Ekonometri Bölümü Kitap Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 4 / 4
  • Öğe
    TÜRKİYE’DE SUBJEKTİF YOKSULLUK BELİRLEYİCİLERİNİN SIRALI LOJİSTİK REGRESYON ANALİZİ İLE İNCELENMESİ
    (Serüven Yayınevi, 2022) Zorlutuna, Şebnem; Karapınar, Deniz
    Yoksulluk, kelime olarak yaşamın gerektirdiği olanaklara sahip olamama durumunu ifade etmektedir (Aktan ve Vural, 2002). Yoksulluk temel ihtiyaçların karşılanamama durumu olarak özetlense de zamana ve mekâna göre farklı şekillerde tanımlanmakta tam bir tanımı yapılamamaktadır. İktisadi olarak en basit tanımı ile yoksulluk, belirlenen yoksulluk sınırının altında mevcut gelir düzeyine sahip olunmasıdır. Yoksulluk tanımı toplumların gelişme düzeyleri ve tüketim ölçeklerine göre değişebildiği için ortak bir tanıma varmak oldukça güçtür. Bu nedenle farklı yoksulluk türleri ortaya çıkmaktadır. Yoksulluk türü sınıflamalarından biri de objektif ve sübjektif yoksulluk başlıkları altında incelenmektedir. Objektif yoksulluk yaklaşımı, gelir, tüketim harcamaları, kalori miktarı, okur-yazarlık oranı, sağlık hizmetlerine erişim, temiz içme suyuna erişim gibi somut ve ölçülebilir kıstaslar üzerinde yoğunlaşmakta ve söz konusu kriter için asgari gereksinim düzeyinin belirlenmesine dayanmaktadır. Yoksulluğun objektif olarak tanımlanmasında kullanılan en temel iki yöntem; mutlak ve göreli yoksulluktur. Mutlak yoksulluk (gelir yoksulluğu), belli bir gelir seviyesinin altında yaşayan, temel mal ve hizmetleri satın almaya gücü yetmeyen birey ya da hanehalklarını kapsayan bir kavramdır. Mutlak yoksulluk ise birey veya hanehalkının sadece gıda harcamalarını dikkate alarak dar anlamda tanımlanırken gıda harcamalarına ek olarak gıda dışı temel harcamalarını da dikkate alınarak geniş anlamda tanımlanabilmektedir. Objektif yaklaşımlardan bir diğeri göreli yoksullukta belirlen kriter ise bireyin gereksinmelerini karşılama derecesi bakımından toplumun diğer bireylerine göre durumudur (Danışman Işık, 2018). Sübjektiflik yoksulluk tanımında ise kişilerin tercihleri ön plana çıkmaktadır (Aktan ve Vural, 2002). Başka bir ifade ile sübjektif yoksulluk, asgari temel ihtiyaçların karşılanıp karşılanamadığı konusunda yoksulların kendi algılarının ön plana çıkması gerektiğini ortaya koyma amacıyla geliştirilen bir yaklaşımdır (Tutar ve Demiral, 2007). Sübjektif yoksulluk bireylerin hayatlarını yaşayabilmeleri için gerekli standartları kendi algı ve düşüncelerine göre belirledikleri bir yaklaşımdır. Bu özelliği ile üçüncü bir taraf tarafından belirlenen mutlak yoksulluktan farklıdır (Blaylock & Smallwood, 1986). Yoksulluk, toplumlarda gelişmişlik düzeylerine bakılmaksızın ortaya çıkan genel bir sorun olmaktadır. Toplumların birbirlerinden farklılık göstermesi nedeniyle yoksulluk sorunun çözümünde öncelikle yoksulluğun nedenlerinin belirlenmesi gerekmektedir. Yoksulluk ile ilgili yapılan çalışmalar sayesinde yoksulluğu etkileyen etmenler tespit edilip politika yapıcılarının bu faktörlere göre mücadele yöntemleri geliştirmeleri yoksulluğun önlenmesi açısından büyük önem teşkil etmektedir (Şentürk ve Çelik, 2021). Yoksulluk yetersiz gelir düzeyi sonucunda ortaya çıkan bir durum gibi görünse de kişilerin yaşadığı çevre, cinsiyet, eğitim düzeyleri, istihdam durumları, eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim imkânları gibi birçok sosyo-ekonomik ve demografik değişken temel bir gösterge olan gelirin oluşumunda etkilidir (Tatlıdil ve Demirağ, 2014). Bu neden ile bu çalışmada TÜİK Yaşam ve Gelir Araştırması Anketi verilerinden yararlanarak, Türkiye’de subjektif yoksulluğa neden olan faktörler belirlenmiştir. Bireylerin kendi görüşlerini ifade eden hanenin bir ay boyunca geçinebilme durumu, bağımlı değişken olarak alınmış ve bu durumun sosyoekonomik ve demografik belirleyicileri incelenmiştir.
  • Öğe
    Türkiye’de Üniversite Öğrencilerinin Eğitim Türü Tercihlerinin Multinominal Lojistik Regresyon Modeli ile Araştırılması
    (Akademisyen Yayınevi, 2022) Zorlutuna, Şebnem; Erilli, Necati Alp
    Eğitim, doğum ile başlayan ve ömür boyu devam eden bir süreçtir. En genel tanımı ile eğitim, bireylerin davranışlarında değişiklik meydana getirme sürecidir (Özer & Atik, 2015). Bu süreçte Harvey ve Green’in dönüşümsel kalite anlayışı gereği eğitimin bireylerde değişim meydana getirerek onları her açıdan güçlendirmesi beklenmektedir (Harvey & Green, 1993). Geçmişten günümüze, okulların sınıf ortamında ders vermesi, öğrencilerin dinlemesi, not alması, soru sorması ve bu soruları yanıtlaması geleneksel akademik eğitimin alışılagelmiş halidir (O’Malley & McCraw, 1999). Ancak eğitimin sürekli gelişen canlı bir süreç olması ve insan hayatında önemli bir yeri olması eğitimi insanı etkileyen her türlü alandan etkilenir hale getirmektedir. Bu bakımdan hayatımızı her yönüyle etkileyen teknoloji ile birlikte bireyler teknolojik araçlarla sürekli yeni bilgilerle karşılaşmaktadır (Arı, 2010). Günümüzde iletişim teknolojilerinin gelişmesi toplumsal yaşamın her alanında ve tabi ki eğitim alanında da etkili olmuştur. İletişim teknolojileri öğrenme ortamlarına esneklik kazandıran bir özelliğe sahiptir (Göktaş &ark., 2008). Bilgi ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler, okul ve sınıf gibi fiziksel ortamlara bağımlı olmayan eğitim sistemlerini mümkün kılmıştır. Bu sistemlerden biri de uzaktan eğitim sistemidir (Tuncer & Taşpınar, 2008). Uzaktan eğitim, öğrencilerin herhangi bir ortamdan sosyal, eğitimsel veya iş dinamiklerine uygulanabilecek bilgilere ulaşmasını sağlar (Ball & Crook,1997). Uzaktan eğitim başta okullar ve diğer bütün kuruluşlara, eğitim sistemindeki yüksek maliyeti düşüren, geleneksel eğitim sisteminden daha yüksek verimin alındığı sanal sınıf ortamında mesafeden ve öğrenci sayısından bağımsız bir gruba eğitim vermeyi sağlayan, yüksek kalitede kurslar düzenleme imkânı vermiştir. Uzaktan eğitimde öğrenciler, iyi bir teknolojik alt yapı ile geleneksel eğitimde var olan öğrenci-öğretici etkileşiminin sağladığı avantajlardan yararlanabilmekle beraber değişik medya araçları ile görsel açıdan etkili bir eğitim programından mezun olma imkânına sahiptir. Bununla beraber, geleneksel eğitim sistemlerinde yaşanması mümkün başarısız olma korkusu, genellikle uzaktan eğitimde ortadan kalkmaktadır (Odabaş, 2003). Eğitim kurumlarında artan öğrenci kapasitesi, yetişmiş öğretim elemanı sayısının yeterli olmaması ve hayat boyu öğrenme sürecinde bireylerin farklı zaman ve mekânlarda kendilerine uygun şartlarda eğitim alma istemelerinin yanı sıra kurumların da personellerine daha hızlı ve ekonomik bir şekilde hizmet içi eğitimlerini verme isteği insanları farklı eğitim modellerini bulmaya yönlendirmiştir. Uzaktan eğitim, uzaktan öğrenme, online eğitim, Web’den öğrenme, e-eğitim, e-öğrenme kavramları arayışlar sonucu ortaya çıkmıştır (Karakaya & Aksoy, 2005). Geleneksel eğitimde var olan sorunlardan dolayı birçok ülke uzaktan eğitime dair düzenlemeler yapmış ve hayata geçirmiştir. Bununla beraber teknolojik ilerleme, bilginin hızlı üretilip paylaşılması “hayat boyu öğrenme” kavramını ortaya çıkarmıştır. Teknolojiye erişebilen herkes öğrenmelerini hayat boyu devam ettirmektedir. Uzaktan eğitim, çocuk, genç, özürlü, çalıştığı için veya coğrafi nedenlerden okula gidemeyen, çeşitli konularda kendini geliştirmek isteyen herkese uzaktan eğitimden yaralanabilme imkânı vererek, eğitimde fırsat eşitliği sağlar (Yıldız, 2004). Günümüzde farklı teknolojik imkân ve cihazlar kullanılarak coğrafi olarak uzak veya zaman olarak kısıtlı imkânlara sahip bireyler için uzaktan eğitim modeli önemli bir ihtiyacı giderebilmektedir. Bununla birlikte, günümüzde uzaktan eğitim yüz-yüze eğitime tamamıyla alternatif olamamaktadır (Tuncer & Bahadır, 2017). Bu konuda yüz-yüze eğitimdeki etkileşim boyutu, uzaktan eğitimin en önemli eksikliği olarak görülmektedir (Huss, Sela & Eastep, 2015). Bu problem istenen verim ve çıktıların elde edilmesine engel olabilmektedir (Kaysi, 2020). Birçok önemli faydalar sağlayan uzaktan eğitimin bazı sınırlılıkları söz konusudur. Bunlar şöyledir: • Yüz yüze eğitimdeki ilişkilerin sağlanmasının kolay olmaması, • Öğrencilerin sosyalleşmelerine engel olması, • Yardımsız ve kendi kendine öğrenme alışkanlığı olmayan öğrencilerin zorlanması, • Çalışan öğrencilere dinlenmek için zaman bırakmaması, • Uygulamaya dönük derslerde gereken faydanın sağlanamaması, • Beceri ve tutuma yönelik davranışların gerçekleştirilmesinde etkili olamaması (Özdil, 1986), • Ulaşım imkânları ve iletişim teknolojilerine bağımlı olması (Alkan, 1996). Bunlarla birlikte birçok araştırma göstermiştir ki uzaktan eğitim ihtiyaç sonucu ortaya çıkmıştır. Fiziki ve maddi imkânsızlıklar ülkeleri uzaktan eğitime yöneltmiştir (Kırık, 2014). Eğitime devam edebilmenin önüne çıkan engeller neticesinde uzaktan eğitim yöntemleri tercih edilmiştir. Fakat Covid-19 salgınına kadar temel eğitim ve orta öğretimde ciddi manada uzaktan eğitim faaliyeti görülmemiştir (Karaca &ark., 2021). 2019 yılının sonlarında başlayarak 2020 yılı itibariyle tüm dünyayı etkisi altına alan Covid-19 salgını her alanı olduğu gibi eğitim alanını da çok fazla etkilemiş ve bir alternatif eğitim sistemi olan uzaktan eğitim, eğitimin her kademesinde zorunlu eğitim sistemi haline gelmiştir (Zorlutuna & Erilli, 2021). Tüm öğrenciler gibi üniversite öğrencileri de bildikleri geleneksel yüz yüze eğitimden çok farklı olan uzaktan eğitimi uzunca bir süre deneyimlemişlerdir. Bu bağlamda, hem yüz yüze hem de uzaktan eğitimi deneyimlemiş üniversite öğrencilerinin hangi eğitim türünü tercih ettikleri, bu tercihlerine etki eden faktörleri belirleme olanağı bulunmuştur. Bu çalışmanın sonucunda öğrencilerin tercihleri dikkate alınarak yeni eğitim politikaları oluşturulabilir.
  • Öğe
    YENİDEN YÜZ YÜZE EĞİTİMDE ÖĞRENCİLERİN COVİD-19’A YAKALANMA KAYGILARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
    (Eğitim Yayınevi, 2022) Zorlutuna, Şebnem
    Covid-19 pandemisinin neden olduğu acil durum, Dünya ve Türkiye’de geleneksel yüz yüze derslere alternatif öğretim stratejileri uygulamasını gerektirmiştir. Yükseköğretim Kurulu (YÖK) kararı ile Üniversiteler 23 Mart 2020’den itibaren eğitime uzaktan eğitim sistemleriyle devam etmişlerdir (YÖK, 2020). Bu kararın alınmasından ancak 1,5 yıl sonra üniversitelerde yüz yüze eğitime 13 Eylül 2021 itibariyle dönülebilmiştir. Yüz yüze eğitimin başlaması ile Covid-19’un öğrencilerde oluşturabileceği kaygı durumunun akademik performanslarında düşüşü beraberinde getirmesi beklenebilir. Bu bağlamda bireyde çeşitli nedenler ile oluşan gerginlik, endişe ve fizyolojik uyarılmalardan oluşan hoş olmayan duygu durumu olan kaygının bu süreçte üniversite öğrencileri üzerindeki etkisini belirlemek önem kazanmaktadır. Bu çalışmanın amacı, yeniden başlanılan yüz yüze eğitimde üniversite öğrencilerine Covid-19’a yakalanma kaygı ölçeği uygulayarak kaygı düzeylerini belirlemektir. Öğrencilerin Covid-19’a yakalanma kaygı düzeylerinin belirlenmesi, öğrencilerin psiko-sosyal durumlarının ortaya konması bakımından önemlidir.
  • Öğe
    MESLEK YÜKSEKOKUL ÖĞRENCILERININ GÖZÜYLE PANDEMI DÖNEMINDE UZAKTAN EĞITIMIN DEĞERLENDIRILMESI
    (Gece Kitaplığı, 2022) Zorlutuna, Şebnem
    Dünya Sağlık Örgütüne Çin Ülke Ofisi 31 Aralık 2019’da, Çin’in Hubei eyaleti Wuhan şehrinde görülen etiyolojisi bilinmeyen pnömoni vakaları bildirmiştir. 30 Ocak 2020’de Dünya Sağlık Örgütü, Covid-19 olarak adlandırılan salgını “uluslararası boyutta halk sağlığı acil durumu” olarak sınıflandırmıştır. Çin’den başka 113 ülkede daha Covid-19 vakalarının bildirilmesi, virüsün bulaşıcılığı ve şiddeti sebebiyle Dünya Sağlık Örgütüne tarafından 11 Mart 2020’de pandemi olarak tanımlamıştır (WHO, 2020). Böylece tüm dünyada ve Türkiye’de alınan önlemler kapsamında yüz yüze eğitime ara verilmiş ve tüm eğitim kademelerinde uzaktan eğitime geçilmiştir. Salgın öncesinde de pek çok ülke, kurum ve kuruluş tarafından kullanılan yaşam boyu öğrenmenin bir parçası olan uzaktan eğitim, örgün eğitimin alternatifi iken zorunlu hale gelmiştir. Uzaktan eğitim, öğrenen, öğreten ve öğrenme kaynakları arasındaki sınırları ortadan kaldırmaya yarayan, bunun için var olan teknolojileri pragmatist bir yaklaşımla kullanan disiplinler arası bir sistemdir (Bozkurt, 2017). Teknolojideki hızlı gelişmeler uzaktan eğitimi kolaylaştırmıştır (McBrien, Cheng ve Jones, 2009). Bilgi ve iletişim alanındaki teknolojik gelişmeler, ani olarak gelişebilecek durumlarda eğitimin kesintiye uğramadan devam edebilmesi için okul ve sınıf gibi fiziksel mekândan bağımsız eğitim sistemlerini olanaklı hale getirmiştir. Uzaktan eğitim sistemi de bu sistemlerden biridir (Tuncer ve Taşpınar, 2008). Uzaktan eğitim, öğrencilerin herhangi bir ortamda doğrudan sosyal, eğitimsel veya iş dinamiklerine uygulanabilecek bilgilere erişmesine olanak tanır ( Ball ve Crook,1997). Uzaktan eğitim, Covid-19’dan korunmak için öğrencilere izolasyon imkanı sağlarken bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmektedir. Bunlardan bazıları, sosyalleşmeye engel olması, uygulama derslerinden gereken yararın sağlanamaması, teknolojiye bağımlı olma, alt yapı oluşturmanın masraflı olması gibi. Bu çalışmanın amacı, pandemi sürecinde meslek yüksekokulu öğrencilerinin gözüyle uzaktan eğitimin olumlu olumsuz yönlerinin değerlendirilmesidir. Bu amaçla yapılmış bazı çalışmalar olmakla birlikte, daha fazla sonucu bir arada görerek gelecekte uygulanacak uzaktan eğitim veya karma bir eğitim sistemindeki olumsuzlukları en aza indirmek mümkün olacaktır.