Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Kitap Koleksiyonuhttps://hdl.handle.net/20.500.12418/4132024-03-28T22:54:38Z2024-03-28T22:54:38ZEski Uygurca 'karım' Sözcüğü Üzerine Art ve Eş Zamanlı Bir İncelemeAyazlı, Özlemhttps://hdl.handle.net/20.500.12418/136592023-04-13T00:01:55Z2022-01-01T00:00:00ZEski Uygurca 'karım' Sözcüğü Üzerine Art ve Eş Zamanlı Bir İnceleme
Ayazlı, Özlem
Eski Uygurcanın ya da daha genel olarak ifade edilirse Eski Türkçenin söz varlığında görülen ve bugün Türkiye Türkçesinin ağızlarında ve diğer çağdaş Türk dil ve lehçelerinde varlığını sürdüren pek çok sözcük vardır. Eski Uygurcada karam şeklinde varyantı bulunan karım sözcüğü de bu sözcüklerden bir tanesidir. Çalışmada karım sözcüğü üzerinde durulmakta ve sözcüğün hem tarihî hem de çağdaş Türk dil ve lehçelerinde tespit edilebilen biçim ve anlamları da yer almaktadır. Makalede, karım sözcüğü üzerine art ve eş zamanlı bir inceleme yapmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla, tarihî ve çağdaş Türk dil ve lehçelerine ait metinlerde karım sözcüğünün geçtiği bölümlerin Türkiye Türkçesine aktarımına da yer verilmektedir.
Çalışma, beş başlık altında toplanmaktadır: Birinci bölümde, çalışmanın amacı ortaya konulmakta ve makalenin bölümleri tanıtılmaktadır. İkinci bölümde; tarihî Türk lehçelerindeki karım sözcüğünün türev ve anlamları metin örnekleri eşliğinde aktarılmakta, sözcüğün Çince denkliğine yer verilmektedir. Üçüncü bölümde ise sözcüğün çağdaş Türk dil gruplarında tespit edilen biçim ve anlamlarına; dördüncü bölümde de sözcükle ilgili yapılan etimolojilere değinilmektedir. Çalışmanın son bölümünü oluşturan beşinci bölümde ise sözcük ile ilgili elde edilen bulgular sıralanmakta ve yapılan araştırma sonucunda sözcüğün kökeni ile ilgili oluşan kanaatler aktarılmaktadır.
2022-01-01T00:00:00ZYahyâ Nazîm DivanıMustafa Sefa ÇAKIRhttps://hdl.handle.net/20.500.12418/123762020-04-10T00:00:23Z0009-01-01T00:00:00ZYahyâ Nazîm Divanı
Mustafa Sefa ÇAKIR
Kadim bir medeniyetin vârisleri olarak geçmişle gelecek arasındaki dengeyi
iyi gözetmemiz gerekmektedir. Geçmişinden habersiz, hatta geçmişiyle kavgalı nesiller
geleceğimize ışık tutamaz. Bu anlamda hakkı verilerek yapılan edebî, tarihî,
ilmî çalışmaların hepsi kıymetlidir, gereklidir. Biz de bu çalışmamızda 17. yüzyılın
ikinci yarısında ve 18. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olan Yahyâ Nazîm Çelebi'nin
divanını elimizden geldiğince titiz bir şekilde ortaya koymaya çalıştık.
Yahyâ Nazîm, İstanbullu bir şairdir. İstanbul'un Kumkapı semtinde Gedikpaşa'da
doğmuştur. Gençliğini de yine burada geçirmiş ve "Gedikpaşalı Nazîm" olarak
tanınmıştır. Doğum tarihiyle ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ölüm
tarihinin 1727 oluşu ve vefat ettiğinde yaklaşık seksen yaşında olduğu bilgisi bize
doğumunun 1649-1650 yıllarında olabileceğini düşündürmektedir. Adının Yahyâ,
ilk mahlasının "Halîm" olduğu ve daha sonra Neşâtî tarafından kendisine "Nazîm"
mahlası verildiği kaynaklarda geçmektedir. Nazîm, Enderun'da yetişmiş ve öğreniminden
sonra sarayda çeşitli görevlerde bulunmuştur. Bir ara kilâr-ı hâssa nöbetçibaşılığına
getirilmiş ve daha sonra ömrünün sonuna kadar İstanbul pazarbaşılığı görevini
sürdürmüştür. Padişahlardan IV. Mehmed, II. Süleyman, II.Ahmed, II. Mustafa
ve III. Ahmed devirlerini görmüş ve 1727'de vefat etmiştir. Vefat yeri ile ilgili
tam bir bilgi bulunmamaktadır. Geride birçok beste ve hacimli bir divan bırakmıştır.
0009-01-01T00:00:00ZSarıhatipzâdelerden Numan Sâbit Efendi ve Bilinmeyen Mi'râciyesiYekbaş, Hakanhttps://hdl.handle.net/20.500.12418/121622020-01-29T00:00:28Z2011-01-01T00:00:00ZSarıhatipzâdelerden Numan Sâbit Efendi ve Bilinmeyen Mi'râciyesi
Yekbaş, Hakan
Araplara ait meşhur bir sözde şöyle söylenir: “Şerefü’l-mekân bi’lmekîn”. Yani bir mekânın şerefi, orada oturan insanlardan gelir. Yoksa toprağın, taşın, ağacın, bahçenin, binanın bizâtihî kendine ait bir kutsallığı yoktur. Mekânı yücelten, orayı şenlendiren, orayı nemâlandıran, oraya ruh ve hayat veren orada ikâmet eden insandır. Çünkü insan, Kur’ânî bir ifadeyle söylemek gerekirse eşref-i mahlûkattır...
2011-01-01T00:00:00ZManzum Mi'râc-nâme ve Mi'râciyyelerArslan, Mehmethttps://hdl.handle.net/20.500.12418/121582020-01-27T12:54:36Z2019-01-01T00:00:00ZManzum Mi'râc-nâme ve Mi'râciyyeler
Arslan, Mehmet
Peygamberimizin en büyük mucizelerinden olan mi'râc hadisesi dînî kaynaklarda ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi daha sonra edebi eserlere de konu olmuştur. İslam topluluklarında peygamber sevgisi ile yazılan, şairlerin Hz. Muhammed'e olan saygılarını ve bağlılıklarını ifade amacıyla oluşturulan manzum ve mensur edebi eserler mevlid, hilye, siyer (sîre), hicret-nâme, mu'cîzât-nâme, mi'râc-nâme, şefâ'at-nâme, kırk hadis vb. adlar altında edebi türler oluşturmuşlardır...
2019-01-01T00:00:00Z