Yazar "Güneş, Hakan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 7 / 7
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe A new parameter for the determination of normal right ventricular function in patients with acute pulmonary embolism(Selçuk BAŞAK, 2021) Kerkütlüoğlu, Murat; Güneş, Hakan; Yücel, Oguzhan; Doğan, Ömer; Yılmaz, Mehmet BirhanBackground/Aim: The performance of the right ventricular myocardium is crucial in various pathological states and the right ventricular dysfunction has a prognostic value in pulmonary embolism. We sought to bring out which parameters were helpful in predicting a normal right ventricular function in patients with acute pulmonary embolism. Methods: Consecutive 100 acute pulmonary embolism patients, who were hospitalized and confirmed by computed tomography angiography, were enrolled in this cohort study. All patients’ demographics, symptoms on admission, risk factors, electrocardiography and laboratory findings, and hemodynamic parameters were assessed. Echocardiography was performed in the first 24 hours. The study group of pulmonary embolism patients was divided into two groups based on their basic characteristics: Patients with normal right ventricular function and patients with right ventricular failure. Results: The average age of the patients was 63 (16) years, with 48 (48%) of them being male. Twenty three patients (23%) had normal RV functions. According to the multiple logistic regression analysis, age (P=0.041, OR: 1.174, 95% CI: 1.007 to 1.368), oxygen saturation (P=0.026, OR: 1.372, 95% CI: 1.039 to 1.812) and heart rate (P=0.049, OR: 1.160, 95% CI: 1.001 to 1.346) were independent predictors of normal RV function. The setting in which all three parameters (Age, Heart rate, Oxygen saturation) were positive was considered AHO index=1, with a positive predictive value of 100% a sensitivity of 44%, a negative predictive value of 85.6% and a specificity of 100% (AUC: 0.717, 95% CI: 0.619 to 0.803) for normal RV function. Conclusion: In acute pulmonary embolism patients who were younger than 53 years of age with a heart rate of ≤118 bpm and an oxygen saturation of >90% (AHO index=1), right ventricular functions were normal. Accordingly, without the need of computed tomography angiography or echocardiography, the clinician may predict normal right ventricular function with available demographic and noninvasive hemodynamic parameters.Öğe Ailevi Akdeniz ateşi hastalarında endotel disfonksiyonu mikroalbuminüri ile ilişkili midir?(Cumhuriyet Üniversitesi, 2014) Güneş, Hakan; Yılmaz, Mehmet BirhanAilesel Akdeniz Ateşi (AAA), tekrarlayan ateş, karın ağrısı, göğüs ağrısı, artrit atakları ve erizipele benzeyen deri lezyonları ile karakterize otozomal resesif geçiş gösteren bir hastalıktır.Hastalık seyrinde artan inflamatuar cevap gözlenir. Hem ataklar sırasında hem de ataksız dönemde bazı sitokinlerin serum düzeyleri yüksektir.Hastalık seyri boyunca kronik düşük dereceli inflamasyon görülür. Kronik düşük dereceli inflamasyon renal hasar gelişimi ve progresyonunda önemli rol oynar. İnflamasyonda nitrik oksit sentaz inhibisyonuna bağlı olarak nitrik oksit üretiminin azalması sonucu endotel disfonksiyonu ve bozulmuş vasoreaktivite meydana gelir.Endotel disfonksiyonunun non-diyabetik hastalarda glomeruloskleroz ve ateroskleroz gelişimde önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Endotelyal disfonksiyonun direkt olarak glomerüler basınçta artışa ve glomerüler bazal membranda permeabilite artışına sebep olduğu , kronik düşük dereceli inflamasyonun da indirekt olarak mezanşial hücreleri etkilediği ve parakrin fonksiyonlarda artışa ve proliferasyona sebep olduğu bilinmektedir.Bu etkileşimlerin sonucunda meydana gelen endotelyal disfonksiyonun varlığında mikroalbuminüri gözlenir. Endotel disfonksiyonunun esas göstergesi, NO tarafından sağlanan, endotel bağımlı vazodilatasyonun bozulmasıdır.NO tarafından sağlanan, endotel bağımlı vazodilatasyon ultrasonagrafik olarak akım aracılı dilatasyon yöntemi ile değerlendirilebilir. Bu çalışmanın amacı AAA hastalarında mikroalbuminüri ile akım aracılı dilatasyon arasındaki ilişliyi araştırmaktır. Çalışmamızda mikroalbuminürisi olmayan(43) ve mikroalbuminürisi olan(11) atak dışı dönemde bulunan 54 hasta ve 40 sağlıklı kontrolden (E/K:12/28) oluşan 3 grup oluşturuldu. Hasta ve kontrol grubunda lipid profili, mikroalbuminüri, eritrosit sedimantasyon hızı, C-reaktif protein, tam kan sayımı, FMD (akım aracılı dilatasyon ) yüzdeleri değerlendirildi. Hasta ve sağlıklı kontrol grubunun ortalama yaşları arasında anlamlı fark yoktu (sırasıyla; 25.06 ± 8.07, 22.89 ± 6.00 yıl). MAÜ hasta grubunda, kontrol grubuna göre anlamlı düzeyde yüksekti (p=0,036). FMD yüzdeleri üç grup arasında anlamlı düzeyde farklı bulundu.(p=0,01) MAÜ ile FMD yüzdesi arasında korelasyon olduğu gözlendi. Düşük dereceli kronik inflamasyon sonucunda endotelyal disfonksiyonu ve renal hasarlanma meydana gelmektedir.Renal hasarlanmanın ve endotelyal disfonksiyonun göstergesi olan MAÜ ile endotelyal fonksiyonları gösteren FMD , AAA hastalarında erken renal hasarın ve endotelyal fonksiyonların takibinde kullanılabilir. Anahtar kelimeler:Ailesel Akdeniz Ateşi, Düşük dereceli kronik inflamasyon, Akım aracılı dilatasyon(FMD), NO , MikroalbuminüriÖğe Increased frequency of occurrence of bendopnea is associated with poor outcomes in heart failure outpatients(Taylor&Francis, Ekim 2021) Kaya, Hakkı; Şahin, Anıl; Güneş, Hakan; Bekar, Lütfü; Çaldır, Vedat; Çelik, Ahmet; Çavuşoğlu, Yüksel; Yılmaz, Mehmet Birhan; Güngör, HasanBackground: Relationship between the frequency of occurrence of bendopnea during the daily life of heart failure (HF) outpatients and clinical outcomes has never been evaluated before. Methods: Turkish Research Team-Heart Failure (TREAT-HF) is a network between HF centres, which undertakes multicentric observational studies in HF. Herein, the data including stable 573 HF patients with reduced ejection fraction out of seven HF centres were presented. A questionnaire was filled by the patients, with the question 'Do you experience shortness of breath while tying your shoelace?', assessing the presence and frequency of bendopnea. Results: To the question related to bendopnea, 48% of the patients answered 'yes, every time', 31% answered 'yes, sometimes', and 21% answered 'No'. Patients were followed for an average of 24 ± 14 months, and the patients who answered 'yes, every time' and 'yes, sometimes' to the bendopnea question were found having increased risk for both HF-related hospitalisations (HR:3.2, p < .001- HR:2.8, p = .005) and composite outcome consisting of 'HF-related hospitalisations and all-cause death in the multi-variate analysis (HR:3.1, p < .001- HR:3.0, p < .001). Kaplan Meier analysis for HF-related hospitalisation, all-cause death, and the composite of these were provided for these three groups, yielding significant and graded divergence curves with the best prognosis in 'no' group, with the moderate prognosis in 'sometimes' group, and with the worst prognosis in the 'every time' group. Conclusion: For the first time in the literature, our study shows that the increased frequency of bendopnea occurrence in daily life is associated with poor outcomes in HF outpatients.Öğe Kalp Yetersizliği Olan Hastalarda Natriüretik Peptid Düzeyleriile Uyku Kalitesi Arasındaki İlişki(2020) Kurt, Recep; Şahin, Anıl; Güneş, Hakan; Turgut, Okan Onur; Tekin, Gülaçan; Yılmaz, Mehmet BirhanAmaç: Ejeksiyon fraksiyonu azalmış kalp yetersizliği hastalarında uyku kalitesini etkileyen faktörleri araştırmak. Gereç ve Yöntem: Toplam 105 kalp yetersizliği olan hasta (35 kadın, 70 erkek) çalışmaya dahil edildi. Uyku kalitesi son 1 aylık uyku kalitesi ile ilgili olan Pittsburgh uyku kalitesi indeksi ile değerlendirildi. Global Pittsburgh uyku kalitesi indeksi skoru >5 olan hastalar (76 hasta, Grup II) kötü uyku grubu ve ?5 olan hastalar (29 hasta, Grup I) değerine sahip hasta iyi uyku grubu olarak kabul edildi.Bulgular: Pittsburgh uyku kalitesi indeksi skorları yaş, B?tipi natriüretik peptid, kreatinin, kan üre azotu, sistolik pulmoner arter basıncı, sol ventrikül diyastolik sonu çap, sol atriyal çap ile pozitif korelasyon gösterirken sol ventrikül ejeksiyon fraksiyonu, vücut kitle indeksi ile negatif korelasyon gösterdi. Çok aşamalı lojistik regresyon modelinde ileriye doğru aşamalı regresyon kullanılarak; B?tipi natriüretik peptid, seviyesi (OR = 1,001,% 95 GA: 1,000?1,001 p=0,001), kronik böbrek hastalığı varlığı (OR=19.739,%95 GA: 2.436?159.957, p=0,005) ve daha ileri New York Kalp Cemiyeti sınıfının (OR=23.494, %95 GA: 4.917?112.266 p<0,001) kötü uyku kalitesinin varlığı ile bağımsız olarak ilişkili olduğu sonucuna varılmıştır. Sonuç: Kalp yetersizliği hastalarında kötü uyku kalitesi yaygındır. Yüksek B?tipi natriüretik peptid, seviyeleri, ileri New York Kalp Cemiyeti sınıfları ve kronik böbrek hastalığı varlığı kalp yetersizliği hastalarında kötü uyku kalitesinin bağımsız öngördürücüleri olarak saptanmıştır.Öğe Kardiyak Arrest Hastalarında Başarılı Kardiyopulmoner Resüsitasyon Sonrası Matriks Metalloproteinaz-9 Düzeyi ve Hastane Mortalitesi İlişkisi(2019) Yücel, Oğuzhan; Güneş, Hakan; Kerkütlüoğlu, Murat; Türkdoğan, Kenan; Zorlu, Ali; Yılmaz, Mehmet BirhanAmaç: Kardiyak arrest hastalarında MMP-9 düzeylerinin arttığı ve artan MMP-9 düzeylerinin post kardiyopulmoner resüsitasyon hasta -la rında mortalite ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Ancak kardiyak arrest hastalarında, başarılı kardiyopulmoner resüsitasyon sonrasıhayat ta kalan hastalarda MMP-9 düzeylerinin hastane içi mortalite ile olan ilişkisi bilinmemektedir. Bu çalışmada kardiyopulmonerresüsitasyon sonrası hayatta kalan kardiyak arrest hastalarında başlangıç MMP-9 düzeylerinin hastane içi mortalite ile ilişkili olupolmadığı araştırılmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmaya katılan 96 kardiyak arrest hastasından 46 tanesine başarılı kardiyopulmoner resüsitasyon uygulandı.Başarılı kardiyopulmoner resüsitasyon yapılan 46 hasta yoğun bakım takibine alındı. Hastalar yoğun bakım takiplerinin birinci haftasındahayatta kalanlar (n=15) ve ölenler (n=31) olarak iki gruba ayrıldı.Bulgular: Ölen hastaların MMP-9 düzeyleri hayatta kalanlara göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde daha yüksekti (73,4±5,4 vs61,5±3,4 ng/mL, p <0,001). Ayrıca ölen hastaların INR düzeyi hayatta kalanlara göre anlamlı şekilde yüksek saptanmıştır. MMP düzeyininbikarbonat (r= - 0,330, p= 0,025) ve uluslararası normalleştirilmiş oran (r= 0,290, p =0,050) düzeyleri ile korele olduğu gözlendi. Çokdeğişkenli lojistik regresyon analizi sonucu MMP-9 düzeyinin (risk oranı: 1,199, %95 güven aralığı: 1,127-1,277, p =0,009) hastane içimortalite ile bağımsız ilişkili olduğu gösterilmiştir.Sonuç: Kardiyak arrest hastalarında başlangıçta bakılan MMP-9 düzeylerinin, başarılı kardiyopulmoner resüsitasyon sonrası hayattakalanlarda hastane içi mortalite ile de ilişkili olduğu gösterilmiştir.Öğe Koroner Arter Hastalığı Yaygınlığı’nın RDW ile İlişkisi(Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, 2022) Özgül, Ufuk; Güneş, Hakan; Öztürk, Bayram; Yılmaz, AhmetAmaç: Bu çalışmanın amacı akut koroner sendromlu (AKS) hastalarda aterosklerotik hastalığın yaygınlığını göstermek için kullanılan GENSİNİ skoru ile eritrosit dağılım hacmi arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Gereç ve Yöntemler: Çalışmaya AKS tanısı ile koroner anjiografi işlemi yapılan 359 hasta alındı. Hastaların anjiografik görüntüleri analiz edilerek GENSİNİ skorları hesaplandı. Hastalar GENSİNİ skoru<20 ve ≥ 20 olmak üzere iki gruba ayrıldı. Bu iki grubun demografik, klinik ve labaratuvar parametreleri karşılaştırıldı ve GENSİNİ skor yüksekliğini predikte eden değerler araştırıldı. Bulgular: Çalışmaya dahil edilen 359 hastanın 104 kadın hasta, 255 erkekti. GENSİNİ skoru <20 olan hastası sayısı 69 iken, GENSİNİ skoru ≥20 olan hasta sayısı 290 idi.Eritrosit Dağılım Genişliğinin (RDW) GENSİNİ SKORU ≥20 olan grupta daha yüksek olduğu görüldü.( 13.7±0.9 ve 14.2±1.4 p=0.001).Yapılan korelasyon analizinde RDW ile GENSİNİ skoru arasında pozitif korelasyon izlendi (r :0.137 p.009).Yapılan multivaryant analizde RDW nin GENSİNİ skorunun bağımsız prediktörü olduğu görüldü.( OR:1.417, %95 CI(1.037-1.935) p= 0.029) Sonuç: AKS ile başvuran hastalarda kolay ve ulaşılabilir bir parametre olan RDW atreosklerotik kalp hastalığının şiddeti ile korele olup aterosklerotik kalp hastalığının prediktörü olarak kullanılabilirÖğe Sağlıklı Erkeklerde Düzenli Kan Bağışının Lipid Parametreleri Üzerine Etkisi(2019) Yücel, Oğuzhan; Güneş, Hakan; Kerkütlüoğlu, Murat; Öztan, Hasan Yücel; Zorlu, Ali; Kaya, Hakkı; Yılmaz, Mehmet BirhanAmaç: Düşük yoğunluklu lipoproteinin oksidasyonu ateroskleroz gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Düşük yoğunluklu lipoproteinin oksidasyonu vücutta önemli bir metal olan demir ile katalize edilebilir. Düzenli kan bağışı gibi vücutta demir kaybına yol açan bazı durumların ateroskleroz ve endotel fonksiyonları üzerine olumlu etkisi ortaya konulmuştur. Anormal lipid ve lipoprotein düzeyleri aterojenez ileilişkili olduğundan bu çalışmada sağlıklı erkeklerde düzenli kan bağışının serum lipid konsantrasyonları üzerindeki etkisini ortaya koyabilmek amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Bu çalışmada prospektif gözlem kohort tasarımı kullanılmıştır. Çalışmaya, kardiyovasküler hastalığı olmayan 50 sağlıklı erkek gönüllü alındı. Tüm katılımcılar bilgilendirilmiş onam verdikten sonra düzenli kan bağışı yapmayı kabul etti. Trigliserid, total kolesterol, düşük yoğunluklu lipoprotein kolesterol ve yüksek yoğunluklu lipoprotein kolestrolün serum konsantrasyonları enzimatik kolorimetrik yöntemle analiz edildi.Bulgular: Toplam 28 katılımcıya düzenli lipid ölçümleri yapıldı. Kan bağışı öncesi ve sonrasında serum lipid parametrelerinde anlamlı birdeğişiklik saptanmadı [total kolesterol seviyesi (bazal 181±7 mg/dL, 1. kan bağışı 178±7 mg/dL, 2. kan bağışı 178±8 mg/dL, 3. kan bağışı 178±8 mg/dL, sırasıyla p=1.000, p=1.000, p=1.000, bazal ile karşılaştırıldığında) düşük yoğunluklu lipoproteinin kolesterol seviyesi (bazal 112±7mg/dL,1. kan bağışı sonrası 112±6 mg/dL, 2.KB sonrası 108±6 mg/dL,3. kan bağışı sonrası 108±6 mg/dL, sırasıyla, p=1,000,p=1,000, p=1.000 bazal ile karşilaştırıldığında), HDL kolesterol seviyesi( bazal 36±2 mg/dL,1 kan bağışı sonrası 35±2 mg/dL, 2. kan bağışı sonrası 35±2 mg/dL, 3. kan bağışı sonrası 36±2 mg/dL, sırası ile p=1.000, p=0.64, p=1.000, bazal ile karşılaştırıldığında), trigliserid düzeyi (bazal 186±20) mg/dL, 1. kan bağışı sonrası 181±19 mg/dL, 2. kan bağışı sonrası 182±19 mg/dL, 3. kan bağışı sonrası 196±23 mg/dL,sırasıyla p=1,000, p=1,000, p=1,000, bazale kıyasla)].Sonuç: Düzenli kan bağışının, serum lipid parametreleri üzerinde herhangi bir iyileştirici etkisinin olmadığı bulunmuştur.