Hafik Kamer Örnek Meslek Yüksekokulu Kitap Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 9 / 9
  • Öğe
    ŞUĞUL KANYONU
    (Detay Yayıncılık, Nisan, 2022) Şeker, Fatma
    Sivas il merkezine 136 km uzaklıkta bulunan Gürün ilçe merkezine bağlı Şuğul mahallesinde yer almaktadır. Bölgeye karayolu ile ulaşım sağlanmakta olup Kayseri, Malatya ve Kahramanmaraş illerinin uç noktasında bulunmaktadır
  • Öğe
    Sarissa Antik Kenti Kazıları
    (Detay Yayıncılık, Nisan, 2022) Şeker, Fatma
    Sivas İli’nin 50 km güneybatısında Altınyayla ilçesine bağlı Başören Köyü’nün 4 km doğusunda yer almaktadır. Bölgenin günümüzdeki yöresel adı Kuşaklı olarak geçmekte olup, birçok yayında yerleşimin adı Kuşaklı-Sarissa olarak yer almaktadır.
  • Öğe
    Sivas Arkeoloji Müzesi
    (Detay Yayıncılık, Nisan, 2022) Şeker, Fatma
    Sivas Arkeoloji Müzesi, Yıldızeli ilçesi’nde Kayalıpınar-Samuha ve Altınyayla ilçesi’nde Kuşaklı-Sarissa antik yerleşimlerinde yapılan kazı çalışmalarında elde edilen eserlerin sergilenmesi, kentin geçmişine ışık tutması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olarak Nisan 2009 tarihinde hizmete açılmıştır
  • Öğe
    ÖnAsya Arkeolojisi
    (Detay Yayıncılık, Nisan, 2022) Şeker, Fatma
    İnsanoğlu her zaman geçmişte yaşamış medeniyetlerin gizemine ilgi duymuştur. Zaman içerisinde bu ilgi kimi insanlar tarafından bir tutkuya ve ihtirasa dönüşmüştür
  • Öğe
    Kamusal Arkeoloji
    (Bilgin Kültür Sanat Yayınları, 2022) Şeker, Fatma
    GİRİŞ Arkeoloji, antik Yunanca’da “eski (arkhaios)” ve “bilim(logos)” kelimelerinin birleşimiyle (Sevin, 1995) Türkçe’ye yanlış bir biçimde “kazı bilimi” olarak geçmiştir. Araştırma yöntemlerinden sadece biri olan kazı yöntemleriyle bilgi toplayan arkeoloji bilimi; geçmiş dönemlerde yaşamış olan insan topluluklarının günümüze kadar ulaşmış maddi kalıntılarını araştıran, belgeleyen, elde ettiği bilgiler ile toplulukların gelişim sürecini kültürel ve toplumsal düzenini inceyen ve yorumlamaya çalışan bir bilimdir. Arkeoloji biliminin zamansal alt sınırı ilk insanın tanımlanabilir bir alet yapması ile başlasa da, yanlış bilinen genel düşünce arkeolojinin yalnızca eski dönemlerle ilgilendiğidir. Oysaki arkeoloji biliminin kapsamı “dün” e kadar gelebilmektedir (Özdoğan, 2012) Arkeoloji, şimdiki zamandan geçmişe dönüş yapan ve bugünün insanının zihninde geçmişin yaratılması olarak görülebilen, geçmiş ile günümüz arasında bir köprü disiplindir. Dolayısıyla bir antika koleksiyonundan daha fazlası, bugünü şekillendirme amacı güden bir bilimdir. Kültürel bir miras olarak tanımladığımız geçmişin somutlaşmasıdır. Günümüzde uygulandığı şekliyle arkeolojinin amacı: • Geçmiş hakkında bilgi edinmek • Geçmişten öğrenmek • Geçmişin mirasını yönetmek • Geçmişe halkın katılımını sağlamaktır (Herson, 2017). Moshenska (2009), genel ifadeyle arkeolojiyi ve miras olarak tanımladığımız arkeolojik değer taşıyan metaları beş grupta toplamıştır. 1. Arkeolojik malzemeler; bireysel eserler de dahil olmak üzere tüm arkeolojik alanlarda yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda elde edilen maddi kalıntıları kapsamaktadır. Bu malzemelerin kontrolü, hareketi ve işlenmesi yasalar ve sözleşmelerle düzenlenmektedir.
  • Öğe
    Tarih Öncesi Çağlarda Yakın Doğu’dan Günümüz Anadolu Kırsalına Yansıyan Hesaplama ve Ölçüm Araçları
    (Doruk Yayımcılık /www.dorukyayinlari.com, Aralık 2021) Şeker, Fatma
    Semboller bize düşünce, fikirler üzerinde yardımcı olurken işaretler eyleme bağlı iletişim araçlarıdır ve insanoğlu işaretlerle iletişim kurmuştur. Tarih öncesi toplumlara ait sembolik kalıntılardan günümüze ulaşanlar artık onları kullananlar olmadığı için yorumlanamamaktadır. Dolayısıyla kültürler kayboldukça, geride bıraktıkları semboller de esrarengiz hale gelmektedir. Pek çok tarih öncesi toplumda olduğu gibi Paleolitik ve Mezolitik Çağ’lardaki insanların saymak için çakıl taşı, dal veya tahıl kullanması bile muhtemeldir. Paleolitik ve Mezolitik süreçlere tarihlenen, ilk hesaplama ve kayıt altına alma yöntemleri olarak değerlendirilen paralel çizgilerle oyulmuş çeşitli hayvan kemikleri ve çakıl taşları Yakın Doğu bölgelerinde de bulunmuştur. Bu tür eserler üzerindeki çentikler, birçok araştırmacı tarafından hesaplama aracı olan en eski eserler olarak kabul edilmektedir. Paleolitik Çağ’dan itibaren bölgeler arası etkileşime konu olan değiş-tokuş yöntemiyle başlayan ticari ilişkiler, insanoğlunun yerleşik yaşam biçimini...................................
  • Öğe
    Sivas’ta Hayat Bulan Nehir: Orta Tunç Çağı’nda Maraşşantiya (Kızılırmak)
    (Doruk Yayımcılık /www.dorukyayinlari.com, Aralık 2021) Şeker, Fatma
    İnsanoğlunun geçmişinde uzun bir dönemi avcı-toplayıcı yaşam biçimini benimsediği Paleolitik Çağ kapsamaktadır. Yerleşik düzene geçip doğanın verdiklerine karşı kendi besin kaynağını üretmeye başladığı Neolitik Çağ’da; yerleşim yerini seçmesinde en önemli unsurlardan biri su kaynakları olmuştur. Dolayısıyla nehirler, göller gibi su kaynakları insanoğlunun ekonomik, sosyal ve inanç dünyasında önemli yer tutmuştur. Anadolu topraklarında günümüze kadar yapılan arkeolojik araştırmalar sonucunda Neolitik ve Kalkolitik Çağlardan itibaren iskan durumu baz alınarak bir harita oluşturulduğunda; İ.Ö. 3.Binyıl’da yerleşimin artış göstermeye başladığı gözlemlenmektedir. Bu yerleşim yoğunluğunun sebeplerinden biri İ.Ö.3. Binyıl’da yaşanılmaya başlanan Erken Tunç Çağı’nda yoğun ticaret ağlarının ortaya çıkışı gösterilebilmektedir. Orta Tunç Çağı başlangıcı Anadolu toprakları için farklı bir adlandırma ile anılmakta ve literatürde Assur Ticaret Kolonileri Çağı olarak tanımlanmaktadır. Yapılan organize ticaret sayesinde Anadolu toprakları Protohistorik döneme adımını atmış, bu sayede artık sadece arkeolojik buluntular değil filolojik kaynaklar da geçmişi anlamlandırmamıza yardımcı olmaya başlamıştır. Orta Tunç Çağı’nın ortalarına doğru Hitit İmparatorluğu’nun 26.000’i aşkın çivi yazılı kaynakları Anadolu’nun ekonomik, hukuki ve mitolojik dünyası hakkında bilgilerimizin artmasını sağlamıştır. Bu bilgiler sayesinde Antik Çağlarda Halys adıyla bilinen Kızılırmak, Orta Tunç Çağı filolojik kaynaklarında Maraşşantiya adıyla karşımıza çıkmıştır. Bu çalışmada, Anadolu topraklarındaki en uzun nehir olma özelliğine sahip Maraşşantiya (Kızılırmak)’nın günümüz Sivas topraklarında hayat bularak denize dökülene kadar izlediği yol haritasında yerleşim yerleri incelecektir. Ulaşım, sosyo-ekonomik olarak dönemin yaşam koşullarını ve inanç dünyasını nasıl etkilediği arkeolojik ve filolojik kaynaklar ışığında değerlendirilecektir.
  • Öğe
    TARİHÖNCESİ ÇAĞLARIN KEMİK FLÜTLERİNDEN GÜNÜMÜZÜN MODERN FLÜTÜNE “FLÜTÜN TARİHÇESİ”
    (Gece Kitaplığı / Gece Publishing, Aralık 2021) Yapalı, Yunus & Şeker, Fatma
    İnsanlık tarihi kadar eski bir tarihi olan yan flüt çalgılar içerisinde belki de en eski çalgı olarak kabul edilebilir. Slovenya/ Divje Babe’de ele geçen Orta Paleolitik Döneme tarihlendirlen kemikten yapılmış delikli eser “ Mousterian Flüt” olarak tanımlanarak kayıtlara geçmiştir ( Masalcı Şahin, 2020: 87). Doğduğu andan itibaren ses üretmeye başlayan insan sesleri farklı biçimlerde üretmenin yollarını da bulmuştu. Tarihin ilk flütleri kim bilir daha hangi malzemelerden üretildi .Doğanın şarkısını taklit etme çabasını güden insanların doğal bir gayretinin sonucuydu üfleme eylemi. Kimi zaman ağaç kovuğuna, bambuya,bulduğu boş bir kemik parçasına, kimi zaman da herhangi bir deniz hayvanının kabuğuna üfledi insanoğlu. Şekil 1’de Neandertal insanların yaptığı kemik flüt gösterilmiştir. Bu flüt üzerinde yapılan hesaplamalar, deliklerin doğru notalarda ses verecek biçimde ustalıkla açıldığını göstermiştir.
  • Öğe
    Hitit kült ritüelleri ve bayram merasimlerinde devlet orkestrası
    (Gece Kitaplığı / Gece Publishing, Aralık 2021) Şeker, Fatma & Yapalı, Yunus
    Geçmişten günümüze “Medeniyetler Beşiği” olarak adlandırılan yaşadığımız topraklar, M.Ö. 2.binyılda Anadolu’da kurulan ilk imparatorluk olan Hititlere ev sahipliği yapmıştır. Kendilerini “Bin Tanrılı Halk” olarak tanımlayan Hititler1 için inanç dünyaları her zaman yaşamın merkezini oluşturmuştur. Tanrılara gösterişli tapınaklar inşa etmek, tanrıların takdirini almak için kurbanlar sunmak ve her biri için belirlenmiş aylık, mevsimlik veya yıllık periyodlarda onurlarına dinsel bayramlar düzenlemek sağlam bir yapı ve çok iyi bir teşkilatlanmayı gerektirmektedir. Hitit halkı, tanrıları kızdırmamak, kendilerine ceza verdirmemek için sürekli onları keyifli tutmaya özen göstermişlerdir. Bu amaçla törenler düzenliyor, dualar ediyor, şarkı söyleyip danslar ediyorlardı. Dini ritüellerde ve şenliklerde ise müzik vazgeçilmez bir olgu olarak yaşamlarında her zaman yer almaktaydı. Hititlerde şarkı ve müzik, bahar ve hasat şenliklerinde, bu şenliklere bağlı ritüellerde de önemli bir yere sahipti 2. Müzik ve müziğe bağlı olarak dans etkinliklerinin, ilk olarak Anadolu uygarlık zincirinde önemli bir halka olan Hitit Döneminde organize edildiği ve ayrıntılı bir şekilde görselleştirildiği görülmektedir3. Hititlerin başkenti olan Boğazköy/Hattuşa kazılarında açığa çıkarılan 30.000’den fazla çivi yazılı tabletlerden oluşan arşiv Hititleri ve dönemin Anadolu’sunu anlamamız açısından önemli bilgiler sunmaktadır. Devlet arşivi niteliğindeki çivi yazılı metinlerde, çoğunluğu idari, siyasi, yasal, ebedi ve tarihi türlerde çeşitli konuların yanı sıra dinsel içerikli törenlerde ve bayramlarda müziğin yerine dair dikkat çeken bilgiler de edinilmektedir4. Hitit arşivlerindeki diğer metinlere göre kıyaslanamayacak kadar çok sayıda tören metinlerinden de anlaşılacağı üzere, Hititlerde yılın bir bölümü kült ritüelleri olan bayramların kutlanmasına ayrılmaktadır. Yazılı metinlerde tanrılar adına yapılan kült törenlerinin ve bayram merasimlerinin ayrıntılı olarak yer alması ritüellerin değişmez olduğunun bir göstergesidir5. Resmi takvimlerinde, 170’e varan şenlik yer almaktadır. Ayrıca sürekli biçimde kaydedilmeyen birçok yerel cemaat ve kırsal şenliklerin de olduğu varsayılmaktadır.....