergileyen 4400'den fazla farklı bioaktif peptid bulunmaktadır (Minkiewicz, Iwaniak, & Darewicz, 2019).
  • Öğe
    EPİGENETİK VE KANSER
    (2023)
    Epigenetik terimi ilk kez 1942'de Conrad Waddington'un geno-tip ile fenotip arasındaki bağlantıyı yorumlamaya çalışmasıyla önerilmiş ve "genler ve ürünleri arasındaki nedensel etkileşimleri inceleyen ve fenotipi ortaya çıkaran biyoloji dalı" olarak ele alınmıştır (Waddington, 2012). Sonrasında, epigenetiğin etkileri, zaman içinde çok çeşitli biyolojik süreçleri kapsayacak şekilde genişletildi; genomdaki kalıtsal değişikliklerin, farklılaşma du-rumlarına bakılmaksızın somatik hücrelerdeki değişikliklerden bağımsız olarak meydana geldiği ileri sürülmüştür (Bird, 2007). Bugün ise epigenetik "mitotik ve/veya mayotik olarak kalıtsal olan ve DNA dizisinde bir değişiklik gerektirmeyen gen fonksi-yonundaki değişikliklerin incelenmesi" olarak tanımlanmaktadır (Pathak, Tomar, & Pathak, 2023). Bu fenomen, hücre büyümesi, farklılaşması ve hastalık gelişimi gibi geniş bir yelpazedeki hücre-sel aktiviteleri kapsar ve kalıtsaldır (Cheng ve ark., 2019). Epi-genetik mekanizmalar genellikle DNA metilasyonu, histon veya kromatin translasyon sonrası modifikasyonları ve kodlamayan RNA düzenlemeleri içermektedir ve toplu olarak epigenom ola-rak adlandırılmaktadır. Bu mekanizmaların sürdürülmesindeki başarısızlık, bazı önemli genlerin uygunsuz aktivasyonuna veya inhibisyonuna neden olabilir ve bu da başta kanser olmak üzere hastalıklara yol açabilir (Hanahan, 2022; Pathak ve ark., 2023)
  • Öğe
    DNA Nanoteknoloji Biyosensörleri
    (BİDGE YAYINLARI, XX.XX.2023) Pektaş, Ayşe Nur
    Sensörler, makine imalatı, tıp, inovasyon ve çevre izleme gibi farklı alanlardaki geniş uygulamaları nedeniyle oldukça fazla ilgi görmektedir. Biyosensörler, genellikle protein, peptid, DNA ve RNA gibi biyomoleküller olan hedef analitleri tespit etmeye yönelik küçük cihazların bir türüdür (Chao ve ark., 2016). Biyosensörlerin tıbbi teşhis ve tedavide önemli bir itici güç olmasının nedeni özellikle çeşitli hastalıklar için izlenebilir biyobelirteçlerin giderek artan şekilde tanımlanmasıdır (Kelley, 2017; Labib ve ark., 2016; Lin ve ark., 2016; Ye ve ark., 2018). Bununla birlikte, diyabetin izlenmesine yönelik glikoz ölçüm cihazları dışında, biyosensörlerin ticari başarısı ve gerçek dünyadaki uygulamaları çok az olmuştur.
  • Öğe
    RNAi Terapötikleri: Viral Hastalıklar ve Kanser
    (2023)
    RNA interferens (RNAi), bir gen dizisini tamamlayıcı olan ve hedeflenen dizinin spesifik susturulmasına aracılık eden, tipik olarak 19-23 nükleotidden oluşan kısa RNA dizilerinin temel prensibine dayanır (Kelleher ve ark., 2020). RNAi molekülleri kısa müdahaleci (short/small interfering) (si)RNA, kısa saç tokası (short hairpin) (sh)RNA ve mikro (mi)RNA'yı içerir. RNAi gen susturulmasını oluşturan mekanizmalar genel olarak iki şekildedir (Şekil 1). 1998'de Fire ve Mello, RNAi adını verdikleri Caenorhabiditis elegans adlı nematodda bu korunmuş biyolojik gen susturma sürecini keşfettiler ve bu özelliğiyle 2006'da Nobel ödülü aldılar (Fire ve ark., 1998)
  • Öğe
    DETERMINATION OF THE ELEMENTAL LEVELS OF MEDICAL AND AROMATIC PLANT YARROW (Achillea millefolium) COLLECTED FROM SIVAS WILD FLORA
    (İksad publishing house, Aralık-2022) Ülger Özbek, Dilara
    INTRODUCTION Achillea millefolium L. an individual from the Asteraceae familyants, is utilized as an alternative cure product in many region (Vitalini et al., 2011). It is called 'Civanperçemi' in Turkish and there are forty species in Turkey (Davis, 1982). Many biological effects and chemical molecules of Achillea millefolium have been used to treat of many health problems from ancient times. To give examples of its biological effects, Achillea millefolium has vasoconstrictor, antiallergic, antioxidant, stimulant, diuretic, anti-atherosclerotic, anti-inflammatory, antispasmodic, antinociceptive, choleretic, anti-hypertensive, estrogenic and anti-microbial effects (Usmanghani et al., 1997). With these biological effects it cures, hepatit B and C, respiratory infection, gastrological disorders, abdominal pain, headache, bleeding, dermatological disorders, diabetes mellitus, fever, gynecological disorders, gout, rheumatism ailments (Yaeesh et al., 2006). Also, it includes phytochemicals and chemicals such as alkaloid, choline, apigenin, alpha-terpineol, borneol, azulene, salicylic acid, glucoside, luteolin-7-O-beta-D-glucuronide, volatile oil, camphor, dihydro dehydrodiconiferyl alcohol 9-O-beta-D-glucopyranoside, eucalyptol, dicaffeoylquinic acids, sesquiterpenoids, chamazulene, beta-pinene, diphenylpicrylhydrazyl radical, artemetin (Falconieri et al., 2011; Akram, 2013).
  • Öğe
    CAENORHABDITIS ELEGANS MODEL ORGANİZMASINDA TRANSKRİPTOM VE METABOLOM ANALİZLERİ
    (Serüven Yayınevi, 2022) Berk, Şeyda; Pektaş, Ayşe Nur
    GİRİŞ Metabonomi veya metabolomik, spektrometri ve genomik araştırma- ları sonrası bu teknolojiler ile geliştirilen yeni bir “omik” disiplini olup, genellikle, canlı sistemlerdeki tüm metabolitlerin ve eksojen uyaranlara, genetik veya çevresel modifikasyona yanıt olarak metabolik varyasyonla- rın eş zamanlı olarak ölçülmesini ifade eder. Metabonominin ana amacı, bir hücrenin veya canlı sistemin biyolojik durumunun, biyoakışkanlardaki metabolitlerin kimyasal profil modellerini ortaya çıkarmaktır. Bu nedenle, metabonomik çalışmaların odağı, küçük molekül metabolitlerinin kalita- tif ve kantitatif karakterizasyonudur. Metabonominin toksikoloji, hastalık teşhisi, biyobelirteç keşfi ve ilaç alanındaki çalışmalar ile sağlık alanında büyük bir potansiyele sahip olduğu kanıtlanmıştır. Metabolom doğası gereği büyük ve karmaşıktır. Escherichia coli ve Saccharomyces cerevisiae gibi mikropların sırasıyla 3.700 ila 16.000 metaboliti vardır (Ramirez-Gaona ve ark., 2017; Sajed ve ark., 2016). Tek tek bitkilerin 30.000–80.000 metabolite sahip olduğu düşünülürken, tüm bitkiler âleminde 200.000 ila 1.000.000 arasında metabolitten oluşur (Binning, 2004; Saito & Matsuda, 2010). En çok sayıda bitki bileşikle- ri, ikincil metabolitler ve lipitlerdir. Omurgalılar, bitkilerde görülen daha “egzotik” ikincil metabolitlerin aksine, metabolitlerin çoğunluğu farklı lipit türleri olmak üzere, büyük olasılıkla tek tek bitkilere benzer boyutta bir metaboloma sahiptir. Serbest yaşayan insanlar çok çeşitli bir diyete sa- hip oldukları ve çok çeşitli ilaçlara, gıda katkı maddelerine, kozmetiklere ve ev kimyasallarına maruz kaldıkları için, insan metabolomunun muhte- melen bir milyondan fazla endojen ve ekzojen bileşikten oluştuğuna ina- nılmaktadır (Uppal ve ark., 2016). Ancak bugüne kadar Homo sapiens’te sadece yaklaşık 114.000 kadar metabolit tanımlanmıştır (Wishart ve ark., 2018). Son yirmi yıl, genomik dizileme teknolojilerinde patlayıcı bir büyü- meye tanık olmuştur. Artan verim, daha yüksek doğruluk ve daha düşük maliyetlerin bir sonucu olarak, son yirmi yılda genomik dizi veritabanla- rında üstel bir büyüme olmuştur. Bununla birlikte, moleküler biyolojideki büyük bir zorluk, aynı genomun farklı doku tiplerinde, gelişim aşamala- rında ve çevresel koşullarda farklı fenotiplere karmaşık haritalanması ol- maya devam etmesidir. Transkriptlerin ve gen regülasyonunun ifadesinin daha iyi anlaşılması önemsiz olmamakla birlikte bu zorluğun merkezinde yer alır (Wang ve ark., 2019). Transkriptomik, gen yapısı, ekspresyonu ve düzenlenmesi hakkında önemli bilgiler sunar ve birçok organizmada geniş çapta incelenmiştir. Nematod Caenorhabditis elegans da bu alanda çokça çalışılmış bir model organizmadır.
  • Öğe
    MOLEKÜLER TÜR TANIMLAMASINDA BIR ARAÇ OLARAK DNA BARKODLAMA
    (2022) Pektaş, Ayşe Nur; Berk, Şeyda
    GİRİŞ Türlerin taksonomik tanımlamasında DNA kullanma kavramı ilk olarak Hebert ve Gregory tarafından önerilmiştir (P. D. Hebert ve ark., 2003). DNA barkodlama kavramı, türleri birbirinden ayırmak için kullanılabilen "küçük standart DNA dizisi" anlamına gelir. Genomda seçilmiş spesifik bölgelerin PCR amplifikasyonuna dayanan ve tür tanımlaması için kullanılan bir tekniktir. İlk barkodlama çalışmasından bu yana 6000'in üzerinde barkodlama makalesi yayınlanmıştır (Dormontt ve ark., 2018). Türlerin yaşam formlarını birbirinden ayırt edebildiği bir barkodlama bölgesi fikri hızla benimsenmiştir. Daha sonra diğer organel bölgelerinin, işaretleyicilerin ve ilgili primer setlerinin de barkodlama için kullanılabileceği düşüncesiyle barkodlama çalışmaları genişlemiştir (Bohmann ve ark., 2020). Temel olarak, barkodlama, moleküler karakterizasyon yoluyla kesin tanımlamaya izin vermede her biri diğeri kadar dolaylı olarak hayati önem taşıyan iki temel öğe içerir. Bunlar bilinmeyen ve hedeftir. Bilinmeyen, normalde kaynağı bilinmeyen (yaklaşık 650 baz çifti) kısmi bir COI dizisiyle temsil edilirken, hedef önceden belirlenmiş (tipik olarak morfoloji ve tercihen tür düzeyine göre) veri tabanında veya başka bir depoda bulunan bir COI dizisidir. DNA barkodlamanın amacı, ekosistemimizdeki türlerin çeşitliliğini tanımaya yardımcı olmaktır ve bu amaca ulaşmak için tür düzeyinde tanımlama çok önemlidir (Kvist, 2013).
  • Öğe
    OMURGASIZ ANTİMİKROBİYAL PEPTİDLERİ: POTANSİYEL TERAPÖTİK UYGULAMALAR
    (İKSAD YAYINEVİ, 2022) Pektaş, Ayşe Nur
    GİRİŞ Konak savunma peptidleri veya antimikrobiyal peptidler (AMP'ler), doğuştan gelen bağışıklık sisteminin en önemli anahtar bileşenlerinden biridir (Zasloff, 2002; Hancock ve ark., 2012). Enfeksiyöz ajanlara karşı ilk savunma hattıdırlar. Genellikle 12 ila 50 amino asit rezidüsü içerirler (Lai Y ve Gallo R, 2009). Hücre zarındaki negatif yük ile etkileşerek bakteri hücresini öldürebilirler (Zasloff, 2002). AMP'ler, bakteriler, mantarlar, bitkiler, böcekler ve memeliler dâhil olmak üzere tüm yaşam formlarında mevcuttur (Hancock R ve Sahl H, 2006; Diamond G ve ark., 2009; Fjell C ve ark., 2012; Di Francesco ve ark., 2013; Steckbeck J ve ark.,, 2014) ve mantarlara, bakterilere, protozoalara ve bazı virüslere karşı geniş bir etki yelpazesine sahiptir (Reddy ve ark., 2004; Marr ve ark.,, 2006; Lai Y ve Gallo R , 2009; Guani-Guerra ve ark., 2010; Wilson S ve ark., 2013; Wilmes ve Sahl , 2014). Ayrıca, sentetik ve doğal olarak oluşan 2800'den fazla AMP kaydedilmiştir (Wang , 2015; Wang ve ark., 2016). Doğadaki bu çok sayıda AMP'ye rağmen (2800'den fazla benzersiz peptid) şu ana kadar bakterilerden 296, arkelerden 4, protistlerden 8, mantarlardan 13, bitkilerden 343 ve hayvanlardan 2137 AMP izole edilmiştir. AMP'ler genellikle doğada katyoniktir ve pozitif yüklü amino asit (arginin ve lizin) içeriklerine göre yükleri +2 ila +9 arasında olabilir. Ayrıca, ortalama %40 ila %50 arasında hidrofobik rezidü içerirler (Yeaman ve Yount, 2003; Hancock ve Sahl, 2006; Pasupuleti ve ark., 2012). Bilinen birkaç AMP negatif yüklüdür.
  • Öğe
    ARBOVİROLOJİYE GENEL BİR BAKIŞ
    (Livre de Lyon, October 2022) Pektaş, Ayşe Nur
    GİRİŞ Arbovirüs (eklem bacaklılarla taşınan virüs) tanımı, kanla beslenen belirli eklembacaklı türleri, özellikle böcekler (sinekler ve sivrisinekler) ve araknidler (keneler) tarafından insanlara ve/veya diğer omurgalılara bulaşan herhangi bir virüs için geçerlidir. Arbovirüs, viral genomun doğasına ve yapısına dayanan mevcut viral sınıflandırma sisteminin bir parçası değildir. Arbovirüs bir virüs ailesi değildir; terim yalnızca bir virüsün belirli eklembacaklı türleri tarafından bulaştığını gösterir. Birçok farklı viral ailenin üyeleri arbovirüsler olabilir (Yuill & Seymour, 2001). Örneğin: · Bunyaviridae (bunyavirüsleri, flebovirüsleri, nairovirüsleri ve hantavirüsleri içerir) · Flaviviridae (sadece flavivirüslerden oluşur) · Orthomyxoviridae (thogotovirüsleri içerir) · Reoviridae (koltivirüsleri ve orbivirüsleri içerir) · Togaviridae (alfavirüsleri içerir) Hemorajik ateşle ilişkili virüslerin çoğu Arenaviridae ve Filoviridae ailelerinde sınıflandırılır. Bununla birlikte, bazı flavivirüsler (sarı humma, dang virüsleri) ve bazı Bunyaviridae (Rift Vadisi ateşi virüsü, Kırım-Kongo kanamalı ateş virüsü, trombositopeni virüslü şiddetli ateş, hantavirüsler) gibi bazı arbovirüsler hemorajik semptomlarla ilişkili olabilir. Arbovirüs türlerinin sayısı 250’den fazladır ve dünya çapında dağılmıştır; en az 80 insan hastalığına neden olur. Çoğu arbovirüs sivrisinekler tarafından bulaşır, ancak bazıları keneler tarafından bulaşır ve bir tanesi (Oropouche virüsü) tatarcık sineği ile bulaşır. Kuşlar genellikle sivrisinekler yoluyla atlara, diğer evcil hayvanlara ve insanlara bulaşan arbovirüsler için rezervuarlardır. Arbovirüsler için diğer rezervuarlar arasında eklembacaklılar ve omurgalılar (genellikle kemirgenler, maymunlar ve insanlar) bulunur. Bu virüsler insanlara insan dışı rezervuarlardan yayılabilir, ancak insandan insana bulaşma, ilgili virüse bağlı olarak kan nakli, organ nakli, cinsel temas ve doğum sırasında anneden çocuğa da bulaş olabilir. Çoğu arbovirüsün gündelik, günlük temas yoluyla insandan insana bulaşması belgelenmemiştir. Arboviral hastalıkların çoğu, belki de tipik viremi eklembacaklı vektörünü enfekte etmek için yetersiz olduğundan, insanlar tarafından bulaşmaz; istisnalar, sivrisinekler yoluyla kişiden kişiye bulaşabilen dang humması, sarı humma, Zika virüsü enfeksiyonu ve chikungunya hastalığıdır. Ayrıca, Zika virüsü cinsel aktivite sırasında enfekte semptomatik veya asemptomatik erkeklerden seks partnerlerine (erkek veya kadın) veya enfekte kadınlardan seks partnerlerine bulaşabilir. Bazı enfeksiyonlar (örneğin, Batı Nil virüsü enfeksiyonu, Colorado kene ateşi, dang, Zika virüsü) kan nakli veya organ bağışı yoluyla yayılmıştır. Arenaviridae, lenfositik koriomeningitis virüsü, Lassa ateşi virüsü, Mopeia virüsü, Tacaribe virüsü, Junin virüsü, Lujo virüsü ve Machupo virüsünü içerir; hepsi kemirgenler tarafından bulaşır ve bu nedenle arbovirüs değildir. Lassa ateşi virüsü insandan insana bulaşabilir. Filoviridae 2 cinsten oluşur: Ebolavirus (5 türden oluşur) ve Marburgvirus (2 türden oluşur). Bu virüslerin spesifik vektörleri doğrulanmamıştır, ancak meyve yarasaları başlıca adaylardır; bu nedenle Filoviridae arbovirüs değildir. Ebola virüsü ve Marburg virüsünün insandan insana bulaşması kolaylıkla gerçekleşir (Yuill, 1986).a