Arşiv logosu
  • English
  • Türkçe
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • English
  • Türkçe
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Dağdeviren, Tuğba" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 5 / 5
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    İnsan endometriozis dokusunda nükleer faktör kappa B yolağı ve bcl-2 etkileşiminin olası rolü: Morfometrik ve histolojik bir çalışma
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Dağdeviren, Tuğba; Kaloğlu, Celal
    İNSAN ENDOMETRİOZİS DOKUSUNDA NÜKLEER FAKTÖR KAPPA B YOLAĞI VE BCL-2 ETKİLEŞİMİNİN OLASI ROLÜ: MORFOMETRİK VE HİSTOLOJİK BİR ÇALIŞMA Tuğba Dağdeviren Tıbbi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı Danışman: Prof. Dr. Celal KALOĞLU 2024, xx+187 Sayfa Endometriozis, endometriyal dokunun uterus dışı yerleşimi sonucunda gelişen ve kronik inflamasyonla seyreden patolojik bir hastalık olup, etiyolojisi halen belirsizliğini korumaktadır. Endometriozisli ektopik implantlarda, inflamatuar yanıtların düzenleyicisi olan NF-?B sinyal yolunun aşırı aktif olduğu ve hücresel transkripsiyonu düzenleyen genler olduğu bilinmektedir. Apoptoz, endometriumda kanıtlanmış ve anti-apoptotik gen olan Bcl-2 proteini, apoptotik sürecin kontrolünde endometrial stromal hücrelerin (ESH) hayatta kalmasına katkıda bulunarak endometriozisin patofizyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. ESH'lerin farklı davranışının endometriozisin patogenezi üzerinde kilit bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bu öngörü doğrultusunda gerçekleştirilen çalışmada, proliferatif dönem endometriozisli hastaların ESH'lerin invazivlik, hücresel transkripsiyonla ilişkili proliferatif kapasite ve artmış apoptozun sağlıklı endometriumdan farklı olduğunu göstermek amaçlanmıştır. Bugüne kadar yapılan çalışmalarda, NF-?B p65'in ve apoptozun endometriozis sürecini nasıl etkilediği tam anlamıyla açıklanamamıştır. Bu çalışmada, proliferatif dönem endometriozisli endometrium dokusunda NF-?B p65'in, ESH'lerin hücresel transkripsiyon yoluyla endometrial dokunun ektopik implantasyonunu kolaylaştırabileceği ve angionegezi tetikleyebileceği hipotezi sorgulanmıştır. NF-?B p65 ve Bcl-2 aktivasyon derecesinin, ESH'ler açısından ektopik implantların oluşumundaki rolünü belirleyebilmek için, ötopik endometrial stromal hücrelerin (öESH) ve ektopik endometrial stromal hücrelerin (eESH) aktivitesi ile kontrol endometrial stromal hücrelerin (kESH) aktivitesi karşılaştırılmış ve hücresel transkripsiyon potansiyeli ile apoptoz arasındaki ilişkiler analiz edilmiştir. Ektopik implantların oluşum sürecinde gerçekleşen anjiyogenezin ekspresyon düzeyi ile NF-?B p65 ve Bcl-2 molekülleri arasındaki ilişkileri de gösterilmiştir. Endometriozisin tanımlanmasında, histopatolojik kriterlerin dışında endometriozisli ektopik ve ötopik dokunun morfometrik özellikleri de kullanılmaktadır. Bu kapsamda, proliferatif dönemdeki endometriozisli dokuya ait ektopik lezyonların stromal vaskülarizasyon yoğunluğu, matriks, ESH'ler ile normal endometrium dokusu arasındaki morfometrik hacim fraksiyonu, hastalığın morfolojik özellikleri ile ilgili detaylı kantitaf bilgiler edinmeyi sağlayarak, endometriozisli dokunun anjiyogenez ve ESH farklılığı açısından ayırıcı tanıda menstrual safhanın belirleyici bir faktör olup olmadığı değerlendirilmiştir. Proliferatif dönem endometriozisi üzerine yapılan sınırlı sayıdaki morfometrik araştırmalar arasında yer alan bu çalışmanın sonuçlarının, endometriozisi karakterize eden morfolojik ve histolojik anormalliklerin elde edilmesi ve sürecin kontrol edilmesine yardımcı olabileceği düşünülmektedir. Çalışma, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı ve Tıbbi Histoloji-Embriyoloji Anabilim Dalı'nda gerçekleştirilmiştir. 18-45 yaşları arasında, düzenli adet döngüleri bulunan, kist çapı 30 mm'den büyük 25 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Çalışmanın ilk grubu endometriozis mevcut ektopik ve ötopik (n= 9) hasta kadınlardan, ikinci grubu oluşturan kontrol bireyleri ise (n=16) sağlıklı kadınlardan seçilmiştir. Proliferatif dönemde biyopsi sonrasında alınan endometrial doku örnekleri, rutin histolojik preparasyon sürecinin ardından parafine gömülmüştür. Parafin bloklardan alınan kesitlere Bcl-2 ve NF-?B p65 antikorları uygulanarak, immunfloresan işaretleme yapılmıştır. Aynı doku grupları JB-4 için plastik gömme materyaline gömülmüş ve bloklardan alınan kesitlere Toluidin Blue- Asit Fuksin boyaması yapılmıştır. Elde edilen görüntüler üzerinden, kontrol ve endometriozis grupları arasındaki morfolojik farklılıklar, hacim fraksiyon analizi ile tespit edilmiştir. Gruplar arasındaki farklılıklar istatistiksel olarak değerlendirilmiştir. Mevcut çalışmadan alınan örneklerin immünflorasan analizlerinde, öESH gruplarında tüm antikorlar, ektopik grupta ise kan damarları en güçlü limmunokalizasyona sahiptir. Endometriozisli hastaların öESH'leri invazivlik, artmış apoptoz ve proliferatif kapasite açısından, ektopik gruptan farklılık göstermiştir. Bcl-2 ve NF-?B p65 moleküllerinin her ikisi de öESH'lerde güçlü immunlokalizasyon göstermiştir. Bcl-2'nin kontrol ve ötopik grubu glandüler epitel hücrelerinde çok güçlü, öESH'lerde ise güçlü lokalizasyonu ektopik endometriumun eESH'lerine kıyasla çok yüksek immunlokalize olduğu belirlenmiştir. NF-?B p65' de öESH'lerde çok güçlü glandüler epitel hücrelerinde güçlü lokalize iken, eESH'lerde ise ekspresyonun yüksek olduğu gösterilmiştir. Her iki antikor için dikkat çekici olan, ektopik dokuda kan damarlarının boyanma derecesinin tüm gruplara oranla, en güçlü immunlokalizasyona sahip olmasıdır. Bu durum ektopik lezyonların geniş ve güçlü bir anjiyogenez potansiyeline sahip olduğunu kanıtlamaktadır. Morfometrik analizlerde, ektopik dokunun anjiyogenez ve ötopik dokunun bez mimarisi, menstrual siklusun proliferatif fazı ile ilişkili endometriozisi, morfolojik olarak gösterilmiştir. Kan damarları ve stromanın ektopik, ötopik ve kontrol grupları arasında farkın istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır. Endometrial stromal hücreler ve matriks bakımından tüm gruplar karşılaştırıldığında, farklılığın önemli olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, Bcl-2 endometriozis patogenezinde, anjiyogenezin etkin bir rolü olduğunu ve öESH'lerin proliferatif davranışlar sergileyerek, ektopik lokasyonlarda anormal hayatta kalmalarına katkıda bulunduğunu eESH'lerin ise hücre ölümüne karşı durduğunu, NF-?B p65'in artan aktivasyon paterninin, ektopik implantların meydana gelmesi için hücresel transaktivasyonu başlattığı ve anjiyogenezde etkin bir rol aldığı belirlenmiştir. Bcl-2 ve NF-?B p65 hücre çoğalmasının, göçünün ve yapışmasının desteklenmesi için endometriozis patogenezinin çeşitli yönlerinde rol oynadığı bir gerçektir. NF-?B ve Bcl-2'nin inhibe edilmesi hücresel transkripsiyon, invazyon, anjiyogenez ve proliferasyon gibi endometriozis gelişiminde yer alan farklı hücre fonksiyonlarını etkileyerek, endometriozis için tanısal belirteçler veya terapötik hedefler için potansiyel adaylar olabileceği düşünülmektedir. Anahtar Kelimeler: Endometriozis, Apoptoz, Morfometri, NF-?B Sinyal Yolağı, Bcl-2, NF-?B / p65, Hücre Transkripsiyonu, Proliferatif Faz
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Mukozal Bağışıklığın Anahtarı ‘’M’' Hücreleri
    (2020) Dağdeviren, Tuğba; Saraydın, Serpil Ünver
    Vücuttaki lenfoid dokunun büyük bir kısmı bağırsaklarda bulunur. Burası aynı zamanda yabancı antijenlerin vücuda giriş çıkış yaptığı yerdir.Gıdasal patojenler, komensal bağırsak florası ve istilacı patojenler sindirim sistemi lümeninden vücuda girebilir. Bu patojenlere karşı oluşturulan mukozal bir tabaka engeli vardır. Bu mukoza tabakası, mukoza hücreleri, mikroflora ve bağışıklık sistemine ait hücreler tarafındançevrilmiştir. Mukozal bariyer, immunolojik ya da patojenik potansiyeli yüksek olan faktörlere karşı en önemli savunma mekanizmasıdır.Mukozal epitel içerisine yerleşmiş bağışıklık sistemi hücreleri olan M hücreleri, mukozal bariyerin en önemli bileşenlerinden biridir. T ve Blenfositler, makrofajlar ve bağırsakta bulunan diğer bağışıklık hücreleri ile sürekli etkileşim içindedirler. Bağırsak ilişkili lenfoid doku(GALT) insan vücudunun en büyük lenfoid dokusudur ve neredeyse bağışıklık sistemi hücrelerinin çoğunu barındırır. GALT yapısını Peyerplakları oluşturur. Lenf foliküllerinden oluşan GALT, antijene spesifik IgA üretip, mukozal yüzeye salgılayarak indüktif ve efektör birfonksiyonla bağışık yanıt oluşmasını gerçekleştirir. Peyer plaklarında M hücresi tarafından alınan antijen, subepitelyal dom bölgesindekidendritik ya da makrofaj hücreleri gibi antijen sunan hücrelere verilir. M hücreleri, bağırsak epitel bariyeri boyunca bağırsak boşluğundakipartiküllerin, makro ve mikromoleküllerin, mikroorganizmaların aktarımını gerçekleştirir. M hücrelerinin folikül ilişkili epitel ve kriptepitelinde bulunan Lgr5+ kök hücrelerden köken aldığı bilinmektedir. M hücrelerinin bilinen en önemli özelliği, mukoza altında yer alanmukoza ilişkili lenfoid dokuya antijen sunmalarıdır. Böylece hem sistemik hem de mukozal immun yanıt oluşturarak mukozal bağışıklığınilk basamağını gerçekleştirirler. Bu derlemede M hücrelerinin gelişimi, yapısal özellikleri ve fonksiyonları hakkında bilgiler verilmiştir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Peri-implantasyon döneminde sıçan endometriumunda wnt-ß katenin yolağının TCF, lef ve caspase-9 ekspresyonundaki rolü
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2019) Dağdeviren, Tuğba; Bulut, Hüseyin Eray
    İmplantasyonda birçok sinyal molekülünün, blastosist ile reseptiv endometrium arasındaki haberleşmede rol aldığı bilinmektedir. Bu çalışmada, Wnt sinyal yolağı proteinlerinin östrus ve gebelik endometriumundaki ekspresyonları, immünfloresan ve real time PZR yöntemleriyle gösterilerek endometriumda oluşan değişikliklerdeki rolleri ve çeşitli sinyallerle nasıl düzenlendiği belirlenmiştir. Diöstrus evresinde uterus epitelinde Wnt-3 ve beta-katenin, endometrial bazal stromada Wnt-3, Wnt-7a, kaspaz-9 ve TCF, kan damarlarında ise Wnt-7a, kaspaz-9 ve TCF molekülleri kuvvetli ekspresyon göstermiştir. LEF-1, en düşük ekspresyona sahiptir. Metaöstrus evresinde Wnt-7a, uterus epiteli hücreleri ve diğer alanlarda da çok kuvvetli lokalize olmuştur. Östrusta, LEF-1 ve TCF, perimetrial-miyometrial bağ dokuda lokalizasyon göstermiştir. Uterus epitelinde, beta-katenin ve kaspaz-9, bez epitelinde beta-katenin, subluminal stromada, Wnt-3 endometrial bazal stromada, Wnt-3 Wnt-7a ve kaspaz-9, kan damarlarında ise Wnt-3, Wnt-7a ve kaspaz-9 çok kuvvetli eksprese olmuştur. Gebeliğin 7. gününde LEF-1 yalnız mezometrial desiduada, TCF ise yalnız anti-mezometrial desiduada lokalizasyon göstermiştir. Gebeliğin 8. gününde, primer desidualizasyon zonunda Wnt-3, Wnt-7a, beta-katenin ve kaspaz-9 ekpresyonu maksimumdur. Gebeliğin 9. gününde, tüm moleküllerin lokalizasyonları, hem anti-mezometrial desiduada hem de mezometrial desiduada belirgin düzeyde artış göstermiştir. Real time PZR sonuçlarına göre Wnt-3 en iyi ekspresyonu gebeliğin 9. gününde gösterirken, en düşük östrustta görülmüştür. Wnt-7a, gebeliğin 7. 8. ve 9. günlerinde az çalışmıştır. Beta-katenin tüm bu moleküller arasında en yüksek ifadeye sahip olup siklusta ve gebelikte en iyi çalışan proteindir. Kaspaz-9 ise, en iyi östrus ve metaöstrus dönemlerinde eksprese olmuştur. Sonuç olarak, peri-implantasyon süreci boyunca Wnt moleküllerinin (Wnt-3, Wnt-7a, beta-katenin, kaspaz-9, Tcf, Lef-1) sıçan endometriumunda hücre sinyalizasyonu, transkripsiyon ve hücre ölümünün belirlenmesinde önemli bir rolü olduğu saptanmıştır. Anahtar Kelimeler: Rat, Wnt Sinyal Yolağı Proteinleri, İmplantasyon, Östrus ve Gebelik Endometriumu, İmmünflorasan, Real Time PZR
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Programlı Hücre Ölümü; Apoptoz
    (Tokat Gaziosmanpasa University, 2021) Dağdeviren, Tuğba
    Organizmada yaşam, belirli aşamalardan oluşmaktadır. Bunlar; doğum, canlılığın devamı olan üreme, yaşlanma ve nihayetinde ölümdür. Yaşamın bu şekilde devam edebilmesi için canlıyı oluşturan temel fonksiyonlar arasında bir denge vardır. Organizmada yeni hücreler oluşurken, var olan hücrelerin bir kısmı da hücre ölümü ile ortadan kaldırılmaktadır ve böylece ölüm ile yaşam arasındaki denge korunmaktadır. Fizyolojik ve patolojik durumlarda hücreyi ölüme götüren ve işleyişleri farklı olan iki mekanizma vardır, nekroz ve apoptoz. Apoptoz, programlı hücre ölümü olarak bilinen enerjiye bağımlı fizyolojik bir süreçtir. Apoptoz, embriyolojik gelişim ve erişkin dokuların devamlılığında kritik rol oynar. Programlı hücre ölümü organizmanın ihtiyaç duymadığı, biyolojik görevini tamamlamış ya da hasarlı hücreleri genetik düzeyde de kontrol ederek yok eden bir mekanizmadır. Apoptoz hızının bozulduğu, yavaşladığı veya arttığı durumlarda çeşitli hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Apoptozu düzenleyen mekanizma, çeşitli proteinleri ve molekülleri içerir. Bu moleküllerin karşılıklı aktivasyonu apoptozun gerçekleşmesi için önemlidir. Bu derlemede, programlı hücre ölümünün nasıl gerçekleştiği, apoptotik yolaklara ait moleküler mekanizmaların neler olduğu ve apoptozun belirlenmesinde kullanılan çeşitli yöntemler genel hatlarıyla ifade edilmiştir.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    The possible effects of COVID-19 on the human reproductive system
    (2023) Dağdeviren, Tuğba; Yolcu, Hatice Kübra
    Spike surface glycoprotein and small envelope matrix-nucleocapsid proteins, is from the Coronaviridae family and binds to host receptors via spike surface proteins. Although it shows its symptoms especially on the respiratory tract, various studies have been carried out considering that it also affects other systems in the body. For the virus to enter the host cell, it must bind to ACE2 (angiotensin converting enzyme 2). ACE2 is a key protein involved in balancing Ang I and Ang II levels. With receptors such as TMPRSS2 (transmembrane serine protease 2), the effects of the virus on the human reproductive system are much better understood. Since human germ cells and early embryos express ACE2, there is a potential risk of the Coronavirus associated with germ cells. Studies show that the coronavirus changes the amount and density of hormones in the human reproductive system. The fact that most of the partners of 35 female patients who had SARS-CoV-2 in the studies were infected individuals suggests that sexual transmission may be possible. It was determined that TMPRSS4, Cathepsin B and L, FURIN, MX1 and BSG gene expressions were high in the menstrual cycle, while ACE 2 and TMPRSS2 were moderately expressed. It has been shown that the ACE2 enzyme is most intensely expressed is the testes. Studies have shown that sperm DNA (deoxyribonucleic acid) fragmentation, changes in hormone levels and the formation of anti-sperm antibodies are an important cause of male infertility. Infected men have been found to have an impaired spermatogenesis. This rewiew; it aims to draw attention to the possible effects of the corona virus on the human reproductive system and to reveal new mechanisms for new research to be done.

| Sivas Cumhuriyet Üniversitesi | Kütüphane | Açık Erişim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı, Sivas, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim