Kliniğimizde tanı almış benign ve malign nazal patolojili olguların retrospektif olarak değerlendirilmesi

Abstract

Amaç. Nasal kavitenin primer tümörleri; benign ve malign, epitelyal ve non-epitelyal tümörler olarak sınıflandırılır. Nazal kavite tümörlerinin etyolojisinde rol oynayan faktörler arasında odun tozu ile uzun süreli temas, sigara ve tütün kullanma alışkanlıkları sayılabilir. Bu lokalizasyondaki malign tümörlerin klinikte ilk belirtileri nonspesifik bulgular olduğundan, sıklıkla inflamatuar hastalıklarla karışmakta, bu nedenle tanı almaları gecikmektedir. Bu makalede; nazal kavite, septum, vestibül ve konkadan köken almış benign ve malign patolojilerin literatür bilgileri eşliğinde semptom, klinik bulgular ve tedavi yaklaşımları açısından gözden geçirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Anabilim Dalında Ocak 1989-Ocak 2009 tarihleri arasında nazal patoloji nedeniyle operasyonları yapılmış olan 102'si (%60,0) erkek ve 68'i (%40,0) kadın olmak üzere toplam 170 olgu çalışmaya dâhil edildi. Olguların tümü yaş, cinsiyet, lezyonun lokalizasyonu, kliniğe ilk başvuru şikâyetleri, semptomların ortaya çıkış zamanı ve süreleri; fizik muayene bulguları, uygulanan tedavi, nüksler ve histopatolojik tanıları, takip süreleri, rekürensleri ve bunlara yapılan kurtarma cerrahilerinin özellikleri kaydedilerek istatistiksel olarak incelendi. Bulgular. Çalışmaya katılan olguların KBB muayenesinde lezyonların; 18 (%10,6)'inde nasal septum, 142 (%83,5)'sinde nazal kavite, 5 (%2,9)'inde konka ve 5 (%2,9)'inde ise vestibülden köken aldığı görüldü. Olguların 168'ne (%98,8) cerrahi eksizyon, 2'sine (% 1,2) insizyonel biyopsi yapılarak histopatolojik tanıları konmuştur. Sonuçlar. Nazal bölgede KBB hekimleri klinik semptomları inflamatuar patolojileri taklit eden pek çok benign ve malign patolojiler ile karşılaşmaktadır. Malign patolojilerde tanının gecikmesi prognozu belirgin ölçüde kötüleştirmektedir. Bu nedenle tedaviye dirençli olguların daima çok yakın klinik takipleri yapılmalı ve bu patolojilerin malign olabileceği akılda tutularak tanısal amaçlı ısrarla belki de tekrarlayan biopsiler yapılmalıdır.

Aim. Primary tumors of nasal cavity are classified as benign and malignant or epithelial and non-epithelial tumors. Nasal cavity tumors among the factors that play a role in the etiology of prolonged contact with wood dust, cigarette and tobacco use habits can be considered. Malignant tumors in these locations, the first signs of clinical findings are nonspecific, often are confused with inflammatory diseases, so diagnosis is delayed to take. The aim of these study benign and malignant pathology of the nasal cavity, septum, vestibulum and concha symptoms, clinical findings and treatment approaches review with the literature. Methods. During 10 years period (from January 1989 to January 2009), the 102 (%60.0) of men and 68 (%40) of women in total 170 patients that were operated because of the nasal patalogies in Cumhuriyet University Faculty of Medicine department of otorhinolaryngology was included in this study. All of the patients age, gender, lesion location, the first clinical complaints, symptoms of the emergence time and duration; physical examination findings, treatment, recurrence and histopathological diagnosis, follow-up period, recurrence and their surgical recovery of the properties recorded as statistically were analyzed. Results. ENT examination of these cases in this study lesions were located in the 18 (10.6%) nasal septum, 142 (% 83.5) nasal cavity, 5 (2.9%) turbinate and 5 (2.9%) originate in vestibuli. Histopathologically diagnosis of patient were done with 168 (98.8%) of the cases by surgical excision and 2 (1.2%) of the cases by incisional biopsy. Conclusions. ENT physicians are encountered many benign and malignant pathologies in the nasal region that clinical symptoms mimic inflammatory pathologies. Delay in the diagnosis of malignant pathology significantly worse prognosis. Therefore, treatment-resistant patients, and this should always be very close clinical follow-up could be kept in mind in the diagnostic pathology of the malignant purpose perhaps repeating insistently biopsiler be made.