İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Makale Koleksiyonu

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 5 / 5
  • Öğe
    Muhammed Kasım Sebzevârî’nin Takvîmu’l-Mülûk’u ve Eserin Mûsikî Kısmının İncelenmesi
    (Turkish Academic Research Review, Mayıs 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed Taki
    Kitap telif türlerinden biri olan ansiklopediler, birçok ilmi ihtivâ ettiği için önemli kaynaklardan biri sayılmaktadır. Yunan felsefesinden etkilenen Ya‘kûb b. İshâk Kindî, Ebu Nasr Fârâbî ve Şemseddîn Muhammed Hârezmî gibi İslâmiyet’in ilk çağ filozoflarından itibaren ilimlerin sınıflandırmasına ve ansiklopedik eserlerin yazılmasına başlanıldı. Kutbuddîn Şirâzî ve Şemsedîn Âmulî gibi Orta Çağ bilginlerinin eserleriyle zirveye ulaşan bu tür çalışmalar, İslâm âleminde altın çağından sonra başlayan fetret dönemiyle zamanla zayıflamaya ve azalmaya yüz tuttu. 19. yüzyılda İslâm ülkelerinde, batı ile kurdukları temas etkisi ile geride kalma nedenlerinin sorgulaması başladı. Dönemin bazı bilginleri tarafından, batının örnek alınmasını ve taklidini yapmayı önerirken bazı âlimler de bu geri kalışın en önemli sebeplerinden birisinin ise kendi geçmişinden kopuşun neden olduğunu vurgulayarak geçmiş âlimlerin izlerini takip ederek çalışmaların yapılmasını tavsiye etmişlerdir. Bu doğrultuda yapılan ansiklopedik çalışmalardan birisi de devlet adamı Muhammed Kasım Sebzevârî’nin Kaçar şehzadesi Sultan Murad Mirzâ adına Farsça olarak telif ettiği Takvîmu’l-Mülûk adlı eseridir. Ansiklopedik eserler farklı ilim dallarını ihtiva eden eserler olması hasebiyle mûsikî ilmine de yer vermiştir. Sebzevârî’nin Takvîmu’l-Mülûk eserinde de mûsikîye yer verilmiştir. Klasik bir yaklaşımla astroloj, edebiyat, coğrafya, astronomi, tıp, feraset, tarih, cifr, Kur’ân ve hadis gibi konularını kitabında yer veren Sebzevârî, mûsikî kısmında, mûsikînin varoluşu, ses, lahin, terennüm çeşitleri, makam, âvâze ve şube gibi mûsikînin temel unsurlarına temas ederek, kendi döneminde uygulanan mûsikî nazariyatından da bilgiler aktarmıştır. Bu makalede, İslâm’ın ilk çağlarındaki ilimlerin sınıflandırılması ve ansiklopedilerde mûsikînin yerinden ve 19. yüzyılda İran’da yapılan ansiklopedik çalışmalardan kısaca bahsettikten sonra Sebzevârî’nin Takvîmu’lMülûk’unun içeriği hakkında bilgiler verilmiştir. Ardından Takvîmu’l-Mülûk’un mûsikî kısmı incelenmiştir. Sonunda da mûsikî kısmının Türkçe tercümesine yer verilmiştir.
  • Öğe
    Şeyhü’r-Reis İbn Sinâ’nın Regşinâsî Adlı Eserinde Nabız İle Mûsikî İlişkisi
    (Erdem, Haziran 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed Taki; TOKAÇ, Murat Salim
    Her bir ilmin temelinde diğer ilimler de bulunmaktadır. İlimlerin bu mahiyet ve özelliklerine dayanarak İslâm filozofları ilimleri nazarî (teorik) ve amelî (pratik) olmak üzere iki grupta sınıflandırmıştır. Nazarî ilimler kısmında sıralanan tıp ile mûsikî ilimleri münasebetlerinden, hem tabipler hem de mûsikî âlimleri eserlerinde söz etmişlerdir. Söz sahibi mûsikî âlimleri, mûsikînin temelini oluşturan ilimlerden bahsederken, riyâziyye (matematik), hendesî (geometri), edebiyat gibi ilimlerle beraber, tıp ilmini de zikretmişlerdir. Mûsikîde olduğu gibi, büyük tabipler de tıbbın mûsikî ile ilişkili olduğunu açıklayarak tabibin mûsikî ilmini üst seviyede değilse de temellerini bilmesinden yana olmuş bu hususu vurgulamışlardır. İslâm bilginleri tarafından ilimlerin sınıflandırmalarında da mûsikî ve tıp aynı seviyede yer almaktadır. Tıp ve mûsikî risalelerinde, bu iki ilmin birbiri ile olan bazı ilişkilerinden söz edilmiştir. Mûsikî eserlerinde, sesin insan nefesine olan etkisini vurgulayarak, mûsikîşinâsın tıp ilmini bilmesini ve bu bilgi sayesinde makamların özelliklerine göre hangi vakitte veya kimler huzurunda icra edilip edilmemesi gibi konulara değinmişlerdir. Tıpta da aynı şekilde ses ve mûsikînin insan ruhu üzerinde bıraktığı tesirinden yola çıkılarak hasta tedavisinde mûsikîden yararlanılmıştır. Bu sahada eser kaleme almış olan Cürcânî, İbn Hindû, el-Mecûsî gibi pek çok âlim bulunmaktadır. Konuya en iyi örneklerden biri de Şeyhü’r-Reis İbn Sinâ’dır. Zira kendisi tıp ilminde olduğu gibi mûsikî ilminde de söz sahiplerindendir. İbn Sinâ kaleme aldığı eş-Şifâ ve en-Necât gibi tıbbî ile Cevâmu ‘ilmi’l-mûsikâ ve Risâle fi’l-mûsikî gibi mûsikî eserlerinde tıp ile mûsikî arasında olan bu ilişkilerden bahsetmiştir. Mûsikî ile tıbbın ortak noktalarından birisi zaman ölçümüyle alakalı olarak mûsikînin ikâ’sı (ritim) ve nispetleri (oran) ile tıptaki kalp ritminin göstergesi olan nabızdır. Nitekim tabipler, nabız atışının ölçülmesi ile hastalığın ne olduğunu teşhis edebilirler. İbn Sinâ’nın mûsikî ilmi üzerinde kaleme aldığı eserleri dışında, damarlar ve nabızlar ile ilgili kaleme aldığı Farsça Risâle-i Regşinâsî eserinde mûsikî ilmine değinerek, bu konuyu incelemiştir. Bu makalede, İslâm filozofları ve bilginlerinin göre tıp ve mûsikî ile ilgi görüşleri aktarıldıktan sonra İbn Sinâ’nın Risâle-i Regşinâsî tanıtılmıştır. Kitabın altıncı bölümünde nabız ve nabzın çeşitlerinden bahsedilmiştir. Ardından eserin nabız ve ikâ ile ilişkileri olan bölümü üzerinde bilgiler verilmiştir. Nabız ve ikâ ilişkisinden yola çıkaran İbn Sinâ hem mûsikîşinas hem de tabibin karşılıklı olarak mûsikî ve tıp ilmine ait temel bilgilere hâiz olması gerekliliğini belirtmektedir.
  • Öğe
    MERÂGÎ’NİN CÂMİU’L-ELHÂN’INDA FÂRÂBÎ VE MERÂGÎ’NİN BAZI ALGILARINI DEĞERLENDİRME
    (Afyon Kocatepe Üniversitesi Akademik Müzik Araştırmaları Dergisi, Ocak 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed Taki
    Muallim-i Sânî Ebu Nasr-i Fârâbî ve Abdülkâdir-i Merâgî, hiç kuşkusuz mûsikî ilminin ve sanatının büyük simalarındandır. Her iki şahsiyetin ortak özelliklerinden birisi sadece erbâb-ı amel ya da eshab-ı nazar olmaması yani bu ilmin iki yönü olan nazarî ve amelî yönlerinde söz sahibi olmalarıdır. Fârâbî’nin mûsikînin ilim ve amelinde bu mükemmel bilgilerinden dolayı kaleme aldığı el-Mûsîka'l-kebîr’inde kapsamlı bir şekilde mûsikîye ait konuları inceleyip kendisinden önceki mûsikînin pratik ve teorik tartışmalarına son vermiştir. Bu nedenle Fârâbî’nin el-Mûsîka'l-kebîr’i mûsikîşinâslar tarafından oldukça ilgi görmüştür. Fârâbî sadece felsefe alanında değil, mûsikî ilminde de mihenk taşı sayılmış ve görüşleri mûsikî nazariyatçıları tarafından müracaat kaynağı olmuştur. Fârâbî ile aynı özellikleri taşıyan Merâgî de Câmiu’l-elân adlı eseri başta olmak üzere mûsikî sahasına sunduğu eserlerle bu ilmin zenginleşmesine ve ilerlemesine oldukça katkı sağlamıştır. Merâgî, Câmiu’l-elhân’ında ele aldığı kapsayıcı konuları son noktasına ulaştırmak için Fârâbî başta olmak üzere birçok nazariyatçının görüşlerine yer vermiştir. Bu makalede, Merâgî'nin Câmiu’l-elhân’ında Fârâbî'den yaptığı alıntılar ele alınarak incelenmiştir. Bu incelemelerin sonucunda Merâgî'nin, Fârâbî'den aktardığı görüşlere karşı iki tavır sergilediği tespit edilmiştir. Merâgî, bazı yerlerde ele aldığı konuları güçlendirmek amacıyla Fârâbî’nin sözlerini alıntılamış, bazı yerlerde de Fârâbî’nin görüşlerini aktardıktan sonra onun sözlerini açıklamıştır. Merâgî’nin söz konusu bu açıklamalarında bazen Fârâbî’yi yanlış anladığı ve onun sözlerini yanlış yorumladığı sonucuna varılmıştır.
  • Öğe
    Kutb-i Nâyî Osman Dede’ye Göre İran Klasik Müziğinde “Heft Destgâh”
    (Celal Bayar Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Eylül 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed Taki
    Mûsikî ilmi ve sanatı, tarih boyunca çeşitli etkenlerden dolayı sürekli değişimlerde olduğu gibi, İran klasik müziği de zamanla değişmiştir. İslâmiyet öncesi “râh” sisteminde uygulanan İran musikisi, İslâmiyet sonrası yerini “edvâr” ve “makam” sistemlerine vermiştir. Bu sistemler zamanla yine değişmiş ve günümüzde “destgâh” adı ile anılmaya başlamıştır. “Heft (yedi) Destgâh” sistemine geçiş sebepleri, tarihî süreci, kavramı ve neden yedi olduğu ile ilgili mûsikî risâlelerinde ve tarihî kaynaklarda her hangi bir net açıklamayla karşılanmamıştır. Çağımızdakı müzikologların ve araştırmacıların çalışmaları neticesinde de kesin bir açıklama yapılmamıştır. Destgâh ile ilgili araştırmamıza göre, en eski açıklama Kutb-i Nâyî Osman Dede’nin mûsikî konusunda yazdığı Farsça manzum Rabt-ı Tağyîrât-ı Mûsikî adlı eserinde bulunmaktadır. Osman Dede, İran’da uygulanan sistemden “Heftgâne” (yedili) tabiri ile söz ederek görüşünü aktarmıştır. Bu makalede İran mûsikîsi ve “destgâh” sistemi ile ilgili bilgiler verdikten sonra Osman Dede’nin hayatı, eserleri ve Rabt-ı Tağyîrât-ı Mûsikî‘sinde İran mûsikîsi ve “destgâh” sistemi ile ilgili yorumlarına yer verilmiş ve değerlendirilmiştir.
  • Öğe
    MAĞRİB’DE TASAVVUF 2
    (Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2023) Özköse, Kadir
    ÖNSÖZ Tasavvuf ilmi, İslâm düşünce sisteminin önemli disiplinlerden biridir. Ayrıca tasavvuf, ahlâkî, irfanî, felsefî ve tarihi boyutları ile İslâm kültür ve medeniyetinin bir zenginliğidir. İslâmî kaynaklara sadakat gösteren özgünlüğü, toplum kesimlerinin tümünde temsil edilişi, İslâm coğrafyasının her köşesinde yayılışı ve İslâm tarihinin tüm dönemlerinde varlık gösterişi ile tasavvuf, daima gündemden düşmeyen bir kültür mirasımızdır. Müslümanların sanat dünyasında, edebiyat birikiminde, kültür zenginliklerinde, toplum deneyimlerinde, uygarlık yarışında, siyaset sahnesinde, dinin yaşanması ve yaşatılması çabasında, gündelik hayatın içinde, hem bireysel hem de toplumsal sorunların çözümünde tasavvuf, artı bir değer olarak sürekli katkıda bulunmuştur. Tasavvuf kültürünün belirleyici ve baskın konumda olduğu coğrafyaların başında Mağrib gelmektedir. Mağrib-i Aksa ifadesi ile Anadolu insanı olarak bizlere her ne kadar uzak bir coğrafya olarak gözükse de Mağrib coğrafyası, ortak deneyimler, ortak hisler ve zengin birikimler nedeniyle hiç de bizlere ırak değildir. Müslümanların batı dünyasında gerçekleştirdiği güçlü bir medeniyet örneği olarak Endülüs, Mağrib kültürünün temel taşını oluşturmaktadır. Endülüs medeniyetinin gerçekleştirdiği dil, kültür, edebiyat, sanat, ilim, irfan, düşünce, felsefe ve mimarlık sahasındaki zenginlik, takip eden nesiller için hep güzellik muştusu, başarı tutkusu ve medeniyet inşacısı bir kitle olmalarına imkân hazırlamıştır. Müslümanların ilk dönem fetih hareketlerinden sonra gerçekleşen kitlesel göçler, uygulanan bilinçli iskân politikaları, dinî ve ahlâkî değerlerin transferi, ilim ve maneviyat önderlerinin gayretkeş çalışmaları, farklı etnik ve dinsel kitlelerle ortak bilincin geliştirilmesi Mağrib ve Endülüs’ün bir İslâm kültür havzası hâline gelmesini sağlamıştır. İlmiye sınıfı ilim ve irfanı toplumun her kesiminde işlevsel kılarken, bölgenin yetiştirdiği tasavvuf önderleri de maneviyat, ahlâk ve İslâmî değerleri ikame etmenin çabasını gütmüşlerdir. Kurulan ribat ve zaviyeler çok yönlü işlev görmek suretiyle sosyal hayatın merkezliğini gerçekleştirmiştir. Tekke-medrese birlikteliği ortak bilincin oluşmasına katkıda bulunmuştur. Mağrib sûfîlerinin karizmatik ve saygın kişilikleri siyasîlerle halk arasında köprü işlevi görmüştür. Endülüs ve Mağrib’de yetişen tasavvuf önderleri sadece kendi coğrafyalarının geleceğini şekillendirmekle kalmamış, İslâm Dünyasının doğusunda da tesir halkaları vücuda getirmiştir. Endülüs’ün bağrından çıkıp İslâm Dünyasının bir değeri olarak görülen Muhyiddin İbnü’l-Arabî eserleri, fikirleri ve takipçileri ile Anadolu tasavvuf kültür ve medeniyetinin önemli sacayaklarından birini oluşturmuştur. Anadolu tasavvuf önderlerinin pek çoğu benimsedikleri vahdet-i vücûd düşüncesi ile İbnü’l-Arabî’nin düşünce dünyasını içselleştirmişlerdir. Mağrib tasavvuf tarihi ve düşüncesini kapsamlı bir şekilde ele aldığım bu çalışma, yedi bölümden oluşmaktadır. Eserin “Giriş” kısmında Mağrib tarihine genel bir bakış sergilenmiş, Mağrib’de gerçekleşen fetih hareketleri, Mağrib’de yaygınlaşan İslâm kültürü ve kurulan Mağrib Emirlikleri ele alınmıştır. Birinci bölümde Mağrib tasavvufunun ortaya çıkış süreci, Mağrib tasavvufunun etkilendiği kaynaklar, Mağrib tasavvufunun temel hususiyetleri ile dönüm noktaları, ilk dönem Mağrib’inde kurulan ribat ve zaviyeler üzerinde durulmuştur. Eserin takip eden bölümlerinde, Mağrib coğrafyasının tarihî serüveni içerisinde gelişen tasavvuf geleneği ve birikimine, yetişen sûfî şahsiyetlere, oraya konan tasavvufî eserlere, gerçekleştirilen tasavvufî hizmetlere, içtimaî, siyasî, iktisadî, askerî ve ilmî sahalarda önemli rol oynayan tarikat erbabına yönelik incelemelerimizi gerçekleştirdik. Buna göre ikinci bölümde Murabıtlar, üçüncü bölümde Muvahhidler, dördüncü bölümde Merînîler, beşinci bölümde Vattâsîler, altıncı bölümde Sa’dîler ve yedinci bölümde Filâlîler/Alevîler dönemi üzerinde durduk. İlgili bölümlerde bahse konu edindiğimiz Hanedanlıklar hakkında kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra, o dönemdeki tasavvuf erbabının siyasîlerle, Hanedanlıkla, yaşadığı bölgeyle ve güncel sorunlarla olan irtibatına dikkat çektik. İlgili dönemlerde yetişen tasavvuf ve tarikat erbabının genel hususiyetleri ile tanıtımına gayret ettik. Gelişen tarihî süreç içerisinde benimsenen tasavvufî eğilimleri, gerçekleştirilen manevî hizmetleri, ortaya konan tasavvufî eserleri ve kurulan tarikatları sistematik olarak ele almaya çalıştık. Çalışmamızın sonuç kısmında ise eserin genel bir değerlendirmesi yanında vardığımız sonuçları ortaya koymaya, Mağrib tasavvuf geleneğinin temel hususiyetlerini özetlemeye ve çalışmamızın katkılarını ortaya koymaya çalıştık. Kitabımızın en önemli kısmı “Ekler” bölümüdür. İnceleme ve değerlendirmemizi daha çok ekler kısmında tasnif ettiğimiz sıralama ve kronolojiyi esas alarak gerçekleştirdik. Ülkemizde yeterince bilinmeyen ama güçlü bir kültürel birikimi yansıtan Mağrib sûfîlerinin başta tasavvuf ilmi olmak üzere, tefsir, hadis, kıraat, fıkıh, kelam, siyer, mantık, felsefe, astronomi, matematik, dil ve edebiyat sahalarına ait kaleme alınmış eserleri ve müellifleri tasnif etmeye çalıştık. Mağrib tasavvufunda mensur eserler kadar manzum çalışmalar da yekûn tutmaktadır. Şairleri ile birlikte sunduğumuz bu manMağrib’de zumelerden her biri ulaşılması ve üzerinde çalışmalar gerçekleştirilmesi açısından oldukça önemlidir. Çalışmamıza temel teşkil eden kısım ise Mağrib sûfîlerini vefat ettikleri ve metfun bulundukları şehirlere göre tasnif ettiğimiz Mağrib kentleri kronolojisidir. Ortaya çıkan bu eseri, yıllardır devam eden çalışmalarıma sabreden ve hayır duaları ile teşvikte bulunan muhterem anne ve babama, kıymetli eşime, sevgili kızlarım Ahsen Şeyma ve Afra Sena’ya, oğlum Ahmet Kemal’e ithaf ediyorum. Prof. Dr. Kadir ÖZKÖSE Sivas 2023