Fen Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 1905
  • Öğe
    Güncel metasezgisel algoritmaların performans analizi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Kalyon, Metin; Arslan, Sibel
    Günümüzde, metasezgiseller optimizasyon problemlerinin çözümünde çok önemli bir rol oynamaktadır. Bu tez çalışmasında, son 5 yılda önerilen popülasyon tabanlı 10 metasezgisel (Harris Şahinleri Optimizasyonu-HHO, İsli Sumru Optimizasyon Algoritması-STOA, Karadul Optimizasyonu-BWO, Aritmetik Optimizasyon Algoritması-AOA, Afrika Akbabaları Optimizasyon Algoritması-AVOA, Kaya Kartalı Optimizasyon Algoritması-AO, Yapay Tavşan Optimizasyonu-ARO, Dağ Ceylanı Optimizasyonu-MGO, Çayır Köpeği Optimizasyonu-PDO, Kerevit Optimizasyon Algoritması-COA) kıyaslanmıştır. Algoritmalar ile kalite test fonksiyonları ve mühendislik tasarım problemleri çözülmüştür. Bildiğimiz kadarıyla, bu algoritmaların performansları ilk kez karşılaştırılmıştır. Simülasyon sonuçları, yakınsama grafikleri ve istatistiksel test sonuçlarına göre en yüksek başarıya sahip üç algoritma sırasıyla AVOA, MGO ve AO' dur. Gelecekteki çalışmalarda çeşitli metasezgisellerden yararlanılarak bu üç algoritmanın daha sağlam versiyonları ile farklı mühendislik problemlerinin çözülmesi hedeflenmektedir.
  • Öğe
    Makine öğrenmesi ile olay tabanlı kullanıcı ve varlık davranış analizi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2025) Önal, Vedat; Arslan, Halil
    Teknolojinin hızla evrimiyle birlikte, işletmeler için siber güvenlik artık vazgeçilmez bir öncelik haline gelmiştir. Kötü niyetli yazılımlar, hizmet dışı bırakma saldırıları ve sıfır gün açıkları gibi dış saldırılarla başa çıkmak için yapılan yatırımların yanı sıra, kurum içi tehditlere karşı da önlem almak büyük önem taşımaktadır. Ne yazık ki, bilinçsiz veya kötü niyetli çalışanlar nedeniyle ortaya çıkan iç tehditlerle başa çıkmak, hala birçok şirket için zorlu bir mücadele olmaya devam etmektedir. Bu sorunu çözmek için ortaya atılan çözümlerden biri de kullanıcı ve varlık davranış analizidir. Bu yaklaşım, çalışanların günlük aktivitelerini izleyerek anormal davranışları tespit etmeyi amaçlar. Böylece, iç tehditlerin belirlenmesi ve önlemlerin alınması için zamanında müdahale edilebilir. Bu çalışmada, şirketlerin güvenlik bilgileri ve olay yönetimi sistemleriyle uyumlu bir kullanıcı ve varlık davranış analizi modeli önerilmiştir. Bunun için, öncelikle Wazuh uygulaması kullanılarak çalışanların Windows işletim sistemlerini kullanırken gerçekleştirdikleri aktiviteler toplanmıştır. Toplanan veriler, bir kural yapılmıştır. Ardından, veriler geçmişten günümüze doğru sıralanmış ve kayan pencere yöntemi kullanılarak yedi farklı veri seti oluşturulmuştur. Her bir veri seti, dokuz farklı sınıflandırma algoritması ile eğitilmiş ve modellerin başarı oranı, F1 skoru, kesinlik, duyarlılık, hassasiyet ve yanlış negatif oranı değerleri hesaplanmıştır. Yapılan analizler sonucunda, en başarılı sonuçların 25 pencere boyutunda Rastgele Orman Yöntemi ile elde edildiği gözlemlenmiştir. Bu yaklaşım, şirketlerin iç tehditlere karşı daha proaktif bir yaklaşım benimsemelerini sağlayarak, güvenlik açıklarının kapatılmasına yardımcı olabilir.
  • Öğe
    Manyetik demir oksit (Fe3O4) nanopartikülleri ile desteklenmiş gözenekli biyopolimer malzemelerin kanser tedavisi için geliştirilmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Arslan, Saynur; Öksüz, Kerim Emre
    İlerleyen teknoloji ile birlikte, manyetik nanopartiküllerin biyomedikal uygulamalarda kullanımı giderek artmaktadır. Bu nanopartiküllerin küçük boyutları ve geniş yüzey alanları, in vivo ilaç taşıma süreçlerinde avantaj sağlar ve manyetik özellikleri hedefli ilaç dağıtımını kolaylaştırır. Demir oksit nanopartiküllerinin manyetik özellikleri, koloidal ve kimyasal stabilitesi ile yüksek biyouyumluluğu, onları biyomedikal uygulamalarda, özellikle kanser tedavisi ve hipertermi tedavisinde ideal ilaç taşıyıcıları yapmaktadır. Bu çalışma, sitrik asit kaplı Fe₃O₄ nanopartiküllerinin sentezi, DOX yüklemesi ve bu nanopartiküller ile kombine edilmiş gözenekli biyosüngerlerin üretimi üzerine odaklanmaktadır. Çalışmanın amacı, kanser tedavisinde kullanılmak üzere, yüzeyi modifiye edilmiş Fe₃O₄ nanopartiküllerine DOX yükleyip, bu nanopartikülleri sentezlenen biyosünger ile birleştirerek bir kontrollü ilaç salınım sistemi geliştirmek ve optimize etmektir. Fe₃O₄ nanopartikülleri, birlikte çöktürme yöntemi kullanılarak sentezlenmiştir. Fe₃O₄ manyetik nanopartiküller, FeSO₄·7H₂O ve FeCl₃·6H₂O tuzlarının NaOH ile reaksiyonu sonucunda elde edilmiştir. Nanopartiküller, sitrik asit (C₆H₈O₇), oleik asit (C₁₈H₃₄O₂) ve polivinil alkol (PVA) gibi kaplama ajanları kullanılarak kontrollü deneysel koşullarda modifiye edilmiştir. Karakterizasyon çalışmaları sonucunda en uygun kaplama ajanı vii seçilmiş ve nanopartiküller, 100 µg, 300 µg, 500 µg ve 800 µg konsantrasyonlarında hazırlanan DOX çözeltileri ile yüklenmiştir. İlaç yükleme verimliliği formülü kullanılarak DOX konsantrasyonu belirlenmiş ve bu konsantrasyon ile yüklenen modifiye Fe₃O₄ nanopartikülleri, çapraz bağlayıcı olarak formaldehit kullanılan PVA-pirinç nişastası bazlı biyosünger ile kombine edilmiştir. Nanopartiküllere DOX yüklenerek manyetik alan ile kontrollü ilaç salınımı sağlanmıştır. Ayrıca, gözenekli biyosüngerlerin sentezlenmesi ve nanopartiküllerle kombinasyonunun biyouyumluluk ve ilaç salınım verimliliği üzerindeki etkileri incelenmiştir. Sitrik asit kaplaması, nanopartiküllerin boyutunu 29.12 nm'den 26.82 nm'ye düşürerek daha homojen bir yapı sağlamıştır. Zeta potansiyeli ölçümleri, nanopartiküllerin pH 5 seviyesinde optimal stabilite gösterdiğini ortaya koymuştur. İlaç yükleme çalışmaları, 800 µg/mL DOX konsantrasyonunda %82.1 yükleme verimliliği ile en yüksek verimliliği göstermiştir. İlaç salınımı testlerinde, SA-Fe₃O₄ nanopartikülleri başlangıçta hızlı bir salınım sağlarken, 720. dakikada %95.21 salınım yüzdesine ulaşmıştır. DOX/SA-Fe₃O₄/BS sisteminde ise başlangıçta %32.85 olan salınım yüzdesi, 720. dakikada %90.66'ya ulaşmıştır. Biyosüngerler, yüksek gözeneklilikleri sayesinde antibakteriyel aktivite göstermiş ve pirinç nişastası bazlı biyosüngerlerin su absorpsiyon kapasitesi %400'e kadar çıkmıştır. Biyobozunurluk testleri, biyosüngerlerin zamanla artan bir biyobozunma eğilimi sergilediğini göstermiştir. Sonuç olarak, sitrik asit kaplı Fe₃O₄ nanopartikülleri ve biyosüngerlerin kombinasyonu, manyetik alan ile tetiklenebilir kontrollü ilaç salınımı sağlayarak tedavi etkinliğini artırabilir ve yan etkileri minimize edebilir. Bu sistem, özellikle kanser tedavisi gibi hedef odaklı terapötik uygulamalarda önemli bir potansiyele sahiptir.
  • Öğe
    Manyetik ve hidrofobik modifiye edilmiş heparin benzeri türevinin hazırlanması, kimyasal ve biyolojik karakterizasyonu
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Sarıaydın, Nurgül; Akkaya, Birnur; Akkaya, Recep
    Günümüzde, kanserin insan nüfusu üzerinde olumsuz etkisinin artması ve var olan yöntemlerin yan etkilerinden dolayı yeni tanı ve tedavi yöntemlerine ihtiyaç duyulmaktadır. Kanser tedavisinde alginat (ALG) bazlı yapıları daha kullanışlı hale getirmek için ALG ile birleştirilmiş nanomateryaller önerilmektedir. ALG, toksik olmaması, biyolojik parçalanabilirliğe sahip olması ve uygun maliyetli olması gibi avantajlara sahiptir. Ek olarak, manyetik nanoparçacıklarla konjuge ilaçların başarılı ilaç dağıtım sistemleri raporlanmıştır. Kullanılan harici bir manyetik alanın, manyetik nanopartiküllerin özel bir bölgeye taşınarak, bölgede kalmasını sağladığı bilinmektedir. Bu çalışmasının hedefi; modifiye alginat türevinin kimyasal ve biyolojik karakterizasyonunun incelenmesidir. Başlangıçta yeni bir alginat türevi oluşturuldu. FT-IR analizinde, sülfatlanmış polisakkaritlerin varlığıyla uyumlu olan 1250 cm-1'de bir pik tanımlandı. Sülfatlamadan sonra 1689 cm−1'de yeni bir pik oluşarak –COOH gruplarını, 547 cm−1'deki pik ise Fe3O4'ü tanımlamıştır. SEM analizi, manyetik alginat türevlerinin yüzeyinde tespit edilen parçacıklardan homojen ve pürüzsüz olmayan yüzeye sahip Fe3O4 nanopartiküllerinin belirlemiştir. Fe3O4 ve M-SA-SULF-ALG için manyetizasyon doygunluklarının sırasıyla 81,7 emu/g ve 68,2 emu/g olduğu belirlendi. Alginat in vitro hücre canlılığı için MCF-7 hücre hattına uygulanmıştır. Verilere göre; 72. saatte, M-SA-SULF-ALG türevinin artan konsantrasyona bağlı olarak %100, %89, %54, %25 ve %8 canlılık oranı gözlemlenirken, manyetik alan uygulandığında ise artan konsantrasyona bağlı olarak %77, %42, %21, %17 ve %10 canlılık oranı gözlemlenerek anlamlı fark saptanmıştır. Hücre ölüm verimliliğinin artmasıyla, M-SA-SULF-ALG'ın antiproliferatif özelliğe sahip olduğu sonucuna varıldı. M-SA-SULF-ALG'nin in vitro antikoagülan aktivitesi aPTT ve PT testleri ile karşılaştırıldı. M-SA-SULF-ALG'nin aPTT değerlerinin artan derişime bağlı olarak kademeli olarak arttığı belirlenmiştir. Negatif kontrole göre kıyaslandığında anlamlı fark bulunurken, pozitif kontrole göre 10 mg/ml de anlamlı fark bulunmuştur. Sonuçla, M-SA-SULF-ALG'nin antikoagülan aktiviteye sahip olduğunu göstermiştir. M-SA-SULF-ALG'nin içsel pıhtılaşma yolu üzerinde etkili olduğu, ancak dışsal yolu üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı sonucuna varılabilir. Çalışma sonucunun, kanser tedavisi için geliştirebilecek terapötiklerden biri olabilmesi amacıyla literatüre katkı sağlaması beklenmektedir.
  • Öğe
    Rüzgâr enerjisi üretim tahmini için hibrit transformer modeli
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2025) Ibrahım, Ahmed Babıker Abdalla; Altun, Kenan
    Rüzgâr enerjisinin elektrik şebekesine giderek daha fazla entegre edilmesi, stabilite ve verimliliğin sağlanabilmesi için doğru tahminleri zorunlu kılmaktadır. Önemli bir yenilenebilir enerji kaynağı olan rüzgâr enerjisi, doğasındaki değişkenlik nedeniyle zorluklar sunmaktadır. Rüzgâr hızının ve yönünün doğru tahmini hem teknik bir engel hem de üretimin talebi karşılayacak şekilde optimize edilerek rüzgâr enerjisi verimliliğinin maksimize edilmesi ve maliyetlerin minimize edilmesi açısından ekonomik bir zorunluluktur. Ancak mevcut yöntemler, karmaşıklık veya yorumlanabilirdik eksikliği nedeniyle genellikle sınırlamalarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu çalışma, insan beyninin bilgi işleme yeteneklerinden esinlenerek, yeni bir iki aşamalı hibrit Transformer tabanlı rüzgâr gücü tahmin modeli önermektedir. Geleneksel istatistiksel yöntemler ile ileri makine öğrenimi tekniklerinin güçlü yönlerini birleştiren önceki çalışmalara dayanarak geliştirilen bu model, önemli avantajlar sunmayı hedeflemektedir. Önerilen model, iki aşamalı bir Transformer mimarisi kullanmaktadır. İlk aşama, rüzgâr parametrelerinin yüksek doğrulukta tahminine odaklanırken, ikinci aşama bu tahminleri enerji üretim tahmini için kullanmaktadır. Hibrit mimarimiz, Transformer modellerinin zamansal yeteneklerinden yararlanarak, alan bilgisi ve istatistiksel özellikler ile zenginleştirilmiştir. Önerilen model, birçok rüzgâr enerjisi veri seti üzerinde değerlendirilmiş ve mevcut yöntemlere kıyasla tahmin doğruluğunda önemli iyileşmeler göstermiştir. Bulgularımız, hibrit Transformer modellerinin, rüzgâr enerjisi üretiminde mevcut olan karmaşık zamansal bağımlılıkları ve değişkenliği etkili bir şekilde yakalayabildiğini, böylece şebeke yönetimi ve operasyonel planlamanın iyileştirilmesine yönelik güçlü bir çözüm sunduğunu göstermektedir. Önerilen yöntemlerin geliştirilmesi ve analizi aracılığıyla, bu araştırma doğru ve güvenilir rüzgâr gücü tahminlerine katkıda bulunmayı, maliyet etkin, sürdürülebilir ve verimli elektrik enerjisi planlamasının yolunu açmayı amaçlamaktadır. Bu planlar, şebeke yönetiminin optimize edilmesi, fosil yakıtlara bağımlılığın azaltılması, yenilenebilir enerji kaynaklarının daha etkili bir şekilde entegrasyonu ve talep yanıtı stratejilerinin iyileştirilmesini içermektedir. Rüzgâr gücü tahmin doğruluğunun artırılmasıyla, hibrit model daha iyi elektrik planlamasını, yedek güç kaynaklarına olan ihtiyacın minimize edilmesini ve daha sürdürülebilir bir enerji şebekesine geçişi desteklemektedir. Gelecek araştırma yönleri ve yenilenebilir enerji tahminindeki potansiyel uygulamalar da tartışılmaktadır.
  • Öğe
    Sivas/ Koyulhisar heyelan bölgesindeki deformasyonların 2017-2024 yılları arasındaki gelişiminin sentinel-1 verileriyle irdelenmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Başçil, Burak; Poyraz, Fatih
    Ülkemizde en sık karşı karşıya gelinen doğal afetlerden biri heyelandır. Tarih boyunca heyelanlar ülkemizde birçok can ve mal kaybına neden olmuştur. Bu nedenle özellikle yaşam alanlarının bulunduğu bölgelerde heyelanın önceden tespit edilmesi büyük önem arz etmektedir. Tez kapsamında çalışma sahası olarak seçilen Sivas iline bağlı Koyulhisar ilçe merkezli bölge, sahip olduğu topoğrafik ve jeolojik özellikler nedeniyle günümüze kadar sayısız heyelan olayı ile karşı karşıya gelmiştir. Geçmişte bu bölgede yaşanan büyük ölçekli heyelanlar neticesinde hem maddi hem de manevi anlamda büyük kayıplar yaşanmıştır. Bu bölgede sürekli olarak yüzey deformasyonlarının devam etmekte olduğu bilinmektedir. Çalışmada, klasikleşmiş yersel ölçüm yöntemlerine kıyasla maliyeti çok daha düşük, sonuç alma süresi çok daha kısa ve yüksek hassasiyetli veri elde etme konusunda son yıllarda kendini kanıtlamış, ayrıca yaygın bir şekilde birçok araştırmada kullanılan uydu radar görüntüleri ile deformasyon analizi yöntemine başvurulmuştur. Çalışma sahasını kapsayan LiCSAR çerçevelerine ait hem alçalan hem yükselen yörüngede farklı zaman aralıklarındaki Sentinel-1 uydu radar görüntüleri LiCSBAS yazılımı ile değerlendirilmiştir. 2017-2024 yılları arası ile 2021-2024 yılları arasında farklı iki zaman aralığında analiz yapılan bu çalışmada, alçalan ve yükselen yörüngeler için uydu bakış doğrultusunda hız değerleri ve bu değerlere ait standart sapma değerleri elde edilmiştir. Sonrasında ayrıştırma (decompose) analizi ile çalışma sahasına ait yatay ve düşey hız haritaları elde edilmiştir. Analiz yapılan iki ayrı yıl aralığından (2017-2024 ile 2021-2024) elde edilen sonuçlar karşılaştırılmıştır. Yapılan çalışma sonucunda elde edilen yatay ve düşey hızlar karşılaştırıldığında bölgedeki hız değerlerinde sayısal büyüklüklerin azaldığı görülmüştür. Bunun sebepleri incelendiğinde ilk olarak heyelan bölgesinde hareketin azaldığı veya heyelan riskinin bu dönemlerde olmadığı söylenebilmektedir. Ayrıca daha önce yapılan çalışmalar, bölgede deformasyon üzerinde mevsimsel etkilerin de önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Tez kapsamında yapılan bu çalışmaya göre; Jeodezik yöntemler ve uzaktan algılama yöntemlerinin yanı sıra yapılacak çalışmalarda bölgeye ait detaylı jeolojik incelemeler ve çalışmaların birlikte yapılması önem taşımaktadır. Özellikle heyelan çalışmaları gibi üç boyutlu değerlendirme gereken çalışmalarda ise hem GNSS hem de InSAR yönteminin bir arada kullanılmasının faydalı olacağı düşünülmektedir.
  • Öğe
    Prunus mahleb ağacının kök florasından izole edilen bacillus subtilis glukoamilazının saflaştırılması, LC-MS/MS analizi, karakterizasyonu ve sitotoksik değerlendirilmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Çelik, Muhammed Safa; Çetinkaya, Serap; Kapancık, Serkan
    Bacillus subtilis'ten izole edilen ve amiloglukosidaz olarak da bilinen glukoamilaz enzimi, nişasta işlenmesinde önemli bir rol oynar. Bu enzim, amonyum sülfat çöktürmesi kullanılarak saflaştırıldı ve moleküler kütlesinin, SDS-PAGE yoluyla yaklaşık 65,2 kDa olduğu belirlendi. Saflaştırılmış numunede aktif glukoamilazın varlığı, zimogram analizi kullanılarak doğrulandı. Nano-Sıvı Kromatografi Kütle Spektrometrisi (nLC-MS/MS) analizi, glukoamilaz protein dizisinin %46'sını kapsayan peptidleri tanımladı; bu, enzimin kısmi karakterizasyonunu gösterir. Glukoamilaz aktivitesi için optimum pH ve sıcaklığın sırasıyla 6,0 ve 37°C olduğu bulundu. Substrat olarak çözünür nişasta kullanılarak kinetik parametreler hesaplandı: Km (yarı maksimum hızdaki substrat konsantrasyonu) 30,21 μM ve Vmax (maksimum reaksiyon hızı) 35,59 µmol mg protein⁻¹ min⁻¹ idi. Enzim, çözünebilir nişasta ile optimal aktivite göstererek nişasta hidrolizi konusundaki spesifikliğini vurguladı. Ek olarak, CaCl2 varlığında enzimatik aktivitenin arttığı, bu da kalsiyum iyonlarının olumlu bir etkisine işaret etmektedir. Saflaştırılmış glukoamilaz, nişasta işlemedeki geleneksel rolünün ötesinde potansiyel antikanser aktivitesi sergiledi. Bu, MCF-7 ve A549 hücre hatları üzerinde MTT yöntemi kullanılarak araştırıldı ve oldukça etkili biyoaktivite gösterdi.
  • Öğe
    Sıcaklık ve yağış verilerinin akarsu akımları üzerindeki etkisinin incelenmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Aydoğan, Oğuzhan; Yıldız, Sayıter; Karakuş, Can Bülent
    İklimde değişime sebeb olan konular ve iklimde meydana gelen değişimin olası etkilerini değerlendirmek maksadı ile hazırlanan IPCC raporlarında yer küre üzerindeki birçok bölgenin yağış ve sıcaklık parametrelerinde matematiksel ve istatistiki açıdan anlamlı farklılıklar olacağı ortaya konulmuştur. Sıcaklık ve yağışta meydana gelen bu değişimlerden birçok çevresel faktörün etkilemesi beklenirken hiç şüphesiz akarsu akımlarının en çok etkilenecek hidrolojik süreç olması kaçınılmazdır. Bu çalışmanın amacı sıcaklık ve yağış verilerinin akarsu akımları üzerindeki etkisini araştırmaktır. Çalışma kapsamında Kızılırmak Havzası üzerinde bulunan 5 adet meteoroloji istasyonu ile 15 adet AGİ (akım gözlem istasyonu) verisi kullanılarak sıcaklık ve yağış trendindeki değişimler ile akım verilerindeki eğilimler incelenmiştir. Eğilimleri tespit etmek için parametrik olmayan Mann- Kendall trend analiz testi kullanılmıştır. Bu analizle sıcaklık ve yağış trendlerinde genel olarak bir düşüş trendi tespit edilirken akarsu akımının da istatistiksel olarak anlamlı bir düşüş gösterdiği tespit edilmiştir. Yağış değerinin yüksek olduğu bölgelerde akım değerlerinin de yüksek olduğu görülürken, sıcaklığın yüksek ve yağışın az olduğu lokasyonlarda akarsu akımının da düşük olduğu tespit edilmiştir. Çalışma alanı içerisindeki birçok lokasyonda yapılan trendlerde istatistiksel olarak anlamlı sonuçlar çıkmaması göstermiştir ki; çok kaotik ve non-lineer süreçleri barındıran akarsu akımı için daha doğru analiz ve tahmin yapmak için daha fazla veri ve parametre kullanılarak çalışmalar yapılması su kaynaklarının planlanmasında etkin rolü olan yöneticelere ve ilgili akarsu ile ilişkili çevrelere, yapılacak planlar projeler ve uygulamalarda ışık tutması açısından önemlidir. Sıcaklık ve yağış verilerinin incelenerek analiz edilmesi, bu parametrelerde meydana gelen değişimlerle birlikte iklimde meydana gelecek değişikliği ve bunun sonucunda oluşacak durumlara karşı yapılacak planlamalarda pek çok hususun göz önünde bulundurulması olası zararlı etkileri minimize etmek adına önemlidir. Sıcaklık ve yağış verilerindeki değişim ve en nihayetinde iklimde meydana gelen değişikliklerin, havzanın hidrolojisi üzerindeki olası tahribatları önceden bilmek ve olumsuz etkilerini en aza indirecek tedbirleri almak, su güvenliğini artırmak ve sürdürülebilir havza yönetimi oluşturabilmek için zorunludur.
  • Öğe
    Kenar algılama için görüntüdeki zengin özniteliklerin tespiti
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Osmanoğlu, Kadir; Gürkahraman, Kali
    Bilgisayarlı görü alanında temel bir problem olan kenar algılama, bir görüntüdeki nesnelerin sınırlarını ve önemli yapısal özniteliklerini belirlemeyi amaçlamaktadır. Geleneksel kenar algılama yöntemleri (Sobel, Canny, Laplacian vb.) belirli filtreler ve algoritmalar kullanarak kenarları tespit etmektedir. Bu yöntemler, genellikle sabit filtreler kullanmaktadır ve bu sebeple karmaşık ve değişken ilgi bölgelerine sahip görüntülerde yeterince etkili sonuçlar üretememektedirler. Son yıllarda, kenar algılamada, geleneksel yöntemlere göre daha hızlı olmaları ve ortaya çıkarılması hedeflenen nesne sınırlarına ait öznitelikleri hiyerarşik olarak elde edebilmeleri sebebiyle derin öğrenme modelleri kullanılmaktadır. Bu sebeple, bu tez çalışmasında, yapılarında kodlayıcı ve kod çözme blokları ve artık bağlantılar içeren ve bölütleme probleminde yaygın olarak kullanılan UNet ve UNet++ modelleri kenar tespit etmek için modifiye edilmiştir. Ayrıca, her iki modelin çıktılarını birleştiren Toplu-DL modeli kullanılarak her modelin tek başına ürettiği performans değerlerinin artırılması sağlanmıştır. Geliştirilen modellerin performansları, bu çalışma alanında yaygın olarak kullanılan BSDS500 (Berkeley Segmentation Data Set 500), NYUDv2 ve PASCAL VOC veri setleri kullanılarak ölçülmüştür. Performans değerlendirmesi, sınırları içeren çıktı görüntüsündeki bazı gradyan değerlerinin bir eşik değere bağlı olarak elenmesi sonrasında hesaplanan OIS, ODS, AP, R50 ve F-skor ile gerçekleştirilmiştir. Elde edilen sonuçlar, modifiye edilen UNet modellerinin bu alanda kullanılabileceğini göstermiştir.
  • Öğe
    EKG görüntülerini kullanarak farklı transfer öğrenme modelleri ile aritmi tespiti
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Yıldız, Ömer; Şeker, Abdulkadir
    Yapay zekâ teknolojilerinin sağlık sektöründeki uygulamaları, hastalıkların teşhis ve tedavi süreçlerinde devrim yaratmaktadır. Bu alandaki önemli konulardan birisi de kalp aritmisinin tespitidir. Aritmi, kalp atışlarının normal beklenen ritminden saparak hızlı, yavaş ya da düzensiz olması durumlarını ifade eder. Aritmi tespiti için çeşitli yöntemler kullanılmakta olup, bunlardan en yaygın olanı elektrokardiyogram (EKG) sinyallerinin işlenmesidir. Geleneksel yöntemler, EKG sinyallerini matematiksel olarak işleyerek bu sinyallerden dalga biçimlerine ait parametreler çıkarılmasını ve yorumlanmasını içerir. Diğer bir yaklaşım ise, EKG sinyallerini tek boyutlu vektörler olarak ele alıp, bu vektörler üzerinde makine öğrenmesi teknikleri kullanarak aritmi sınıflandırması yapmaktır. Ancak bu çalışmada, literatürde daha az rastlanan bir yöntem kullanılmıştır. MIT-BIH Aritmi veri tabanı ve PTB-XL veri tabanlarından elde edilen EKG sinyalleri iki boyutlu görüntüler olarak örneklendirilmiş ve bu görüntüler üzerinden aritmi tespiti gerçekleştirilmiştir. Araştırma kapsamında, EKG sinyalleri ölçeklendirilerek görselleştirilmiştir. MIT-BIH veri tabanındaki kayıtlardan ritim etiketlerine göre 10 saniyelik aralıklarla kesitler alınarak, diğer iki veri setinden ise herhangi bir bölütleme yapmadan yüksek miktarda ve çeşitlilikte görüntü girdileri üretilmiştir. Bu görüntü veri seti, VGG16, DenseNet201, EfficientNetV2L gibi çeşitli önceden eğitilmiş derin öğrenme modelleriyle yeniden eğitilmiştir. Yürütülen deneylerde, çoklu sınıflandırma problemlerinde özellikle VGG16 modeli kullanılarak %96'nın üzerinde bir doğruluk oranına ulaşıldığı gözlemlenmiştir. Bu sonuç, EKG aritmi sınıflandırma çalışmalarının bilgisayarlı görü teknikleri ile de yüksek başarı ile gerçekleştirilebileceğini göstermiş olup, bu alanda yapılan çalışmalara önemli bir katkı sağlamaktadır. Bu bulgular hem akademik hem de klinik pratikler için yeni ve etkili aritmi tespit yöntemleri geliştirilmesinde yol gösterici olabilir.
  • Öğe
    Divriği (Sivas) demir yatağının ana - iz element ve Fe - O izotop jeokimyası
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Sarıgöl, Hande Erman; Uçurum, Ali
    Divriği A-B Kafa şeklinde tanımlanan demir yatağı Türkiye'nin en büyük açık işletme demir yatağı olup İç Anadolu bölgesi, Sivas İli'nin yaklaşık 100 km güneydoğusunda yer almaktadır. A-Kafa Üst Kretase-Paleosen siyenitik monzonit, Mesozoyik dolomitik kireçtaşı ve Üst Kretase serpantinleşmiş ultramafik üçlü kayaç kontağında yer almaktadır. B-Kafa ise Mesozoyik kireçtaşı ve Üst Kretase serpantinleşmiş ultramafik kayaç arasındaki tektonik kontakta bulunmaktadır. A ve B kafa demir yatağından ayırt edilen manyetit örneklerinde ana oksit-eser (iz) element analizleri ile Fe-O izotop analizleri yapılarak sonuçlar yorumlanmıştır. Buna göre, Ti-Ni/Cr, V-Ti, Al+Mn-Ti+V, Co+Ni-Ti+Al+V magmatik-hiddrotermal ayırtman diyagramları kullanılarak Divriği A ve B kafa demir yatağının magmatik-hidrotermal süreçlerle oluştuğu sonucuna ulaşılmıştır. Ca+Al+Mn - Ti+V ile Ni/(Cr+Mn) - Ti+V adlandırma diyagramlarına göre Divriği A-B Kafa manyetit örnekleri çoğunlukla skarn, çok az da BIF ve IOCG bölgelerinde dağılım göstermiştir. Divriği A-B Kafa manyetit örneklerinin 𝛿𝛿18 O (n=17) ve 𝛿𝛿56 Fe (n=21) izotop değerleri sırası ile 5,1 ile 13,8 ‰ ve-1,06 ile 0,32 ‰ arasında değişmektedir. 18O ve 56Fe değerleri meteorik su ve havza getirimlerinin, cevherin oluşumunda etkili olmadığını göstermektedir. viii Divriği A-B Kafa demir yatağının 𝛿𝛿18 O ve 𝛿𝛿56 Fe verileri ABD'nin Missouri eyaletinin GD'sunda bulunan Pilot Knob manyetit-apatit yatağına benzerlik göstermektedir. Divriği A-B Kafa manyetit örneklerinin ana oksit, iz element ve izotop jeokimyası sonuçlarına göre; demir cevheri, önce magmatik-hidrotermal süreçlerle oluştuğu daha sonra ise skarn tipi cevherleşmenin eşlik ettiği sonucu çıkarılabilir.
  • Öğe
    Sayısal görüntülerin içine gizlenen verilerin derin öğrenme tabanlı tespit edilmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Kabasakaloğlu, Murat Utku; Karakış, Rukiye
    Bilgi güvenliği için kullanılan steganografi, sadece alıcı ve göndericinin bildiği bir gizli mesajı, gizleme yöntemleri aracılığıyla üçüncü şahıslar fark etmeden bir taşıyıcı nesne içerisine gizler. Steganaliz ise gizli mesajların tespit edilmesi için kullanılan teknikleri ve araçları içerir ve steganografik sistemlere karşı yapılan saldırıları tespit eder. Özellikle görüntü steganalizinde, steganografik içerikleri belirlemek amacıyla çeşitli makine öğrenimi (ML: Machine Learning) teknikleri kullanılmaktadır. Görüntü steganalizinde kullanılan ML teknikleri, genellikle özellik çıkarımı ve sınıflandırma gibi adımlar içerir. Ancak, bu yaklaşımlar bazı sıkıntılarla karşı karşıyadır. Özellik çıkarımı aşamasında, kullanılan özellikler her zaman gizli bilgiyi tespit etmek için yeterli olmayabilir ve bu durum analiz sürecini zorlaştırabilir. Ayrıca, geleneksel ML algoritmalarının performansı, büyük ve çeşitli veri kümeleri üzerinde istenilen düzeyde olamayabilir. Bu sıkıntıları aşmak için son yıllarda, görüntü steganalizinde geleneksel yaklaşımlar yerine derin öğrenme (DL: Deep Learning) modelleri yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu tez çalışmasında, öncelikle literatürde görüntü steganalizi için önerilmiş DL modelleri incelenerek, CNN modellerinde basitten karmaşığa steganaliz için hangi yapıların kullanılması gerektiği araştırılmıştır. Bu sebeple, modellerin eğitim ve testi için BOSSBase ve BOWS2 verisetlerinde bulunan görüntülere, 0.4 ve 0.2 bpp (bit per pixel) oranında veri gizlenerek taşıyıcı ve stego görüntü çiftlerini içeren verisetleri oluşturulmuştur. Stego görüntülerin oluşturulmasında, HUGO, S-UNIWARD, WOW ve MIPOD olmak üzere dört uzamsal görüntü steganografi tekniği kullanılmıştır. Bu analizler sonucunda, DL'de düşük stego sinyalini kaybetmeden öznitelik analizi yapabilmek için ilk katmanda yüksek geçiren filtreler kullanılması gerektiğini ve aynı zamanda takip eden katmanlarda artık bağlantılar kullanılmasının performansı olumlu etkilediğini görülmüştür. Tezin ikinci aşamasında ise görüntü steganalizinde literatürdeki başarıları bilinen QIAN-NET, XU-NET, YE-NET, YED-NET, SR-NET, GBRAS-NET olarak isimlendirilen DL modellerinin sonuçlarını birleştirerek karar veren TOPLU-STEGNET olarak isimlendirilen kolektif bir DL modeli geliştirilmiştir. HUGO, S-UNIWARD, WOW ve MIPOD gizleme tekniklerinin 0.2 bpp yükünün tespitinde TOPLU-STEGNET modelinin elde ettiği doğruluk değerleri sırasıyla 0.7095, 0.6734, 0.7760 ve 0.6248'dir. Elde edilen sonuçlar önerilen DL modelinin literatürdeki yöntemlerle yarışabildiğini göstermiştir.
  • Öğe
    Bir açık bakır ocağının uzun dönem üretim planlaması
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Yar, Mohammad Muslim Faqır; Erdem, Bülent
    Madencilik çalışmalarında, maden ömrü boyunca, tespit edilmiş proje değerleri üzerinden tesise cevher beslemek veya satış imkânları güvence altına alınmak istenir. Proses için tespit edilmiş ton ve tenör hedeflerinde aşırı değişikliklere müsaade edilemez. Bu yüksek lisans tez çalışma kapsamında bir açık bakır ocağının uzun dönem üretim planlamasına ait çalışmalar yapılmıştır. Bu amaca ulaşabilmek için önce, 213 adet sondaj verisi kullanılarak veri tabanı kurulmuştur. Arama sondajlarından faydalanarak bu bakır yatağındaki mevcut kayaç tabakaları üç boyutlu olarak incelenmiş olup katı gövde ve jeolojik modelleri tasarlanmıştır. Jeoloji modeli tasarım yaptıktan sonra ters mesafe ile ağırlıklandırma yöntemi kullanılarak cevher blok modeli içindeki tüm alt blokların tenör değeri atanmıştır. Nihai ocak sınırları, ekonomik açıdan parametreleri ve mevcut rezervini en karlı biçimde üretebilmesi amacıyla optimizasyon işlemler yapılmıştır. İşletme, cevher zenginleştirme, izabe ve başlangıç yatırımlarına dair parametre değerlerine dayalı olarak yuvalı ocak optimizasyonu yapılmıştır. Buradan gelen sonuçlar vasıtasıyla altıncı ocak işletilebilecek en karlı ocak olarak sunulmuştur. Daha sonra optimum ocak kabuğu üzerine taşıma yolları tasarlanmıştır. Son aşamada ise belirli bir yıllık üretim planı ve kısıtlar altında üretim çizelgelemesi yapılmış olup bu çizelgenin farklı ölçütler ile optimizasyon denemeleri yapılmıştır.
  • Öğe
    Turbojet motorlarda kullanılan soğutmalı türbin kanatçıklarının tasarımı ile türbinlerinin ağırlık güç oranını iyileştirmek
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Sipahi, Muhammed; Can, İbrahim
    Günümüzde güç santrallerinde ve havacılık sektöründe kullanılan en önemli makineler gaz türbinleridir. Gaz türbinlerinden beklenen performans artışının karşılanması, artan türbin sıcaklıkları ile karşımıza çıkmaktadır ancak artan türbin giriş sıcaklıkları gaz türbinlerinin iyi tasarlanmış soğutma sistemlerine ve daha iyi malzemelerin kullanılması gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Genel olarak araştırmalara bakıldığında malzeme teknolojilerine bağlı türbin giriş sıcaklıklarındaki artış, soğutma teknolojilerindeki artışın yanında oldukça düşük kalmaktadır. Bu sebeple soğutma sistemlerinin optimal tasarımı ve geliştirilen ileri teknolojik yaklaşımlar gaz türbinlerinin performansı için kritik öneme sahiptir. Ülkemizde devam eden ve gelecekte başlayacak gaz türbini projelerinde belirli bir sıcaklığın üzerinde çalışacak motorlarda bu teknolojilerin kullanılması kritik bir öneme sahiptir. Gaz türbinlerinde yanma odası çıkış gazı sıcaklığı kanatçıkların erime sıcaklığının üzerine çıkabilmektedir. Bu yüzden kanatçıklarda çok iyi soğutulmuş hava kullanılması gerekmektedir. Genel olarak gaz türbinlerinde kanatçıkları soğutmak amacıyla kompresörde sıkıştırılmış havanın bir miktarı kullanılmaktadır. Kullanılan hava miktarı optimum seviyede tutularak parçaların istenilen sıcaklığa kadar soğutulması önemlidir. Ancak bunun yeterli olmadığı durumlar da tespit edilmiştir. Bu çalışmada, gaz türbinli motorun türbin kanadının soğutulması için içten ve dıştan soğutmalı sistem tasarımı oluşturuldu ve oluşturulan model için hesaplamalı akışkanlar dinamiği kullanılarak optimum tasarımı ve analizi yapıldı ve elde edilen sonuçlar doğrultusunda kanat üretimi yapılarak gerçek zamanlı testler için deney düzeneği kurulmuştur. Deney sonunda deney sonuçları ile sayısal analiz sonuçları karşılaştırmalı olarak değerlendirilmiş ve çıkartılmıştır.
  • Öğe
    İki boyutlu uzayda evrişimsel sinir ağları ile iç mekân rota planlama
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Kuzucu, Ayşegül Kübra; Yüksek, Ahmet Gürkan
    Günümüzde konum tabanlı uygulamaların artmasıyla beraber kullanıcıların konum bilgilerine ulaşmak için geliştirilen teknolojiler de artmıştır. Bununla birlikte insanların okul, alışveriş merkezi, hastane, hava alanları, adliye, kapalı otoparklar ve çeşitli devlet daireleri gibi çok katlı ve karmaşık alanlarda geçirdikleri zaman fazlalaşmış ve bunun sonucunda iç mekânlarda rota planlama ihtiyacı doğmuştur. Dış mekânlarda sorunsuz bir şekilde çalışan GPS sinyallerinin iç mekânlarda yetersiz kalmasından dolayı bireylerin konum tespiti ve konum takibinde sorunlar yaşadığı gözlemlenmektedir. Bu bağlamda iç mekânlarda rota planlama sistemlerine karşı çözüm arayışı da artmıştır. Yapılan çalışmada ise derin öğrenme algoritmaları incelenerek, büyük miktardaki veriler ile çalışabilen, görsel bilgilerin analizinde kullanılan, iki boyutlu veriler üzerinde başarılı tahminler yapabilen ve derin öğrenme yöntemlerinden biri olan Evrişimsel Sinir Ağlarının iç mekân rota planlamasında kullanılması hedeflenmiştir. Hedeften yola çıkılarak, iki boyutlu uzayda rota planlama sistemi oluşturulmak üzere CNN mimarisi kullanılmış, karmaşık bir iç mekânı temsil etmek üzere rastgele oluşturulan birbirinden farklı 2000 labirent üzerinde geçilebilir yolların bulunması, engellerin tespit edilmesi, engel görüldüğünde rotanın değiştirilmesi ve labirent üzerinde en kısa mesafeye göre başlangıç noktasından varış noktasına ulaşılması hedeflenmiştir. Geliştirilen uygulamada, başlangıç noktasından varış noktasına kadar en kısa geçerli yol üzerinde rotanın planlandığı ve uygulamanın her denemede başarılı sonuç verdiği gözlemlenmiştir.
  • Öğe
    Bazı fosforesan iridyum(III) komplekslerinin optoelektronik özelliklerinin incelenmesi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Mahmood, Sangar Mohammed Mahmood; Üngördü, Ayhan
    Organik ışık yayan diyot (OLED) yapıları, çeşitli alanlardaki potansiyel uygulamaları nedeniyle kapsamlı bir şekilde araştırılmıştır. OLED'lerin katmanlarında organik veya metal merkezli organik bileşiklerin kullanıldığı bilinmektedir. OLED malzemeleri içinde iridyum(III) bileşikleri birçok avantajı nedeniyle büyük ilgi görmektedir. Bu tezde, teorik kimyasal yöntemlerle yirmi beş fosforesan iridyum(III) kompleksinin OLED davranışları tahmin edildi. Tüm teorik hesaplamalar Gaussian 16 ve Amsterdam Modeling Suite 2023 programlarında B3LYP hibrit fonksiyoneli ile yapıldı. Gaussian programı kullanılarak yapılan hesaplamalarda metal olmayan atomlar için 6-31G(d) temel seti, iridyum metali için LANL2DZ temel seti tercih edilirken, Amsterdam Modelling Suite programı ile yapılan hesaplamalarda ise tüm atomlar için TZP temel seti kullanıldı. Teorik olarak elde edilen sonuçlardan, Ir6, Ir7, Ir22-Ir25 komplekslerinin anot olarak indiyum kalay oksit bazlı OLED'de boşluk enjeksiyon katmanı malzemeleri için iyi bir aday olarak önerilebileceği görüldü. İncelenen kompleksler içerisinde Ir16 ve Ir17 komplekslerinin elektron taşıma katmanı malzemeleri için en uygun adaylar olduğu, Ir16 kompleksinin ise hem boşluk transfer katmanı hem de ambipolar malzeme olarak kullanılabileceği belirlendi. Ayrıca, Ir4, Ir7, Ir8 ve Ir23 komplekslerinin boşluk engelleyici tabaka bileşikleri olarak tercih edilebileceği öngörüldü. Çalışılan komplekslerin singlet-triplet geçişlerinin analizinden, incelenen tüm Ir(III) komplekslerinin yüksek verimli fosforesan OLED molekülleri olarak kullanılabileceği söylenebilir.
  • Öğe
    Sivas Bingöl tuzlası gölü çevre florası
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Erdoğmuş, İsmet; Akpulat, Hüseyin Aşkın
    Bu araştırma, Sivas Bingöl Tuzlası Gölü Çevre Florasını kapsamaktadır. Araştırma materyali, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim, Kasım 2023 ve Mart, Nisan, Mayıs 2024 (11 ay) boyunca toplanan bitki örneklerinden oluşmaktadır. Bu süre içinde toplanan 1127 örnekten, 425 takson tayin edilmiştir. 425 taksonun 52'si ( % 12.24) yurdumuz için endemiktir. Araştırma bölgesinin florası 51 familya ve 216 cinse ait 425 takson'dan meydana gelmektedir. Toplam taksonlardan 1'i Pteridophyta, 424'si Spermatophyta bölümlerine aittir. Gymnospermeae alt bölümü 1, Angiospermae alt bölümü ise 423 taksona sahiptir. Sırasıyla Angiospermae alt bölümüne ait taksonların 38'sı Monocotyledonea, 385'i Dicotyledonea sınıfında yer almaktadır. B6 karesinden toplanan 155 takson yeni kayıt durumundadır. Taksonların bitki coğrafyası bölgelerine dağılım oranları şöyledir: İran-Turan elementleri 85 (%20.00), Avrupa-Sibirya elementleri 16 (%3.76), Akdeniz elementi 2 (%0.47), Geniş yayılışlı ve yayılışı bilinmeyenler 322 (%75.76). Tür sayısı bakımından en büyük on familyanın sıralaması şu şekildedir: Asteraceae (84), Fabaceae (52), Brasicaceae (43), Lamiaceae (35), Boraginaceae / Liliaceae (16), Apiaceae (14), Ranunculaceae / Poaceae (13), Caryophyllaceae (11), Caprifoliceae / Papaveraceae / Amaranthaceae / Scrophulariaceae (9), Rosaceae (8) ve diğer familyalar (84). Araştırma alnındaki en bol cinsler ve takson sayıları şöyledir: Asteraceae (33), Brassicaceae (25), Fabaceae (19), Poaceae (13), Lamiaceae (12), Apiaceae (11), Caryophyllaceae (9), Liliaceae (8), Boraginaceae (7), Amaranthaceae (6) ve diğer cinsler (63).
  • Öğe
    Onkolojik amaçlı pozitron emisyon tomografisi/bilgisayarlı tomografi yapılan hastalarda, makine öğrenimi yöntemiyle malign/benign lezyonların ayırıcı tanısı
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Hasbek, Aykut; Erşan, Mehtap; Görgün, Emre
    Günümüz dünyasında, her alanda olduğu gibi tıp ve sağlık alanında da kurumlarca verilen sağlık hizmetleri sonrası ortaya çıkan düzenli ya da düzensiz metin formatında olan hasta raporları, doktor yorumları, reçete gibi büyük miktarda bilgi, dijital sağlık sistemleri tarafından elektronik tıbbi kayıtlar olarak tutulmaktadır. Bu verilerin işlenmesi ve yorumlanması, sağlık hizmetlerinin kalitesinin artması, tıbbi hata olasılığının düşürülmesi ve teşhis-tedavi sürecinin hızlandırılması açısından büyük önem taşımakta ve bu noktada makine öğrenimi devreye girmektedir. Metinsel tıbbi verilerin makine öğrenimi ile işlenmesi ve yorumlanması süreci genel olarak İngilizce veri setleri üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu durum ise tıp alanındaki veri setlerinin Türkçede sınırlı sayıda olmasından ve Türkçenin doğal dil işleme açısından zorlayıcı morfolojik yapısından kaynaklanmaktadır. Ayrıca tıp alanına özgü terimler ve kısaltmalar bu alandaki dil işleme çalışmalarını daha karmaşık hale getirmektedir. Bu çalışmada, Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Uygulama ve Araştırma Hastanesi, Nükleer Tıp Anabilim Dalı dijital sağlık sistemlerinden alınan ve 2012-2022 yılları arasındaki PET/BT tarama sonuçlarına göre oluşturulan hasta raporları kullanılmıştır. Bu raporlardaki, son teşhisten önce oluşturulan bulgular bölümü ve sonuç bölümleri ile bir veri seti oluşturulmuştur. Bu veri seti üzerinde metin sınıflandırma amaçlı farklı makine öğrenimi algoritmaları kullanılarak, veriler malign ya da bening olarak sınıflandırılmış, ortaya çıkan teşhis doğruluk değerleri karşılaştırmalı olarak sunulmuştur.
  • Öğe
    Evrişimli sinir ağlarında kullanılan havuzlama katmanının analizi
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Arslan, Pınar; Gürkahraman, Kali
    Bu tez çalışmasında, derin öğrenme modellerinde önemli bir işlevi olan havuzlama katmanlarının sınıflandırma performansı ve veri kümesi bağımlılığı incelenmiştir. Çalışmada, yaygın olarak kullanılan ortalama, maksimum ve karma havuzlama yöntemlerine odaklanılmıştır. Yapılan deneyler, karma havuzlama yönteminin çoğu durumda en iyi performans sonuçlarını verdiğini göstermiştir. Bu bulgu, derin öğrenme uygulamalarında karma havuzlamanın alternatif bir yöntem olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Çalışmanın bir diğer önemli bulgusu ise, belirli görüntü özelliklerine ait metrik değerleri ile karma havuzlamada kullanılan α parametresi arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Sonuçlar, modelin bazı görüntü özelliklerine duyarlılığını ve bu özelliklerin model performansına olan etkisini göstermektedir. Özellikle keskinlik ve entropi gibi özelliklerin, modelin sınır belirleme kabiliyetini artırarak performansı olumlu yönde etkilediği tespit edilmiştir. Ancak, bazı görüntü özelliklerine ait korelasyon seviyelerinde farklı deneylerde tutarsız sonuçlar üretmiştir. Bu durum, kesin yargıya varmak için daha geniş ve çeşitli görüntü tipleri içeren veri kümeleriyle deneyler yapılması gerektiğini göstermiştir. Bu bulgular, derin öğrenme modellerinin optimizasyonu için değerli ipuçları sunmaktadır.
  • Öğe
    Bodipy bazlı yeni lipozomların sentezi ve PDT özelliklerinin araştırılması
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Özler, Muhammed Emre; Sözmen, Fazlı
    Fotodinamik terapi (Photodynamic therapy, PDT) invaziv olmayan bir terapötik yöntemdir ve tümörlere karşı etkisi sebebiyle genellikle onkolojik alanda kullanılmaktadır. Geleneksel kanser tedavilerinin (cerrahi, kemoterapi, radyoterapi) yüksek toksisite, ilaç direnci gibi çeşitli yan etkilerinden dolayı PDT, fototermal terapi (Photothermal therapy, PTT) gibi kanser tedavi yöntemlerine olan ilgi giderek artmaktadır. PDT tedavisinde ihtiyaç duyulan üç ana bileşen vardır bunlar; bir fotoduyarlaştırıcı (photosensitizer, PS), belirli bir dalga boyundaki ışık ve moleküler oksijendir. BODIPY türevi bileşikler de PDT'de fotoduyarlaştırıcı olarak yaygın bir şekilde kullanılmaktadırlar. BODIPY türevi bileşikler sahip oldukları absorbsiyon ve emisyon özelliklerinin yanı sıra birçok farklı pozisyondan fonksiyonlandırılabilme özellikleri nedeniyle, DNA ve proteinler için etiketleme reaktifleri, kemosensörler, lazer boyalar gibi daha birçok alanda kullanılmaktadırlar. Son zamanlarda lipozomal yapıların nanotıp uygulamalarında önemli bir artış gözlenmektedir. Özellikle lipozomlar ilaç taşıyıcı sistemler olarak yaygın bir şekilde araştırılmakta ve bu amaçla biyomedikal ve nanotıp uygulamalarında yeni lipozomal nano yapılar geliştirilmektedir. Bu nano lipozomal yapılar kolloidal kararlılıkları, biouyumlu olmaları, toksik olmamaları ve etkili hedefleme yetenekleri gibi özellikleriyle öne çıkmaktadırlar. Bu tez çalışması kapsamında PDT etkinliği gösteren BODIPY bazlı yeni lipozomal yapıların sentezlenmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla, ilk olarak mezo pozisyonunda alifatik karboksilik asit grubu içeren bir BODIPY türevi bileşik (BOD A2) fotoduyarlaştırıcı olarak sentezlenmiş ve karakterize edilmiştir. Daha sonra karboksilik asit fonksiyonel grubu taşıyan BOD A2 bileşiği ile 1-etil-3-3- dimetilaminopropil karbodiimid (EDC), 4-dimetilamino piridin (DMAP) varlığında lizofosfatidilkolinin (Lyso PC-16) hidroksil grubu arasında meydana gelen eşleşme (coupling) reaksiyonu üzerinden bir ester yapısı oluşturularak BOD A2-Lipit konjugatı sentezlenmiştir. Çalışmanın nihai ürünü olan BODIPY bazlı lipozomlar, ince film hidratlama yöntemiyle BODIPY-Lipit konjugatı kullanılarak nano boyutta sentezlenmiştir. Son olarak, yapısında fotoduyarlaştırıcı bir bileşik bulunduran bu lipozomların PDT özellikleri incelenmiştir. Bu amaçla 9,10-Anthracenediyl- bis(methylene)dimalonic acid (ABDA) tuzak molekülü varlığında sulu ortamda lipozomlar belirli bir süre aralığında, 530 nm dalga boyuna sahip LED ışığa maruz bırakılmış ve tuzak molekülünün absorbansındaki düşüş izlenmiştir. Böylece 530 nm dalga boyundaki LED ışığına maruz kalan lipozomların singlet oksijen üreterek PDT özelliğine sahip oldukları belirlenmiştir. Ayrıca bu tez çalışması kapsamında sentezlenen lipozomların singlet oksijen kuantum verimleri de (Φ) 0,30 olarak hesaplanmıştır. Sonuç olarak fotoduyarlaştırıcı olan bir BODIPY bileşiğinin lipozomal yapılara doğrudan yüklenmesi yoluyla değil, BODIPY bileşiği ile bir lipit bileşiğinin konjuge edilmesiyle elde edilen BODIPY-Lipit konjugatı kullanılarak sentezlenen özgün lipozomal yapılar bu tez çalışması ile ilk defa sentezlenmiş ve PDT etkinliği gösterilmiştir. Ayrıca bu yapıların çok yönlü kullanımlara dair oldukça umut verici özelliklere sahip oldukları düşünülmektedir.