Arşiv logosu
  • English
  • Türkçe
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • English
  • Türkçe
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Bakay, Berna Baysal" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Amoebicidal activity of benzothiazole on Acanthamoeba castellanii cysts and trophozoites and its cytotoxic potentials
    (Elsevier, 2020) Ozpinar, Necati; Ozpinar, Hulya; Bakay, Berna Baysal; Tunc, Tutku
    Acanthamoeba spp. are free-living amoebae isolated from many ecological areas such as swimming pools, dams and lakes, and soil. Granulomatous amebic encephalitis and amebic keratitis, caused by Acanthamoeba spp., usually occurs in chronically ill, debilitated individuals, in immunosuppressed patients and treatment is quite difficult. This study aimed to determine the effect of benzothiazole on trophozoite and cyst forms of Acanthamoeba castellanii (A.castellanii). Axenic cultures of A. castellanii trophozoites and cysts were prepared to test the amoebicidal activity of benzothiazole. The concentrations of benzothiazole in 24-well plates were prepared as 0.08%, 0.04%, 0.02%, 0.01%, 0.005%, and A. castellanii cysts and trophozoites were added to these cultures. Parasites were counted at 0, 1/2, 1, 3, 6, 12, 24 and 48 h in the cell counter after staining with trypan blue. Cytotoxicity of benzothiazole on the WI-38 human fibroblast cell line was also tested. Between 0.08% and 0.01% concentrations of benzothiazole showed a strong amoebicidal activity at 24 and 48 h. A significant decrease in 0.005% concentration in the number of live trophozoites and cysts was detected between 6 and 48 h. As a result of the cytotoxicity studies, benzothiazole did not show any cytotoxic effect on the WI-38 human fibroblast cell line even at 1% concentration. Benzothiazole could be concluded as a new therapeutic agent against Acanthamoeba. On the other hand, in vivo studies are needed to confirm the efficacy of the biological effect.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    BALB/c farelerde oluşturulan deneysel kutanöz leishmaniasis üzerine maleik anhidrit-ko-4-vinil fenil boronik asit kopolimer ve maleik anhidrit-ko-4-vinil fenil boronik asit/pentamidin konjugatının etkisinin In Vivo incelenmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Bakay, Berna Baysal; Akın Polat, Zübeyda; Karakuş, Gülderen
    Kutanöz leishmaniasis (KL), çeşitli nedenlerle artan insan hareketliliğiyle birlikte kozmopolit bir dağılım gösteren ve her yıl artan sıklıkta görülen, milyonlarca insanı etkileyen bir paraziter hastalıktır. Tüm yaş gruplarında görülmekle beraber, çocukluk çağında daha sık rastlanmaktadır. Enfeksiyon, vektör dişi kum sineğinin insanlardan kan emmesiyle başlangıçta bir kırmızı papül şeklinde başlayarak, yavaş yavaş büyüyerek devam etmektedir. Bölgeye lökositlerin göç etmesiyle lezyon yerini kalıcı bir skatris dokusuna bırakmaktadır. Bazı KL vakaları kendiliğinden iyileşebilmekle beraber, iyileşmeyen vakalar genellikle beş değerlikli antimon tedavisine alınmaktadır. Tedavide ayrıca miltefosine (MLT), amphotericin B (AmB), paramomisin ve pentamidin (PTM) gibi ilaçlar da kullanılmaktadır. Güncel tedavilerde; zayıf biyoyararlanım, cilde nüfuz etme sınırlılığı, direnç gelişimi, maliyet gibi sınırlılıklar nedeniyle yeni tedavi ajanlarına ihtiyaç vardır. Ayrıca KL tedavi edilse bile kalıcı iz bırakabilmektedir. Bor elementi üzerine yapılan araştırmalar, borun hücre proliferasyonu ve migrasyonunu teşvik ederek, inflamasyonu azaltıp, oksidatif stresi baskılayarak yara iyileşmesini hızlandırdığını göstermiştir. Bu çalışma ile KL güncel tedavisinde kullanılan bir ilaç olan PTM'nin sahip olduğu biyolojik aktivitenin, daha büyük mol kütleli kopolimer-ilaç etkin madde kombinasyonu ile arttırılması ve doğası gereği toksik olmayan bor bileşiklerinin yara iyileşme süreçlerine sinerjik katkı sağlaması hedeflenmiştir. Araştırmada bu amaca yönelik olarak Maleik anhidrid-ko-4-Vinil fenil boronik asit (MAVPBA) kopolimeri ve Maleik anhidrid-ko-4-Vinil fenil boronik asit ile Pentamidin konjugatı (MAVPBA/PTM) sentezlenerek bileşiklerin yapısal karakterizasyonu ATR-FTIR (Fourier-Dönüşümlü Infrared Spektroskopisi) ve Nükleer Magnetik Rezonans (1H-NMR ve 13C-NMR) spektroskopisi ile doğrulanmıştır. Yüzey morfolojisi ise Taramalı Elektron Mikroskobu (SEM) yöntemiyle incelenirken Jel Geçirgenlik Kromatografisi (GPC) analiz yöntemiyle de bileşiklerin mol kütleleri belirlenmiştir. Sentezlenen bileşiklerin XTT yöntemi ile sitotoksik potansiyelleri belirlenerek, sitotoksik olmayan en yüksek üç konsantrasyon in vivo çalışmalarda kullanılmıştır. BALB/c ırkı farelerin ayak tabanlarında oluşturulan KL modelinde, MAVPBA ve MAVPBA/PTM bileşiklerinin etkisi dört hafta boyunca dijital kumpas ile ölçülmüştür. Dördüncü hafta sonunda lezyon bölgesi; amastigot yükü ve inflamasyon bulguları açısından histopatolojik yönden değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, lezyon büyüklüğü istatistiksel sonuçlarına göre bor içerikli MAVPBA kopolimer ilaç bağlayıcı deney grubunda 10-6 M konsantrasyonda en iyi tedavi etkinliği görülmüştür. MAVPBA/PTM ilaç konjugatı deney grubunda ise 10-8 M konsantrasyonda hem kendi grubuna hem de tüm gruplara kıyasla en iyi tedavi etkinliği sonucu ortaya çıkmıştır. Bu verileri histopatolojik değerlendirmeler de desteklemiştir. Kutanöz leishmaniasis tedavisinde, mevcut antileishmanial ilaçların yüksek maliyeti, toksisitesi, direnç olasılığı ve uzun süreli kullanımının sınırlılığı gibi faktörler, yeni anti-leishmanial ilaçlara olan gereksinimi artırmaktadır. Bu araştırmada, PTM'ye bor elementi eklenerek biyolojik etkinliği artırılan yeni makromolekülün KL tedavisi için potansiyel bir terapötik ajan olabileceği sonucuna varılmıştır. Ancak, bu bileşiklerin etkinliğini, güvenliğini ve klinik uygulanabilirliğini daha iyi anlamamıza yardımcı, daha ileri ve kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Factors Affecting the Prevalence of House Dust Mite in Tekirdağ and İstanbul Provinces in Comparison with House Dust Mite Population of Sivas Province During the Same Period
    (Galenos Publishing House, 2021) Ataş, Ahmet Duran; Bakay, Berna Baysal; Bakay, Hakan; Gülpınar, Derya Gül
    Objective: This study aimed to examine the frequency of house dust mite according to various variables and determine the house dust mite population in these provinces in house dust samples collected in the same period from İstanbul and Tekirdağ provinces, which is located on the coastal part of the Marmara Region, and Sivas province, which has different climatic and geographic characteristics from these provinces. A comparison was done from each province. Methods: Between May and August 2018, a total of 100 powder samples were prepared by a lactic acid precipitation method that was examined microscopically. Besides, some variables in Tekirdağ and İstanbul provinces were applied to participants by face-to-face interview method from a questionnaire. Results: House dust mite was found with a rate of 66.7% in İstanbul and 61.5% in Tekirdağ; however, house dust mite was not found in Sivas province. According to survey results, the frequency of house dust mite detection is 1-4. It increased according to the fact that it is located between floors, cleaning was every 15 days, no smoking at home and insufficient sun exposure. No statistically significant difference was found according to the presence of plants and/or animals in the house and way of heating. Conclusion: Measures to be taken against house a dust mite, which is the most essential component of house dust with allergic content, are observed to be important in reducing complaints of sensitive people by especially considering the climate, geographic characteristics and general hygienic conditions. According to investigations, Baloghella melis, one of the mites detected in dust samples taken from İstanbul, has been determined to be a new record in Turkey. This study will contribute to Turkey with this aspect fauna of house dust mites. © 2021 Turkish Society for Parasitology.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Kedi ve Köpeklerin Yangısal Bağırsak Hastalığında Terapötik Helmintler
    (2020) Bilgiç, Bengü; Bakay, Berna Baysal; Saka, Sinem Ülgen; Or, Mehmet Erman
    Yangısal bağırsak hastalığı (IBD) insanlarda olduğu gibi kedi ve \rköpeklerde de yaygın olarak görülen ishal ve kusma gibi \rgastrointestinal bulgularla karakterize, yangısal ve otoimmün bir \rhastalıktır. Günümüzde hijyenik yaşam koşullarının yaygınlaşmasıyla \rbirlikte helmintlerin bağırsağa kolonizasyonunun çeşitli yollarla \rengellenmesi, hastalığın artışında rol oynayan önemli faktörlerden biri \rolarak düşünülmektedir. Kedi ve köpeklerde lenfositik-plazmasitik, \reozinofilik ve granulomatoz yangı, beşeri hekimlikte ise Krohn \rhastalığı ve ülseratif kolit şeklinde görülen bu yangısal hastalıkta, Th1 \rhücreleri tarafından IL-10, IL-12, IL-13, IFN? gibi sitokinler salınır. \rBunun yanı sıra, canlılarda helmint invazyonlarına maruziyet \rdurumunda benzer şekilde bağırsak mukozasında Th2 hücreleri \rtarafından IL-4, IL-5, IL-9, IL-10, IL-13 gibi sitokinler salınmaktadır. \rIBD ve helmint invazyonuna maruz kalan canlılarda, bağırsak \rmukozasından Th1 ve Th2 hücre aracılı salınan bu sitokinlerde kendi \raralarında polarizasyonlar şekillenir. Beşeri hekimlikte yapılan pek çok \rçalışmada, polarizasyonlar sonucu IBD oluşumunda rol oynayan \rsitokinlerde meydana gelen bu baskılanmaların aşırı yangısal \rreaksiyonları engellediği ve hastalığın klinik semptomlarında azalmaya \rneden olduğu gösterilmiştir. veteriner hekimliğinde IBD ile ilgili \ryapılan bazı çalışmalarda, insanlarda olduğu gibi kedi ve köpeklerde \rde Th1 aracılı benzer sitokin üretimlerinin olduğu gösterilmiştir. Bu \rderlemede beşeri hekimlikte bu konu ile ilgili yapılan çalışmalardan \ryola çıkılarak, helmintlerin terapötik etkinliğinin veteriner hekimliğinde \rde IBD vakalarında önemli olabileceğine dikkat çekmek amaçlanmıştır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    ÖĞRENCİLERİN EĞİTİM ALDIKLARI KURUMA YÖNELİK DÜŞÜNCELERİNİN VE EĞİTİM KALİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ: BİR MESLEK YÜKSEKOKULU ÖRNEĞİ
    (Sivas Cumhuriyet University, 2022) Bakay, Berna Baysal; Yıldırım, Gülay
    Bu çalışmada hedeflenen bir meslek yüksekokulunda öğrenim gören öğrencilerin eğitim-öğretim kalitesi, kurumun öğrenciler üzerinde oluşturduğu izlenim ve memnuniyet düzeylerini belirlemektir. Araştırmanın evrenini Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Gürün Meslek Yüksekokulu 2019-2020 Eğitim-Öğretim yılında 1. ve 2. Sınıflarda öğrenim gören ve çalışmaya katılmaya gönüllü olan öğrenciler oluşturmaktadır. Tanımlayıcı nitelikte olan bu çalışma Nisan 2020-Mayıs 2020 tarihleri arasında araştırmaya katılmayı kabul eden 106 öğrenciye öğrenci tanıtım formu ve HESQUAL ölçeği kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Uygulama sonrası elde edilen verilerin SPSS 22.0 programında değerlendirilmesinde (Kolmogorov- Simirnov), tek yönlü varyans analizi, ManWhitneyU, Kruskal-Wallis Testi, iki ortalama arasındaki farkın önemlilik testi (t testi), Khi-kare testi kullanılmıştır. Araştırma sonuçlarından ön plana çıkan bulgulara göre mevcut programlar arasında, öğrencilerin öğrenim gördükleri programı isteyerek seçme boyutunda; Aşçılık %87.5, Sağlık Bilgi Sistemleri Teknikerliği %85.7 ve Bankacılık ve Sigortacılık %70.0, Hukuk Büro Yönetimi ve Sekreterlik %65.0 oranlarıyla öne çıkmaktadır. Bu programlar öğrenciye uygunluk açısından değerlendirildiğinde; Aşçılık %93.8, Sağlık Bilgi Sistemleri Teknikerliği %85.7, Hukuk büro Yönetimi ve Sekreterlik programının ise %69.8, Bankacılık ve Sigortacılık %65.0 oranında kendilerine uygun olarak buldukları görülmüştür. Gürün Meslek Yüksekokulu’nun Yükseköğretim Hizmet Kalitesi Ölçeği (HESQUAL) alt boyut puanlarından, özellikle İdari Yönetim Kalitesi 28 puan üzerinden 24 puanla, Dönüştürücü Nitelik 32 puan üzerinden 26 puanla, Destek Hizmetleri 24 puan üzerinden 16 puanla, Eğitim Kalitesi boyutu 68 puan üzerinden 57 puanla yüksek olduğu ve genel itibariyle de öğrenci memnuniyetinin Fiziki Olanakların Kalitesi boyutu hariç yüksek olduğu belirlenmiştir. Ancak öğrencilerin HESQUAL ölçeğine verdiği cevaplar açısından toplam ölçek puanı olan 198 puan üzerinden 152 puanla değerlendirme puanlarının yüksek olduğu saptanmıştır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Patojenik iki farklı acanthamoeba türünün kozmetik kontakt lenslere adezyonun in vitro değerlendirilmesi
    (Cumhuriyet Üniversitesi, 2017) Bakay, Berna Baysal; Polat, Zübeyda Akın
    Çevrede oldukça yaygın bir şekilde bulunan Acanthamoeba türlerinin, göze yerleşmesi sonucu oluşabilen Acanthamoeba keratiti; ağrılı, görme sağlığını tehdit eden, tedavide geç kalınması durumunda korneada ülserasyon, görme kaybı hatta körlük ve enükleasyon ile sonuçlanabilen bir enfeksiyondur. Bu enfeksiyonunun başlangıcında amiplerin oküler yüzeye adezyonu gerekmektedir. Oküler yüzeye adezyonda, korneal travma ve çoğunlukla da kontakt lens kullanımı ve özellikle de yumuşak kontakt lensler sorumlu tutulmaktadır. 1980'li yıllardan itibaren kontakt lens kullanımındaki artışa bağlı olarak, tüm dünyada Acanthamoeba keratiti görülme sıklığında önemli derecede artış olmuştur. Son yıllarda ise kontakt lensler, herhangi bir tedavi amacı olmadan sadece kozmetik sebeplerle göz rengini değiştirmek amacıyla kolay ve ucuz bir şekilde yetkisiz kişilerden elde edilmektedir. Bu şekilde bilinçsizce lens kullanımına bağlı olarak tanısı ve tedavisi zor olan bu enfeksiyonun görülme sıklığı da giderek artmaktadır. Kozmetik kontakt lensler yüzeyine Acanthamoeba trofozoitlerinin adezyonu üzerine etki eden faktörleri belirlemek amacıyla yaptığımız çalışmada, üretim materyalleri ve su içerikler göz önünde bulundurarak; Hema copolimer (HM) (%38.5 H2O), Phemfilcon A (PF) (%55 H2O), Polymacon (PM) (%38 H2O), Polyhema (PH) (%42 H2O), Hema (HM55) (%55 H2O) üretim materyallerine sahip lensler seçilmiştir. Lensler üzerine Acanthamoeba türünün etkisi olup olmadığını görmek amacıyla A. castellanii (Pat06 suşu) ve A. hatchetti (2HH suşu) türleri kullanılmıştır. Acanthamoeba trofozoitlerinin lens yüzeyine yapışma sayıları zamana bağımlı olarak (15. dakika, 1. ve 24. saat) değerlendirilmiştir. Ayrıca lens yüzey topolojisinin adezyona etkisini değerlendirmek amacıyla lens yüzeyinin scanning elektron mikroskobu (SEM) analizleri yapılmıştır. Elde ettiğimiz verilere göre, her iki amip türünde de kontakt lens yüzeyine yapışan amip sayısı PF ve PH üretim materyaline sahip lenslerle HM, PM ve HM55 üretim materyaline sahip lenslerle kıyaslandığında düşük bulunmuştur (p?0.05). Bütün kontakt lens türlerinde yapışan amip türleri açısından anlamlı fark belirlenmemiştir (p?0.05). Su içeriğinin amip adezyonuna etkisini görmek için Hema üretim materyaline sahip fakat su içerikleri farklı olan (%45 ve %55) kontakt lensler arasında yapışan amip ortalaması açısından anlamlı fark tespit edilmemiştir (p?0.05). SEM analizleri sonucunda yüzey topolojisinin adezyona etkisi olmadığı görülmüştür. Elde edilen veriler ışığında; kozmetik kontakt lens yüzeyine Acanthamoeba adezyonunun, lenslerin su içeriğinden ve lensin yüzey özelliklerinden bağımsız olarak lensin doğal polimer yapısından ve/veya kimyasal çekiciliğinden kaynaklandığı ve buna ek olarak amip adezyonunda Acanthamoeba türlerine bağlı faktörlerin de etkili olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Serum trace element levels in dogs with canine visceral leishmaniasis
    (Tubitak Scientific & Technological Research Council Turkey, 2023) Gazyagci, Aycan Nuriye; Bilgic, Bengu; Bakay, Berna Baysal; Tarhan, Duygu; Ercan, Alev Meltem; Erdogan, Songul; Erdogan, Hasan
    Canine visceral leishmaniasis has been denoted as neglected despite being a very well-known disease. Trace element alteration has been recognized in humans with visceral and cutaneous leishmaniasis, together with canine visceral leishmaniasis. The trace elements occupy a vital position in the immunological system, and host immune responses mitigate defense against leishmaniasis. We aimed to select trace elements in a total of 45 dogs of several breeds; those at the age of 11 months to 6 and from both sexes (26 male and 19 female) were enrolled in the study. The dogs included in the study were divided into leishmaniasis-infected and noninfected groups. All cases in this study were included according to written owner consent. The trace element analysis of serum samples was carried out by using an inductively coupled plasma-optical emission spectrometry. The results of our study revealed that between the canine visceral leishmaniasis infected group and the uninfected group, Leishmania-positive dogs had significantly lower levels of Se (p < 0.001) and Zn (p < 0.001) compared to the negative ones. These results should be carefully elucidated in an attempt to analyze immune responses in dogs with canine visceral leishmaniasis.

| Sivas Cumhuriyet Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Sivas, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim