İslam Tarihi ve Sanatları Bölümü Bildiri / Sunu / Poster Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Çeşitli yönleriyle Kerbela : Din bilimleri(Asitan, 2010) Şahin, Sami; Yıldız, Alim; Aksu, AliKerbela Savaşı, Kerbela, Irak, 680_Kongreler Irak_Kerbela_Tarih_Kongreler Irak_Kerbela_Edebiyat_Kongreler Şiiler_Tarih_Kerbela_KongrelerÖğe Çeşitli yönleriyle Kerbela : Edebiyat(Asitan, 2010) Aksu, Ali; Yekbaş, Hakan; Yıldız, AlimKerbela Savaşı, Kerbela, Irak, 680_Kongreler Irak_Kerbela_Tarih_Kongreler Irak_Kerbela_Edebiyat_Kongreler Şiiler_Tarih_Kerbela_KongrelerÖğe Çeşitli yönleriyle kerbela : Tarih bilimleri(Asitan, 2010) Yıldız, Alim; Aksu, Aliİslam tarihinin kara sayfalarından biri olan, Hz. Peygamber’in sevgili torunu Hz. Hüseyin ve aile üyeleri ile etrafında yer alan sahabe ve tabiînden bir çok kişinin şehit edildiği bir mekânın ismidir Kerbelâ. Ehl-i Sünnet ve Şia arasında önemli bir ayrışma noktasıdır bu olay. Ehl i sünnet âlimlerinin “elimizin karışmadığı şeye dilimiz de karışmasın” mantığıyla, yüksek sesle konuşmamayı ve içlerini yakan bu meş’um hadise hakkında sessizce ağlamayı tercih ettikleri bu hadise, Şii dünyada çok daha yüksek sesle tartışılmış ve ağıtı da o nispette olmuştur. Amacımız, bu meselenin ilmî yönüyle ele alınması ve “ayrıştırıcı” gibi görünen Kerbelâ hadisesinin aslında İslam dünyasını “birleştirici” bir unsur olduğunu ortaya koymaktır. Sorun, bir araya gelip konuşmamaktan kaynaklanmaktadır. İslam dünyasında Hz. Hüseyin’e ağıt yakmayan hiçbir ülke olmadığı gibi bu zulmü alkışlayan bir Müslüman da bulunmamaktadır. Müslümanların yaşamakta olduğu hemen her ülkede halk kültürü ve edebiyat yönüyle Kerbelâ hakkında muazzam bir birikim oluşmuştur. Musikî alanında da durum aynıdır. Müslümanların yaşadıkları coğrafyanın tamamında Hz. Hüseyin ağıtı vardır. Acının ve ağıtın tonu farklı olsa da rengi aynıdır. Bazen bir şiir, bir türkü ve bir ağıt sayfalar dolusu bilgiden daha fazla tesir eder insanlara. Aynı ağıtı Türkçe, Arapça, Farsça, Urduca, Azerice ve daha birçok dilde söylüyorsak o halde kavgamız nedir? Fakültesi Bu kitap 20-22 Mayıs 2010 tarihlerinde Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat tarafından gerçekleştirilen Sempozyumu’nda sunulan tebliğlerden oluşmaktadır...Öğe Nüsah-ı Farsi-i Kitabhane-i Belediye ve Asar-ı Musikayi-i An (İstanbul Belediye Kütüphanesinde Bulunan Farsça El Yazmaları ve Musiki Eserleri)(Mejma Zakhair İslami - İstanbul Büyük Şehir Belediyesi,, 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed Takistanbul Belediye Kütüphanesinde Bulunan Farsça El Yazmaları ve Musiki EserleriÖğe FİRDEVSÎ’NİN ŞÂHNÂME’SİNDE VE MİNYATÜRLÜ NÜSHALARINDA İŞLENEN ÇALGILAR(FSM Üniversitesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed TakiHer bir toplumun oluşturduğu kültürün önemli temellerinden biri de musiki sanatıdır. Toplumun tarih boyunca yaşantıları ve geçirdiği süreci, kültüründe yansıtıldığı gibi musikisinde de yansıtılmıştır. Tarih boyunca toplumda gerçekleşen insanî ve doğal etkenlerden dolayı musiki sanatı da etkilenerek musikinin “toplumdaki yeri ve işlevi”, “melodi ve ezgileri”, “nazariyatı” ve “felsefesi” gibi birçok hususta değişikliklere maruz kalmıştır. Bu hususlardan biri de çalgılardır. Çalgılar ile ilgili araştırmalar üç temel kaynak üzerinde yapılarak şu şekilde sıralanabilir: çalgının kendisi, çalgılar hakkında aktarılan yazılar ve çalgıların görselleri. Çalgılar, yapı itibarı ile daha çok doğal maddelerden üretildiği için zamanla çürümeye maruz kalarak yok olmuştur. Dolayısıyla eski zamanlara ait birçok çalgı günümüze ulaşamamıştır. Yazılı kaynaklarda ise bazen çalgıların yapısıyla ilgili bilgiler verilmiştir. Görsel kaynaklar da en önemlisi elimize ulaşan minyatürlerdir. İslâmiyet’ten sonra İran’ın çeşitli tarihî dönemlerinde kullanılan birçok çalgının ismini de Firdevsî’nin Şâhnâmesi gibi dönem kaynaklarından öğrenmekteyiz. Bu konuda elimize ulaşan en önemlilerinden biri Abdülkâdir-i Merâgî’nin (ö. 838/1435) Câmiu’l-elhân adlı eseridir. Merâgî, çalgıları yapı ve seslendirmeleri bakımından sınıflandırarak çalgıların yapısı ve ölçülerine ilişkin kısa bilgiler vermiştir. Çalgıların görsel kaynağı olan minyatürler konusunda ise, Şâhnâme’nin özellikle 15. yy’da yapılmış minyatürlü nüshalarından bahsedilebilir. Bu çalışmamızda, Merâgî’nin Câmiu’l-elhân’ında çalgılarla ilgili aktardığı bilgilerin ışığında Şâhnâme’nin minyatürlü nüshalarında resmedilen çalgıların isimleri, yapıları ve ölçüleri tesbit edilecektirÖğe İDRİS BİTLİSİ’NİN GÖZÜYLE AYASOFYA’NIN TARİHİ VE MİMARİSİ(Bitlis Eren Üniversitesi, 2023) HÜSEYNİ, Seyid Muhammed TakiMedeniyet tarihinde kurulan iki büyük imparatorluğun asırlarca başkentliğini yapan İstanbul, siyasi ve kültürel birçok yönden önem arz etmektedir. Ayasofya’nın inşasıyla Hıristiyanların siyasi ve dini merkezine dönüşen İstanbul, Fatih Sultan Mehmet Han zamanında fethedilmesi ile camiye çevrilerek Müslümanların batıya karşı siyasi ve dini merkezine dönüştü. Fatih Sultan Mehmet, babası Sultan Murat sayesinde aldığı eğitiminden, karşılaştığı konulara bilinçli yaklaşımlarda bulunmak istediğinden dolayı İstanbul’un fethinden kısa bir süre sonra Rumca, Latince ve Süryanice gibi batı dillerini bilen rahipler, keşişler ve patriklerden bir heyete oluşturarak İstanbul’un ve Ayasofya’nın tarihini Rumca olarak yazdırdı. Yazılan eser, Fatih’in emri ile Derviş Şems tarafından 885’te (1480) Farsçaya tercüme edildi. Bu şekilde İslam âleminde İstanbul ve Ayasofya ile ilgili ilk eser kaleme alınmış oldu. Yine aynı yıllarda müellifi bilinmeyen ikinci eser de Farsça olarak kaleme alındı. II. Bayezid zamanında da Ahmed b. Ahmed el-Münşî el-Cilânî tarafından 905 (1499) yılında Ayasofya ile ilgili üçüncü bir eser yine Farsça olarak kaleme alındı. Bu telifler Osmanlı’nın son dönemine kadar devam ettiğine dair elimize geçen kayıtlardan ve kaynaklardan anlaşılmaktadır. İstanbul ve Ayasofya tarihi ile ilgili bir diğer eser de İdris-i Bitlisî’ye (ö. 926/1520) aittir. Bitlisî, Farsça olarak kaleme aldığı Heşt Bihişt adlı eserinin Fatih’e ait yedinci bölümünde, İstanbul’un tarihi ve Ayasofya’nın yapısıyla ilgili bilgiler aktarmıştır. Bu bilgilerden, Ayasofya’nın malzemeleri, yeri ve inşa süreci, çalışanları ve ustaları, mimari tasarımı ve süslemeleri, tamamlanması, büyük kubbesinin çöküp tekrardan inşa edilmesi anlatılmaktadır. Bu makalede, İstanbul ve Ayasofya ile ilgili 15. yy’da kaleme alınan eserlere değinerek İdris-i Bitlisî’nin İstanbul ve Ayasofya hakkında yazdığı eseri incelenecek, Ayasofya’nın tarihi, mimarisi, yapısı ve rivayet edilen hikâyeler hakkında bilgi verilecektir.