Teori Ve Pratik Arasında Adalet Ve Kalkınma Partisi’nin Muhafazakâr Kimliğinin Bir Analizi
Abstract
Muhafazakârlık, her ne kadar izleri Aydınlanma döneminde sürülebilse de
esas olarak Fransa’da eski rejime ait olan tüm köklü kurum ve değerleri ortadan
kaldırmaya çalışan 1789 Fransız Devrimi’ne karşı bir tepki, tavır ve tutum olarak
ortaya çıkmıştır. Fransa’daki Devrim Üzerine Düşünceler (Reflections on the
Revolition in France) adlı eserinde Edmund Burke, muhafazakârlığın temel
düşüncelerine yer vermesinden dolayı muhafazakârlığın kurucusu olarak kabul
edilmektedir. Türkiye’de muhafazakârlığın temelleri Tanzimat döneminde
oluşturulmaya başlanmış ve gelişimini Cumhuriyet’in ilanından sonra da
sürdürülmüştür. Muhafazakârlar, Cumhuriyetin ilk yıllarında toplumun
dönüştürülmesine ve değiştirilmesine, toplum ve din arasındaki bağların koparılmaya
çalışılmasına karşı tepki göstermişlerdir. Türkiye’de tek partili dönemin sona erip
Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte muhafazakârlar, muhalefet
konumundan iktidar konumuna geçmiştir. Demokrat Parti iktidarından sonra
muhafazakâr politikalar ve söylemler Adalet Partisi ve Anavatan Partisi döneminde
de devam etmiştir. Özellikle 24 Ocak kararları ile birlikte ekonomide liberal
toplumda muhafazakâr söylemler üreten ve muhafazakârlıkla liberalizmi Türkiye’de
bağdaştırmaya çalışan bir politika izlenmiştir. Türkiye’de 17 yıldır iktidarı elinde
bulunduran AK Parti ise muhafazakârlığa yeni bir bakış açısı getirerek
muhafazakârlık ve demokrasiyi birbiriyle bağdaştırmaya çalıştığını belirten bir
söylem kullanmıştır. Muhafazakâr demokratlığı bir siyasi kimlik olarak gören AK
Parti, iktidarının ilk yıllarından itibaren bu görüş doğrultusunda siyasalar
geliştirmeye çalıştığını dile getirmiştir. Muhafazakârlığın, toplumun gelenek ve
değerleri ile kurulacak bağlantıdaki işlevine ek olarak demokratikleşme konusunda
AK Parti tarafından yapılan çalışmalar AK Parti’nin muhafazakâr demokrat
kimliğinin ifadesi olmuştur. Nihai olarak bu çalışmada, AK Parti’nin muhafazakâr
uygulamaları ve söylemleri analiz edilmeye çalışılacaktır. Although conservatism can be traced back the Enlightenment period, it
emerged as a reaction, towards the French Revolution of 1789, which tried to
eliminate all the fundamental institutions and values that belonged to the old regime
in France. The Irish statesman, Edmund Burke is considered as founder of the
conservatism, as his political work “Reflections on the Revolution in France”,
contains the fundamental ideas of conservatism. The foundations conservatism in
Turkey began to be formed in Tanzimat era and the proclaimation of republic and
has continued to pursue the development of the Republic. In conservative thinking,
there appeared to be evidence of a public backlash to the transformation of the
society, and to the attempt to break the ties between society and religion in the first
decade of the Republic. Following the end of the Single-party period in Turkey, the
Democrat Party came to power. As a result, Conservatives shifted away from
opposition to power. After the ruling of the Democrat Party, conservative policies
and political discourses continued in the period of the Justice Party and Motherland
Party. Particularly with the 24th January decisions, a new policy which tried to
harmonise conservatism with liberalism in Turkey and produced conservative
discourses in the liberal society emerged. In Turkey, The Justice and Development
Party (AK Party), which has been in power for 17 years, is bringing a new
perspective to conservatism and has affirmed that it is trying to reconcile
conservatism and democracy. AK Party, which considers conservative democrat as a
political identity, has developed policies in line with this view since the first years of
ruling. The studies carried out by AK Party on the democratisation of conservatism,
and the traditions and values of the society have been the expressions of the Justice
and Development Party identity. Conclusively, this study seeks to analyse AK
Party’s conservative practices and discourses.