Yazar "Erdiş, Eda" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Definitive radiotherapy or chemoradiotherapy results and side effects in elderly bladder cancer patients(Sivas Cumhuriyet University, 2019) Yücel, Birsen; Erdiş, EdaObjective: Bladder cancer is most commonly observed in elderly patients. In these patients, it is not always possible to give the necessary treatment for the disease. In this study, definitive radiotherapy (RT) or chemoradiotherapy (CRT) results and side effects, as well as prognostic factors, were investigated in elderly bladder cancer patients.Method: The results of 36 elderly patients who received definitive RT or CRT for bladder cancer between the years 2010–2018 in Sivas Oncology Center of Cumhuriyet University Medical Faculty were analyzed retrospectively. Results: The median age of the patients was 75 (range, 65–84). Sixteen patients (44%) underwent RT without chemotherapy and 20 patients (56%) received CRT. Complete response was detected in 19 (53%) patients. The median survival was 18 months (range 3–102 months) and the overall 2-year survival rate was 37%. Treatment response (p < .001) and performance status of the patients (p = .001) were found to be statistically significant prognostic factors in patients' survival. However, sex, comorbidity, Charlson Comorbidity index, risk groups, treatment modality (RT vs. CRT), presence of in situ, grade, status of tumor foci (unifocal vs. multifocal), degree of tumor resection in transurethral resection of the bladder (TUR-B, complete vs. incomplete resection), chemotherapy after CRT, concurrent chemotherapy regimen (ciplatin vs.gemcitabine), RT dose (< 60 Gy vs. ≥60 Gy), and the device used in RT (linac vs. TomoTherapy) were not statistically significant. Conclusions: Good performance and completed response to treatment in elderly bladder cancer patients positively affects survival.Öğe Effects of Thoracic Radiotherapy on Quality of Life in Non-Small Cell Lung Cancer Patients(University of Health Sciences, 2024) Kirakli, Esra Korkmaz; Erdiş, Eda; Erim, Eser; Zoto, Teuta; Atalar, Banu; Yücel, BirsenAmaç: Çalışmamızın birincil amacı Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri (KHDAK) tanısıyla radikal amaçlı torasik Radyoterapi (TRT) uygulanan olgularda, torasik RT’nin yaşam kalitesi skorları üzerinde yaptığı değişiklikleri saptamak, ikincil amacı ise RT parametrelerinin yaşam kalitesi skorlarına etkisini araştırmaktır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya katılan 3 ayrı merkezde Temmuz 2018-Temmuz 2019 tarihleri arasında radikal torasik RT uygulanan Küçük Hücreli Dışı Akciğer Kanseri olguları çalışmaya dahil edilmiştir. RT öncesinde, RT sonunda ve RT’den 1 ay sonra genel (QLQC30) ve akciğer kanserine spesifik (QLQ-L13) yaşam kalitesi anket modülleri ile yaşam kalitesi verileri toplanmış ve bu parametrelerdeki değişimler değerlendirilmiştir. Ayrıca RT tekniği, total doz, planlanan hedef hacim, dozimetrik veriler ile yaşam kalitesi skorlarındaki oluşan değişiklikler arasındaki ilişkisi araştırılmıştır. Bulgular: Verileri analiz edilen olgu sayısı 124’tü. Ankete uyum oranı %88’di. Ortanca yaş 61 (54-65)’di. Olguların %90’ı erkek, %84’ü evre 3’tü. Olguların %46’sında 3 Boyutlu Konformal Radyoterapi, %54’ünde Yoğunluk Ayarlı RT tekniği uygulanmıştı. Eşzamanlı KT alan olgu sayısı 72 (%58)’ydi. Radikal torasik RT ile olguların genel yaşam kalitesi skorları değişmezken, RT bitiminde, RT öncesi ve sonrasında 1. aya göre; emosyonel fonksiyon azalmakta, disfaji, halsizlik, bulantı-kusma ve iştah kaybında anlamlı artış oluşmaktaydı. Hemoptizide ise anlamlı palyasyon RT sonrası 1. ayda sağlanmaktaydı. Klinik parametreler ve RT ilişkili parametreler ile yaşam kalitesi skorlarında oluşan değişiklikler arasında bir ilişki bulunamamıştır. Sonuç: Radikal torasik RT’nin bitiminde olguların genel yaşam kalitesi değişmezken, emosyonel fonksiyon düşmekte, disfaji, halsizlik, bulantı-kusma ve iştah kaybında anlamlı artış oluşmakta, hemoptizide ise anlamlı palyasyon sağlanmaktadır. RT ilişkili parametreler ile yaşam kalitesi skorlarında oluşan değişiklikler arasında bir ilişki bulunamamıştır.Öğe İnvaziv lobüler meme karsinomunun klinik özellikleri ve sağkalim sonuçları(2024) Yılmaz, Mukaddes; Erdiş, Eda; Uçar, Mahmut; Yücel, BirsenAmaç: Bu çalışmada kliniğimize başvuran invaziv lobuler meme kanseri tanılı hastaların klinik özellikleri ve sağkalım sonuçlarını araştırdık. Gereç ve Yöntemler: Cumhuriyet Üniversitesi Onkoloji Merkezi'ne 2007-2019 yılları arasında başvuran hastalardan, invazif lobüler karsinom tanısı alan hastalar retrospektif olarak incelendi.. Bulgular: Çalışmada 1166 invaziv meme kanserli kadın hastanın dosyası incelenmiş ve bunlardan 64’ünün (5,5%) invaziv lobular meme kanseri alt tipinde olduğu tesbit edilmiştir. Tanıda 30 (47%) hastanın evre I-II, 31 (48%) hastanın evre III ve 3 (5%) hastanın ise evre IV olduğu tesbit edilmiştir. Histopatolojik değerlendirmelere göre hastaların 60’ında (94%) estrogen reseptörü (ER) pozitif, 53’ünde (83%) progesterone reseptörü (PR) pozitif, 6’sında (9%) HER2-pozitif olarak tesbit edildi. Yapılan tedaviler değerlendirildiğinde 48 (75%) hastaya modifiye radikal mastektomi, 15 (23%) hastaya meme koruyucu cerrahi uygulanmıştır ve 54 (84%) hastaya adjuvant kemoterapi, 55 (86%) hastaya hormonoterapi ve 44 (69%) hastaya radyoterapi verilmiştir. Takipte 14 (22%) hastada metastaz tesbit edilmiş olup metastaza kadar geçen süre medyan 38 (6- 76) aydı. Hastaların 5 yıllık genel sağkalım ve hastalıksız sağkalım sırasıyla 80% ve 73%’tü. Sonuç: Çalışmamızda invaziv lobüler meme karsinomu, çoğunluğunu postmenopozal kadınların oluşturduğu, daha çok ileri evrelerde tanı alan, histopatolojik olarak hormon reseptörü pozitifliği yaygın görülen meme kanseri alt tipi olarak tesbit edilmiştir.Öğe MEME KANSERLİ HASTALAR VE BİRİNCİ DERECE YAKINLARINDA PERİFERAL TRANSKRİPTOM PROFİLLERİNİN ARAŞTIRILMASI(2019) Erdiş, Eda; Yücel, Birsen; Özdemir, ÖztürkAmaç: Meme kanserinde gen ekspresyon profillerinin kantitatif olarak ölçümü klinik düzeyde önemli bir araçolma potansiyeline sahiptir. Bu çalışmada, meme kanserli hastalar, bu hastaların birinci derece yakınlarınınperiferal transkriptom profilleri sağlıklı kontrol grubu da dahil edilerek kantitatif olarak karşılaştırılması hedeflenmiştir.Materyal-metod: Çalışma popülasyonu, cerrahi ve sonrasında kemoterapi ile tedavi edilmiş olup, radyoterapi için kliniğimize başvuran 30 meme kanserli hasta (aile öyküsü olmayan sporadik vakalar), bu hastaların30 kişilik birinci derece yakınları (kız kardeş veya kız çocukları) ve 30 kişilik sağlıklı, aile öyküsü negatif olanbireylerden oluşmaktadır. Total genomik RNA, her üç grupta da periferal kandan ayrılmıştır ve gen ekspresyon profilleri niceliksel olarak belirlenmiştir. Çalışmamızda 36 gen ürünü değerlendirilmiştir. Ancak sadeceER, HER2, p53, GATA–3, GRB–7, EGFR, MYC, BCL–2, VEGF gibi 9 genin ekspresyon profilleri kantitatif olarakölçülebilmiştir.Bulgular: Kantitatif olarak ölçülen 9 gen profili, her 3 grup için karşılaştırıldığında, gruplar arasında farksaptanmamıştır (p<0.050). Ancak HER2, GATA3, GRB-7 ve EGFR’nin gen ekspresyon profilinin ortanca kantitatif değerleri hasta grubunda, hasta yakını ve meme kanseri olmayan bireylere göre anlamlı daha yüksekbulunmuştur (p<0.050).Sonuç: HER2, GATA3, GRB-7 ve EGFR’nin gen profilinin kantitatif değerleri periferik kandan ölçülmüş olup,hasta grubunda, hasta yakını ve meme kanseri olmayan bireylere göre anlamlı daha yüksek bulunmuştur.Öğe Meme kanserli hastalar ve birinci derece yakınlarında epigenetik risk faktörlerinin araştırılması(Cumhuriyet Üniversitesi, 2010) Erdiş, Eda; Yücel, BirsenMeme kanserinde gen ekspresyon profillemesi, klinik düzeyde tanı, prognoz tayini ve tedavide önemli bir araç olma potansiyeline sahiptir. Bu çalışmada, 30 meme kanserli hastanın, bu hastaların 30 birinci derece yakınının ve 30 sağlıklı bireyin periferal transkriptom profilleri verilmiştir.Total genomik ribonükleik asit (RNA), her üç grupta da periferal kandan ayrılmıştır ve m-RNA ekspresyonları revers transkripsiyon polimeraz zincir reaksiyonu ile değerlendirilmiştir. Çalışmamızda, östrojen reseptörü (ER), c-erb-B2, p53, GATA?3, GRB?7, EGFR, MYC, BCL?2, VEGF gibi etyolojik genlerin ekspresyon profilleri belirlenmiştir. ER, c-erb-B2, GATA, GRB?7, EGFR gen ekspresyon profilleri hasta grubunda daha anlamlı bulunmuştur. p53 gen ekspresyon profili ise hasta yakını ve kontrol grubunda daha yüksek değerlendirilmiştir. Bu durum, hasta grubunda tümör süpresyonunun azaldığına, onkogen aktivasyonunun arttığına işaret etmektedir. Ancak gruplardaki heterojenite nedeniyle istatistikî anlam elde edilememiştir.Eldeki veriler, periferal kan dokusunda da, meme kanseri prognostik gen belirteçlerinin tespit edilebildiğini göstermektedir. Bu nedenle, kantitatif ölçümlerin daha kişiselleştirilmiş tedavi yöntemlerinin geliştirilmesine olanak sağlayabileceği düşünülmektedir.Öğe Özel Tip Meme Karsinomları: Klinik, Histolojik Özellikleri ve Sağkalım Sonuçları(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Erdiş, Eda; Yılmaz, Mukaddes; Uçar, Mahmut; Demir, Necla; Alandağ, Celal; Yücel, BirsenAmaç: Bu çalışmada kliniğimize başvuran özel tip meme kanseri tanılı hastaların klinik özelliklerini ve sağkalım sonuçlarını araştırdık. Materyal-Metod: Cumhuriyet Üniversitesi Onkoloji Merkezi’ne 2010-2020 yılları arasında başvuran meme kanserli tüm nadir, histolojik olarak özel alt tip hastalarının demografik, klinikopatolojik ve sağkalım özellikleri retrospektif olarak incelenmiştir. Bulgular: Çalışmada 1198 invaziv meme kanserli hastaların dosyaları incelenmiş ve bunlardan 104’ünün (8%) diğer histolojik özel alt tipinde olduğu tespit edilmiştir. Apokrin kanser 19 (8%), musinöz tip 19 (8%), invaziv kribriform 17 (%7), invaziv papiller 15 (%6), metaplastik tip 11 (%4), invaziv mikropapiller 9 (%4), nöroendokrin 6 (%2), tubuler tip 3 (%1), mikroinvaziv 3 (%1), undifferansiye 2 (%1) hastada saptanmıştır. Bu hastaların büyük bir kısmı 102 (98%)’ si kadın olup median yaşı 52 (26-82) bulunmuştur. Kadınların 60 (%59)’u postmenopozal, 42 (41%)’isi de premenopozaldir. 79 (76%) hastanın ECOG Performans skoru (PS) 0, 17 (16%)’sinin ECOG PS 1, 8 (8%)’inin ECOG PS 2 olarak izlenmiştir. Hastalar sorgulandığında 50’sinde (48%) komorbid hastalıklar olduğu, 26’sinde (25%) ailede meme kanseri öyküsü olduğu görülmüştür. Tanıda 25 (24%) hastanın evre I, 50 (48%) hastanın evre II ve 26 (25%) hastanın evre III, 3 (%3) hastanın evre IV olduğu tespit edilmiştir. Histopatolojik değerlendirmelere göre hastaların 75’inde (72%) estrogen reseptörü (ER) pozitif, 69’ünde (66%) progesterone reseptörü (PR) pozitif, 26’sında (25%) HER2-pozitif olarak bulunmuştur. İntraduktal component 54 (60%) hastada tespit edilmiştir. Multisentrisite 15 (16%) hastada izlenmiştir. 56 (54%) hastaya modifiye radikal mastektomi, 45 (43%) hastaya meme koruyucu cerrahi uygulanmıştır. 76 (73%) hastaya adjuvant kemoterapi, 73 (70%) hastaya hormonterapi ve 72 (68%) hastaya radyoterapi verilmiştir. Medyan takip 54 (1-201) ay olup takipte 13 (13%) hastada metastaz, 7 (7%) hastada nüks tespit edilmiş. Hastaların 5 ve 10 yıllık overall survival sırasıyla 86% ve 77% olup, 5 ve 10 yıllık event-free survival sırasıyla %79 ve %70 olarak bulunmuştur. Sonuç: Çalışmamızda özel tip meme karsinomlu hastaların tamamına yakını nonmetastatik olup histopatolojik olarak hormon reseptörü pozitif ve düşük gradelidir. Özel tipler arasında, 5 ve 10 yıllık overall survival/ event-free survival istatistiki olarak anlamlı bulunmamıştır.Öğe Prognostic Significance of HALP Score in Early Stage Triple-Negative Breast Cancer(2022) Alandağ, Celal; Yılmaz, Mukaddes; Uçar, Mahmut; Demır, Necla; Erdiş, Eda; Yücel, BirsenObjectives: Triple-negative breast cancer (TNBC) is an aggressive and poor prognostic subtype of breast cancer. This study aims to evaluate the prognostic value of clinicopathological factors and novel inflammatory marker HALP (hemoglobin, albümin, lymphocyte, platelet) score in early-stage TNBC patients. Methods: It was one center, retrospective study. We analyzed some parameters of TNBC patients and the effects of these parameters on overall survival (OS) and disease-free survival (DFS). The cut-off value of the HALP score was accepted as 32,4, which was calculated with the X-tile program. Chi-square test was used to compare 5 and 10 years survival rates, Kaplan-Meier and Cox regressions tests were used to estimate median survivals. Results: There were 166 patients, the median age was 50, median follow-up time was 64 (range, 2-262) months, median OS was not reached, median DFS was 185 months. In multivariate analysis, HALP score was found not a prognostic factor, stage, tumor necrosis, lymph node extracapsular extension was found a negative prognostic factor for both OS and DFS. Conclusion: Although, in other studies, HALP score was reported prognostic factor in some cancer types, in our study not found a prognostic factor in early-stage TNBC. But future studies should be done about HALP score in metastatic breast cancer.Öğe Radyoterapi Tedavisinde Meme Kanseri Hastalarda Tomotherapy HI-ART ve Varian Trilogy Cihazlarında Hedef Volüm ve Kritik Organların Doz Değerlerinin Karşılaştırılması ve Değerlendirilmesi - Comparison and Evaluation of Target Volume and Dose Values of Critical Organs in Tomotherapy HI-ART and Varian Trilogy Devices in Breast Cancer Patients in Radiotherapy Treatment(Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, 2022) Kurt, Deniz; Arslan, Suheyla Aytaç; Yücel, Birsen; Erdiş, Eda; Erdoğan, Taha; İnan, Gonca Altınışık; Aral, İpek PınarÖZ Amaç: Bu çalışmada sol meme kanserli hastaların, göğüs duvarı ve lenfatik bölge ışınlamasında Helikal ve IMRT Işınlama teknikleri kullanılarak tedavi planı yapıldı. Meme kanseri; cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi tedavi gibi tedavi yöntemleri ile yapılmaktadır. Meme koruyucu cerrahi işlem ile çıkarılan tümörün radyoterapi ile tamamlanmaktadır. Amaç PTV (Hedef volüm) ve kritik organ (akciğer, kalp ve LAD) dozlarını dozimetrik olarak karşılaştırılıp değerlendirilmesidir. Yöntem: Bu çalışmada sol meme kanserli hastaların 2 ayrı cihazda Helikal ve IMRT Işınlama teknikleri kullanılarak tedavi planı yapıldı. Hedef hacim (PTV) için, Homojenite İndeksi (HI), Konformalite İndeksi (CI) hesaplandı. Risk altındaki organ (akciğer, kalp ve LAD) dozları incelendi. İki Cihaz arasında dozimetrik karşılaştırma yapıldı. İstatiksel analizde SPSS program kullanılarak pÖğe The differences of prothrombotic gene polymorphism in deep venous thrombosis cases with lung cancer(2010) Erdiş, Eda; Karahan, O?uz; Manduz, Şinasi; Özdemir, ÖztürkObjective: Deep vein thrombosis (DVT) is a common and troubled disease that can result in higher rates of morbidity and mortality if not diagnosed and treated carefully. The basic hypothesis on etiology of DVT is that most patients who complain idiopathic DVT have a genetic predisposition, which remains subclinical until an extra stress occurs. Cancer is another important risk factor for DVT. Cancer and its treatment can affect all three arms of Virchow's classical triad of causation of thromboembolic disease: alteration in blood flow (by creating mass), damage of endothelial cells, and trigger of procoagulants. In this study we aimed to observe the differences of prothrombotic gene polymorphisms in DVT cases with lung cancer versus DVT cases without cancer. Material and Methods: All cases with DVT were evaluated in terms of cancer. Cases were divided in two groups, the first with 33 patients that had DVT with lung cancer and the second with 63 patients that had DVT without cancer. We studied prothrombotic gene profile in each two group. Therefore we detected the prevalence of prothrombin G20210A, factor V G1691A (factor V Leiden), methylenetetrahydrofolate reductase (MTHFR) C677T and MTHFR A1298C, angiotensin converting enzyme (ACE), plasminogen activator inhibitor-1 (PAI-1), Glycoprotein IIIa gene polymorphisms, which are known cause thrombosis in our study groups. Results: We found that homozygote gene polymorphisms of PAI-1 (PAI-1 4G/4G) were significantly higher in cancer patients with DVT (x2=9.41 p=0.002). Furthermore, no significant difference was observed between genotypes for prothrombin G20210A, factor V Leiden, MTHFR C677T and MTHFR A1298C, ACE, Glycoprotein IIIa gene polymorphisms. Conclusion: The gene polymorphism of homozygote PAI-1 (PAI-1 4G/4G) may be an important risk factor for DVT patients with lung cancer. However detection of no significant difference between two groups in terms of other prothrombotic gene polymorphisms suggests other genes together with non-genetic factors. Copyright © 2010 by Türkiye Klinikleri.Öğe The effect of hypertension on survival in patients undergoing radiotherapy for brain metastasis(Sivas Cumhuriyet University, 2019) Erdiş, Eda; Yücel, BirsenObjective: The prognosis of brain metastasis is very poor and the survival period is very short if the patient is not treated. The determination of prognostic factors is important in order to avoid invasive treatment interventions or unnecessary treatment in the management of patients with brain metastases. In this study, prognostic factors and the effect of hypertension on survival in patients with brain metastasis were investigated.Method: In this study, the data of 463 patients diagnosed with brain metastasis, who were admitted to Cumhuriyet University Radiation Oncology department between 2007 and 2018, were retrospectively analyzed.Results: The median age was 59 (18-82) years. There were 170 (37%) patients with comorbidity and 23% of these patients had hypertension in their medical history. With regard to primary cancer diagnoses, 271 (58%) patients had lung cancer, 91 (20%) breast, 31 (6%) gastrointestinal, 21 (5%) genitourinary, 13 (3%) gynecological, 11 (2%) unknown cancer and 25 (5%) had other types of cancer. At the time of diagnosis, 217 patients (47%) were in a metastatic stage. Median survival was 4 months (0-130 months); mean survival was 9.74 + 0.6 months; 1-year survival was 27% and 2-year survival was 13%. In univariate analysis, gender (p = .001), age (p < .001), hypertension (p = .018), primary diagnosis (p < .001), RPA (p < .001), number of lesions (p < .001), SRS (p < .001), metastatectomy (p < .001) and primary disease status (p = .002) were statistically significant. Multivariate analysis showed that hypertension (HR: 1.29, 95%; CI: 1.02-1.71; p = .027), age (HR: 1.39, 95%; CI: 1.08-1.77; p = .008), primary diagnosis (HR: 1.63, 95%; CI: 1.20 -2.23; p = .002), RPA (HR: 2.05, 95%; CI: 1.35-3.09; p = .001), metastatectomy (HR: 0.63, 95%; CI: 0.46-0.86; p = .004) and SRS (HR: 0.53, 95%; CI: 0.38-0.72, p < .001) were independent prognostic factors. Conclusions: In this study, the presence of hypertension was as important in the prognosis of the disease as primary diagnosis, age, metastatectomy and SRS.