KUR’ÂN-I KERİM –I

Yükleniyor...
Küçük Resim

Tarih

2024

Dergi Başlığı

Dergi ISSN

Cilt Başlığı

Yayıncı

Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları

Erişim Hakkı

info:eu-repo/semantics/openAccess

Özet

Kur’ân’ın metni (Mushaf) sıradan bir Arapça metin olmayıp onun Allah kelamı olması, öteden beri İslam bilginlerini özellikle de Kur’ân tilavetiyle meşgul olan kıraat âlimlerini, Kur’ân’ın belli kurallara göre okunması gerektiği fikrine sevk etmiştir. Kur’ân’ın belli kurallara göre okunmasını gerekli kılan unsur, onun sadece Allah kelamı olması değildir. Kur’ân’ın lafız ve nazmı ile birlikte mütalaa edilmiş olması da bunda etkili olmuştur. Bunların yanında galat, yani kural dışı okuyuşların manayı olumsuz yönde etkileyeceği yolundaki endişeler de Kur’ân tilavetinde birtakım kuralların olmasının zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır. Kur’ân, kendinden bahsederken bir taraftan dilinin Arapça olduğunu (Şuarâ, 26:195), diğer yandan da tertîl ile okunması gerektiğini ifade etmektedir (Müzzemmil, 73:4). Bu durum da onun, belli başlı kaideler çerçevesinde okunmasının lüzumlu olduğunu göstermektedir. Ayrıca sıradan bir metin olmaktan öte, onun ilahî bir kelam olması da belli kriterlere göre okunmasının dînî gerekliliğini ortaya çıkarmaktadır. Herhangi bir metnin bile belli kurallar çerçevesinde okunması gerektiği bilinmektedir. Çünkü anlatılmak istenen şeyin, daha düzgün bir şekilde anlaşılabilmesi için bazı kurallara riayet etme zorunluluğu vardır. Nasıl ki güzel bir yazı/metin için birtakım gramer kuralları gerekli ise, güzel bir okuyuş için de uyulması gereken bazı kurallar olmalıdır. Kur’ân tilavetinde tecvîd’in gerekli olup olmadığı hususu, zaman zaman zihinleri meşgul edebilmektedir. Hz. Peygamber döneminde tecvîd ilminin henüz tedvîn edilmemiş olması, benzer görüşlerin ortaya çıkmasında en büyük neden olarak kabul edilebilir. Bugün İslam dünyasında mevcût olan diğer ilimlerin Peygamber döneminde tedvîn edilmemiş olması, bunların o gün için hiç olmadıkları anlamına gelmeyeceği gibi, tecvîd ilminin tedvîn edilmemiş olması da o devirde onun pratikte uygulanmadığı anlamına gelmemelidir. Tam aksine önceden pratik olarak uygulamada olan bir şeyin, daha sonra kapsamlı bir isim altında tedvîninin ortaya çıkmış olduğunu söylemek daha tutarlı olacaktır. Bu nedenle Hz. Peygamber döneminde tecvîd’in bir ilim olarak mevcut olmaması, onun pratik olarak da olmadığını göstermez. Her ne kadar o dönemde bugünkü anlamda sistematik bir tecvîd söz konusu olmasa da şu an icra edilen tecvîd kurallarının o günde mevcut olduğu bilinmektedir. Hz. Peygamber döneminde olmayan şey, Kur’ân tilavetinde tecvîdin uygulanması değil, Tecvîd kurallarının teorik olarak bir araya getirilip tedvîn edilmemesidir. Kur’ân tilavetinde tecvîd kurallarına uymanın bir dînî gerekliliği varrdır. Zira tecvîd kurallarına uymak, Kur’ân lafızlarının özüne sadık kalmanın bir göstergesidir. Tecvîd kurallarına uyulduğu ölçüde kelamın özü muhafaza edilirken, bu kurallara uymamak da Kur’ân tilavetinde lahne (hatalı okuyuşa) sebebiyet verecektir. Bu durumda hatalı okuyuş lafzı bozacak, bozuk lafız da kelime ya da cümlede kast edilen mananın ya anlaşılmamasına ya da yanlış anlaşılmasına sebebiyet verecektir. Zamanla kıraat ilmiyle uğraşan İslam bilginleri, Kur’ân’ın okunduğu kurallara “tecvîd” adını vererek bu ilmi Kur’ân ve Hadis’le delillendirme yoluna gitmişlerdir. Bu çerçevede kıraatle ilgili kaynaklara baktığımızda, Kur’ân’ın tecvîd kurallarına göre okunmasının zorunlu olduğunun Kitap, Sünnet ve icmâ ile sabit olduğunu müşahede etmekteyiz. Hal böyle olunca ilgili kural ve kaidelerin mahiyet ve tatbiki önem arz etmektedir.

Açıklama

Anahtar Kelimeler

Kaynak

WoS Q Değeri

Scopus Q Değeri

Cilt

Sayı

Künye