Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Sivas İlinden Şair Dilinden II(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2016) Bekdemir, Adnan; Âşık AdnanÎAnadolu’nun kültürel belleğinin yanı sıra kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin de önemli bir ifadesi olan âşıklık geleneği; yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, şiiri, müziği ve hikâye anlatımını içeren çok yönlü bir sanattır. Kendine özgü geleneği ve icrası olan âşıklık geleneğinin en önemli niteliği, döneminin yaşayış ve hayata bakış tarzını, etik ve estetik değerlerini yansıtarak geniş halk kitlelerine hitap edebilmesidir. Sözlü anlatım geleneği ile kuşaktan kuşağa aktarılan âşıklık geleneğine dair şiir ve hikâyeler, günümüze kadar ulaşmıştır. Engin bir tarihi ve kültürel zenginlik havzası ve eşsiz bir irfani birikime sahip kadim bir şehir olan Sivas, bu zenginliklerin en eskilerinden âşıklık geleneğinin yaşatıldığı ülkemizdeki önde gelen şehirlerinden biri olarak adından saygı ve minnetle bahsettirmeyi başarmıştır. Sivas, yetiştirdiği âşıklar bakımından daima adından söz ettirmiş ve hatta “âşıklar yatağı” olarak nitelendirilmiştir. Âşık, halkın içinden biri olduğu için kendine yazdığı ve sazıyla söylediği şiirler, aslında topluma mâl olmuş ve geniş halk kitlelerinin sesi olmuştur. Her okuyan bu şiirlerde kendini bulabilmektedir.Milleti millet yapan kültürü ve tarihidir. Kültür ve tarih ataşeleri olan âşıklarımızın değeri ölçülemez. Halkımızın sevinç, hüzün, keder, ev içi yaşam, aile ilişkileri, komşuluk gibi pek çok özelliğini hem kendileri yaşayan hem de yaşadıklarını şiire döküp sazla buluşturan âşıklarımızın şiirleri, bizlere yıllarca yol gösterecek ve tarafımızdan halk edebiyatı alanında yaşatılacaktır. Bu doğrultuda yaşadıklarını şiire yansıtan ve edebiyat alanında önemli katkılar sağlayan, Üniversitemizde uzun yıllardır hizmet veren Cumhuriyet ve Sivas âşığı değerli şairimiz Adnan BEKDEMİR’e titizlikle hazırladığı bu eseri için teşekkürlerimi sunar, çalışmalarında başarılar dilerim. Rektör Prof. Dr. Faruk KOCACIKÖğe 4 Eylül Sivas Kongresi Tutanakları(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2014) Toparlı, Recep1974 yılında Cumhuriyetimizin 50. yılı münasebetiyle kurulan Üniversitemiz şu anda 40. yılını kutlamaktadır. 09 Şubat 2014’te başlattığımız 40. yıl kutlamaları çerçevesinde öğrencilerimize ve personelimize yönelik olarak gerçekleştirilen kültürel, sportif ve teknik projelerin yanı sıra bilimsel projelerimiz de hızla devam etmektedir. Sivasımızın değerlerine sahip çıkacak bilimsel yayınlar, kongreler, paneller düzenlenmekte ve bu bağlamda çeşitli etkinlikler yapılmaktadır. Geçmişte bıraktığımız 40 yıllık süreçte Cumhuriyet Üniversitesini bugünlere taşıyan rektörlerimize ve çalışma arkadaşlarına, görev yapan tüm akademik ve idari personelimize içtenlikle teşekkür ediyorum. Bugün görev yapan tüm arkadaşlarımla birlikte Üniversitemizi geliştirmek ve daha ileriye taşımak için çaba göstermekteyiz. Bu amaçla İlimizi ve Üniversitemizi geliştirecek projelere de destek vermeye devam ediyoruz. Sayın Prof. Dr. Recep Toparlı’nın Sivas Kongresi Tutanakları ile ilgili bu çalışması, Sivas’ın Kurtuluş Savaşı yıllarında oynadığı rolü göstermesi açısından önemli bir eserdir. Bu eserin Sivas Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (CÜSAM) tarafından, Cumhuriyet Üniversitesi’nin 40. yılı adına yayımlanması çok anlamlıdır. Yakın tarihimizin çok önemli bir dönemine ışık tutan bu eser, bir tarih klasiği olarak yerini alacaktır. Sayın Prof. Dr. Recep Toparlı Hocamız’a bu kıymetli eserin, Üniversitemizin 40. yılı çerçevesinde basılabilmesi hususunda göstermiş olduğu çabalardan dolayı şahsım ve Üniversitem adına teşekkür eder, çalışmalarında başarılar dilerim. Prof. Dr. Faruk KOCACIK RektörÖğe Baytarnâmeler Bağlamında At, Atçılık ve At Hastalıkları(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2024) Köse, FatihAtın evcilleştirilmesi hiç kuşkusuz insanlık tarihinin en mühim dönüm noktalarından biri olmuştur. Atın kullanılması ile birlikte uzaklar yakın olmuş, toplumlar ve kültürler arası etkileşimler artmış, coğrafyalar ve yaşam tarzları üzerinde önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Kendisinden etkin biçimde faydalanabilen atçı toplumlar tarafından orduların aslî unsuru hâline getirilen at; resim, heykel, müzik, edebiyat gibi pek çok sanata da kaynaklık etmiştir. Güç, hâkimiyet, asalet, sadakat, zarafet gibi ulvî ve güzel kabul edilen pek çok kavram ve olgunun sembolü hâline de gelmiş olan at tüm bu işlev ve imajları ile insanoğluna binlerce yıl yoldaşlık etmiştir. Şüphesiz atçı toplumların başında Türkler gelmektedir. Türkistan coğrafyasında “Atlı Göçebe Bozkır Medeniyeti” kurarak atı hayatlarının merkezine yerleştiren Türkler için at hem besin maddesi, hem ulaşım aracı, hem mühim bir savaş unsuru, hem ticari meta hem de duygusal bağların kurulduğu bir “kardeş” idi. Dîvânu Lugâti't-Türk'te yer alan “At Türkün kanadıdır.” ifadesi ile Dede Korkut Kitabı'nda; Beyrek'in, tutsaklığı sırasında 16 yıl kendisini bekleyen atına hitaben söylediği “At demezem sana kardaş derem, kardaşımdan yeğ. Başum beraberi, başuma iş geldi. Yoldaş derem, yoldaşımdan yeğ.” sözleri, atın Türk milleti için ne ifade ettiğini ve Türkün atı ile hukukunu en iyi şekilde göstermektedir. Elbette atı besin maddesi olmaktan mühim bir savaş unsuru olmaya ve “kardeşliğe” götüren önemli bir süreç mevcuttur. Bu süreç evvela iyi at yetiştirilmesine, iyi at seçimine ve iyi at eğitimine; sonrasında ise eldeki atların hayatlarının sağlıklı bir biçimde devam ettirilmesine bağlıdır. İşte bunlar, atçılığı ve baytarlığı meydana getiren aşama ve uygulamalardır. Önceleri belki yalnızca deneme yanılma yolu ile keşfedilen çeşitli uygulamalar zamanla bir birikime dönüşmüş, söz konusu birikimler ise kuşaktan kuşağa aktarılarak zenginleştirilmiştir. Zaman içerisinde söz konusu birikimleri ihtiva eden yazılı ürünler de meydana getirilmiştir. Baytarnâmeler böyle bir birikimin mahsulü olarak meydana gelmiş, oldukça uzun bir tarihi dönem ile geniş bir coğrafyaya yayılmış olan, pek çok kültürün beslediği mühim kaynaklardır. Muhtevalarında ata, atçılığa; at hastalıklarına, tedavilerine ve ilaç yapımında kullanılan droglara ilişkin pek çok kıymetli bilginin yanı sıra mit, efsane, veciz sözler gibi pek çok folklorik malzeme de mevcuttur. Edebiyat, halk bilimi, atçılık, veterinerlik, farmakoloji gibi disiplinleri doğrudan ilgilendiren ve baytarnâme türünün 12 eseri üzerine bina edilen bu kıymetli çalışma için Dr. Öğretim Üyesi Fatih Köse'yi tebrik ediyor, nice güzel çalışmalara imza atmasını temenni ediyorum.Öğe Üsküdarlı Aşkî, Delîlü's-Sâlikîn Dil İncelemesi : Metin ve Günümüz Türkçesine Aktarımı(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2023) Erdoğan, ÖzlemXVI. yüzyıla ait tasavvufi bir mesnevi olan Delîlü’s-Sâlikîn, Üsküdarlı Aşkî’ye ait olduğu tespit edilen eserlerden biridir. İçerik ve tertip ediliş bakımından XII. yüzyıl mutasavvıflarından Nesefî’ye ait Zübdetü’l-Hakâik adlı Farsça eserle büyük benzerlikler gösterir ve bu eserin Eski Anadolu Türkçesiyle ortaya konmuş bir tercümesi gibi görünür. Dil özellikleri ve yazıldığı dönem itibarıyla Türkiye Türkçesinin tarihî gelişimini ortaya koyma çalışmaları açısından kayda değer bir metindir. Eser, dil ve edebiyat değerinin yanı sıra döneminin tıp ve astronomi birikimini tasavvufla harmanlayan muhtevasıyla da dikkat çekicidir. Bu tarihî metinle birlikte insanın varoluşla ilgili müzmin sorularına günümüzden yüzyıllar öncesine uzanan bir zaman kesitinde nasıl cevap aradığının bir örneği, karşımıza çıkar. Kendine mahsus bir düşünce, inanç ve kültür zemininde şekillenmiş bu cevaplar, bir taraftan mistik bir dünyanın kapılarını aralarken diğer taraftan da insanın manevi ve fiziki varlığını, evrendeki yerini, değerini ve varoluş amacını ortaya koymayı hedefler. Bu yönüyle eser, insanı ve insanın içinde bulunduğu kâinatı anlamaya ve anlatmaya yönelik bir çabanın ürünü olarak da değerlendirilebilir.Öğe Nidai Manzum Tıp Kitabı(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2010) Paçacıoğlu, BurhanTürklerin yüzyıllar boyunca değişik bilim dallarıyla ilgili kütüphaneler dolusu eser bıraktığını ve bu eserler üzerinde yerli ve yabancı yüzlerce bilim adamının çalıştığını biliyoruz. Ancak tıp alanında yazılmış pek çok yazma eser olmasına rağmen, bu alanda yayımlanmış eser sayısının yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Halbuki bir dilin gelişimine, işleyişine ve kelime zenginliğine ışık tutan bu tür eserlerin dile yaptığı katkılar azımsanamayacak kadar büyüktür. Biz de bu düşünceden hareketle döneminin tıp dalında en önemli eserlerine imza atan Nidfü'nin Manzume isimli eserini incelemeyi uygun bulduk. XVI. yüzyıla ait olan eserin bugüne kadar değişik kütüphanelerde bulunan 56 nüshası tespit edilmiştir. Yaptığımız bu çalışmayla buna iki nüsha daha eklemiş olduk. Bunlardan birisi şahsıma ait olan nüsha, diğeri ise aslı Tunus Kütüphanesinde bulunan nüshadır. Eserin incelemesinde harekeli olan bendeki nüsha esas alınmış. bu nüsha Ümran Ay'ın çalışması ve harekesiz olan Tunus nüshalarıyla karşıiaştırılmıştı"r. Edisyon kritik yapılırken bendeki nüsha "B", Tunus nüshası 'T', Ümran Ay'ın çalışması "Ü" harfleriyle belirtilmiştir. Bunlardan B nüshasında 30. T nüshasında 24 ve Ü nüshasında ise 27 varak bulunmaktadır. Çalışmamız. "Giriş" bölümünün dışında "Metin" ve "Dizin" olmak üzere iki ana bölümden oluşmaktadır. "Giriş" bölümünde, halk hekimliği hakkında bilgi verildikten sonra. Nidfü'nin hayatı ve eserleri anlatılmış, eserdeki belli başlı dil özelliklerine kısaca değinilmiştir. "Metin" bölümünde, eserin çeviri yazımı yapılarak. nüshalardaki farklılıklar sayfa altında dip not olarak gösterilmiştir. Nüshalar arasında farklılık gösteren kelimelerde, uygun olan şekiller tercih edilmiştir. Metnin beyit numaraları B nüshas t esas alınarak verilmiş olup, karışıklığa yol açmaması amacıyla T nüshasınm sadece varak numaraları, Ü nüshasının ise sadece beyit numaraları belirtilmiştir.Öğe Fütûhî (Hüsâm) Dîvânı(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2023) Taş, Mehtap ErdoğanAdı zaman zaman Fütûhî Abdülazîz Çelebi ile karıştırılan ve Dîvân, Enîsü’l-Guzât, Tuhfetü’l-Mecâlis ve Nâz u Niyâz adlı eserler ile birlikte anılan Fütûhî Hüseyin hakkında bilgi veren tek kaynak Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri adlı eseridir. Bu esere göre asıl adı Hüseyin olup İstanbulludur ve yukarıda adı geçen dört eserin sahibidir. Bunun dışında tezkirelerde onunla ilgili herhangi bir bilgi bulunmaz. Fütûhî’nin hem müellifi hem de müstensihi olduğu Enîsü’l- Guzât ile Dîvân üzerindeki bilgilerden hareketle onun kadı olarak görev yaptığı, asıl adının Hüseyin olduğu ve Fütûhî mahlasıyla tanındığı anlaşılmaktadırÖğe An Anatolian Legend: Ahi Evran : The Morals Which Did Not Surrender to Material: Akhism(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2022) Köksal, M. FatihOur ancestors established a civilization based on humans in seven climates and three continents for centuries to make justice and mercy prevail. In the construction and revival of this civilization, besides the soldiers of this holy war, the soldiers of the heart have a special place. Because they formed a tradition based on wisdom and words by uniting the hearts sometimes with their words and sometimes with their demeanour. In this way, an ideal of civilization was built in which the human order consented to the divine order, and where daily life was based not only on the law but also on the order of ideas and spirits.Öğe Ziver Paşa divan ve münşe'at(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2009) Arslan, MehmetOsmanlnn son dönemlerinde, sönmeye yüz tutan bir mumun son parlak alevleri gibi eser veren divan şairleri arasnda Zîver Paşa'nn önemli bir yeri vardr. Ahmed Sâdk Zîver Paşa, devlette önemli görevler yüklenen bir devlet adam hüviyeti yannda devrinde, şairliği ve enteresan kişiliğiyle de kendinden söz ettiren önemli bir şahsiyettir. Memuriyet hayat boyunca irili ufakl resmi veya gayriresmî 27 kadar görev üstlenen ve büyük bir vukuf ve çal şkanlkla bütün bu görevlerinin üstesinden gelen Zîver Paşa'ya asl şöhretini kazandran ise 10478 beyitten meydana gelen ve içerisinde hemen her nazm şeklinden şiirlerin bulunduğu büyük hacimdeki divandr. Beş padişah (III. Selim, IV. Mustafa, II. Mahmud, Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz) dönemini idrak eden fakat daha çok II. Mahmud ve Abdülmecid dönemlerinde eserlerini veren Zîver Paşa, 1793-1862 yllar arasnda yaşam ştr. Divanndaki diğer şiirlerinin yannda yazd ğ tarih manzumelerinin onun edebî hayatnda ve şöhret kazanmasnda önemli bir rolü vardr. Tespit edebildiğimiz kadaryla divan şairleri içerisinde en çok tarih manzumesi yazan şair Zîver Paşa'dr. Bu tarih manzumelerinde ki toplam says 675'tir, özellikle Osmanlnn o dönemindeki imar faaliyetlerinin bir panoramasn görmek mümkündür. O dönemdeki Osmanlnn hakim olduğu bölgelerde ("Adana, Ankara, Bağdat, Belgiradçk, Bilecik, Bursa, Çorum, Edirne, Gazze, Gemlik, Halep, Hereke, Hille, İslimye, İzmir, İzmit, İznikmîd, İzzetâbâd, Kangr (Çankr), Karaağaç, Karahisâr- Sâhip, Karatova, Kastamonu, Kavala, Kbrs, Kütahya, Manastr, Manisa, Medîne, Mekke, Msr, Rodos Adas, Safranbolu, Sakz Adas, Saraybosna, Sinop, Söğüt, Şehirköyü, Üsküp, Vidin, Viranşehir, Yanya, Ziştovi vs.) yaplan "Ambar, Barut-hâne, Câmi, Cebe-hâne, Cisr (Köprü), Çarş, Çeşme, Debbâğ-hâne, Demir-hâne, Dergâh, Dîvân-hâne, Ev, Fabrika (Muhtelif), Fes-hâne, Gümrük, Hânkâh, Hapis-hâne, Haste-hâne, Havuz, Hayrât, Kağt-hâne, Kâl-hâne, Karakol, Kasr, Kşla, Konak, Liman, Mahfil, Marangoz-hâne, Matbah, Mektep, Mevlevî-hâne, Muvakkit-hâne, Mühendis-hâne, Namazgâh, Palanka, Saat Kulesi, Sâhil-hâne, Sâhil-sarây, Sarnç, Sebîl, Su Bendi, Şadrvan, Tabya, Tahaffuz-hâne, Tekye, Tersâne, Türbe vs." binalara yazd ğ tarih manzumeleri edebî açdan olduğu kadar tarih, sosyoloji, mimarlk-mühendislik, devlet yönetimi vb. yönlerden de büyük önem taşmakta ve dönemin idari anlay şna şk tutmaktadr. Bu tarih manzumeleri sayesinde o dönemde ne gibi imar faaliyetlerinin nerelerde yapld ğ tarihin karanlk sayfalarna gömülmekten kurtulmuş, söz konusu manzumelerde bu tür eserlerin baz tantc özellikleri de verildiğinden bu manzumeler günümüze şk tutma işlevini de görmüştür.Öğe Hacı Bektâş-ı Velî(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2021) Gündoğdu, Cengiz; Yekbaş, HakanHacı Bektâş-ı Velî ve öğretilerinin tarihî tezahürlerini ele aldığımız bu çalışma, çok geniş bir araştırma alanının genel karakteristiklerini, dinî, tasavvufî, sosyal-kültürel alt yapısını ve bu yapıyı oluşturan parametreleri tespite yönelik bir anlama ve yorum denemesidir.Öğe Bir Anadolu Efsanesi Ahi Evran(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2021) Köksal, M. FatihHayatı hakkındaki bilgilerimiz neredeyse bütünüyle sis perdeleri arasında gizli olmasına rağmen yedi-sekiz asır ötesine ciddi izler bırakan ender şahsiyetlerden biridir Ahi Evran. Onun hayatına dair bugüne değin söylenenlerin, yazılıp çizilenlerin içinde -ne yazık ki- sahih bilgi ve belgelere dayanmayan birtakım tahminlerden ve çıkarımlardan ibaret kurmaca bir hayat hikâyesi geniş kesimlerin yanı sıra bilimsel çevrelerde de kabul görmüştür. Bu kitapta Ahi Evran'ın gerçekte kim olduğu, “aslında kim olmadığı” zemininden yola çıkılarak tespit edilmeye çalışılmış ve Ahi Evran'ın hayatı, kurmacalardan, öngörülerden, tahmin ve tahayyüllerden uzak, belgeler ve kaynaklara dayalı olarak bilimsel temellere oturtulmaya çalışılmıştır. Çalışmamızın Ahi Evran'a dair bölümünü dikkatle okuyanlar, onun hayatıyla ilgili söz konusu “kurmaca”nın neredeyse tek bir parçasının bile doğru olmadığını fark edeceklerdir.Öğe Sivas’ta yatırlar ve ziyaret yerleri(Cumhuriyet Üniversitesi, 2024) Kaya, DoğanSivas’ta Yatırlar ve Ziyaret Yerleri Konusunda Yapılan Çalışmalar Sivas’ta bu konusunda yapılan çalışmalar, cumhuriyetin ilk yıllarına kadar dayanmaktadır. Ortaya konulan çalışmalar; temelde; A. Doğrudan doğruya yatırlar konusunu ele alan çalışmalar, B. Dolaylı olarak yatırlar konusuna yer veren çalışmalar olarak iki başlık altında toplanabilir. Tespit ettiğimiz yayınlar makaleler, kitaplar ve tezler şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Ancak şurasını söyleyelim ki ileriki satırlarda söz konusu edeceğimiz yayınların hiçbirinde, Sivas’ın merkezinde ve köylerinde yatmakta olan yatırlarının tamamını bütün olarak konu edinen bir herhangi bir çalışma yayımlanmamıştır. Bizi böylesi bir çalışmaya sevk eden düşünce de bu olmuştur.Öğe Türk kültüründe mevlit geleneği uluslararası sempozyumu : bildiriler (27-29 Ekim 2022 : Sivas)(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2023) Yekbaş, Hakan (editör)XI. asırdan itibaren Anadolu'yu Türk ve İslam yurdu haline getiren atalarımız, yeni yerleştikleri bu topraklarda inşa ve ihya faaliyetlerini birlikte devam ettirmişlerdir. Köprü, çeşme, hamam, cami, medrese ve külliye gibi insana hizmet için yapılar inşa ederlerken insanı ihya etmeyi de unutmamışlar kurmuş oldukları medreselerde insan yetiştirmeye büyük ehemmiyet vermişlerdir. Bu medreselerde ilim tahsil eden insanlar bu yeni yurdun ebed müddet bir vatan haline gelmesi için yazılı eserler, edebî metinler, kurucu metinler üretmişlerdir. Anadolu'nun İslamlaşmasında üretilen bu kurucu metinlerin önemi büyüktür. Yazıldıkları dönemden itibaren büyük bir kabul görerek okunan ve öncü metin özelliği taşıyan şaheser niteliğindeki eserler kendilerinden sonra benzer eserlerin oluşumuna da zemin hazırlamışlardır. Bu kurucu metinlerin başında, yaygın adıyla “Mevlid” diye bilinen ve Osmanlı'nın “Fetret Dönemi”nde Süleyman Çelebi tarafından kaleme alınan “Vesîletü'n-Necât” gelmektedir. Kardeş kavgalarından ve devletin geleceğinden endişelenerek büyük bir ümitsizliğe düşen Türk topluluklarına umut aşılayan ve onlara kurtuluş yolunu gösteren bir başyapıttır “Vesîletü'n Necât”. Günümüz Türkçesiyle “Kurtuluş Vesilesi” olarak isimlendirebileceğimiz bu şaheser, yaşanan olaylar karşısında umutsuzluğa düşen ve geleceklerinden endişe duyan dönemin insanlarına, kurtuluşun Hz. Peygamber'de olduğunu hatırlatan muhteşem bir metindir. Anadolu'da olduğu gibi Osmanlı'nın hâkim olduğu tüm topraklarda sevinçte ve hüzünde, doğumda ve ölümde ilk akla gelen ve besteli bir şekilde okunan bu esere farklı dillerde nazireler yazılmıştır. 2022 yılı eserin müellifi Süleyman Çelebi'nin 600. vefat yılı olması dolayısıyla Unesco tarafından Süleyman Çelebi ve Mevlid Yılı olarak kabul edilmiştir. Bundan dolayı yıl içerisinde Vesîletü'n Necât'la ilgili çeşitli etkinlikler ve salon programları düzenlenmiştir. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi olarak Türk Dil Kurumu ile birlikte 27-29 Ekim 2022 tarihlerinde, “Türk Kültüründe Mevlit Geleneği” başlığıyla bir sempozyum gerçekleştirdik. Sempozyumumuza Sivas Valiliği ve Sivas Belediyesi de destek vermiştir. Sempozyumda, Süleyman Çelebi ve Vesîletü'n-Necât'ın yanı sıra Türkiye, Türk Dünyası ve çevre kültürlerdeki mevlit geleneği konuları ile Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin mevlitleri de ele alınmıştır. Sempozyumda ülkemizin çeşitli şehirlerinden ve yurt dışından gelen katılımcılar tarafından 17 oturumda toplamda 67 bildiri sunulmuştur. Aynı anda 3 farklı salonda sunulan bildirilere ek olarak bazı oturumlara katılımcılar çevrimiçi olarak da bağlanma imkânı bulmuştur. Bahsettiğimiz tarihlerde icra edilen programda sunulan ve metinleri yeniden gözden geçirilen tebliğlerin bir araya getirilmesiyle, elinizde tuttuğunuz işte bu kitap ortaya çıkmıştır. Mevlid konusunda geniş bilgi birikiminin bir kitap halinde ortaya çıkmasında hiç şüphesiz katılımcı hocaların büyük emekleri bulunmaktadır. Bu sebeple hocalarımız başta olmak üzere, düzenleme kurulumuz, sempozyumun gerçekleşmesine katkı sunan tüm akademik ve idari personelimiz ile kitabın güzel bir tasarımla baskısını gerçekleştiren matbaa ve yayınevi çalışanlarımıza şükranlarımı sunuyorum.Öğe Eski Uygurca 'karım' Sözcüğü Üzerine Art ve Eş Zamanlı Bir İnceleme(Murat Elmalı, Hacer Tokyürek, 2022) Ayazlı, ÖzlemEski Uygurcanın ya da daha genel olarak ifade edilirse Eski Türkçenin söz varlığında görülen ve bugün Türkiye Türkçesinin ağızlarında ve diğer çağdaş Türk dil ve lehçelerinde varlığını sürdüren pek çok sözcük vardır. Eski Uygurcada karam şeklinde varyantı bulunan karım sözcüğü de bu sözcüklerden bir tanesidir. Çalışmada karım sözcüğü üzerinde durulmakta ve sözcüğün hem tarihî hem de çağdaş Türk dil ve lehçelerinde tespit edilebilen biçim ve anlamları da yer almaktadır. Makalede, karım sözcüğü üzerine art ve eş zamanlı bir inceleme yapmak amaçlanmaktadır. Bu amaçla, tarihî ve çağdaş Türk dil ve lehçelerine ait metinlerde karım sözcüğünün geçtiği bölümlerin Türkiye Türkçesine aktarımına da yer verilmektedir. Çalışma, beş başlık altında toplanmaktadır: Birinci bölümde, çalışmanın amacı ortaya konulmakta ve makalenin bölümleri tanıtılmaktadır. İkinci bölümde; tarihî Türk lehçelerindeki karım sözcüğünün türev ve anlamları metin örnekleri eşliğinde aktarılmakta, sözcüğün Çince denkliğine yer verilmektedir. Üçüncü bölümde ise sözcüğün çağdaş Türk dil gruplarında tespit edilen biçim ve anlamlarına; dördüncü bölümde de sözcükle ilgili yapılan etimolojilere değinilmektedir. Çalışmanın son bölümünü oluşturan beşinci bölümde ise sözcük ile ilgili elde edilen bulgular sıralanmakta ve yapılan araştırma sonucunda sözcüğün kökeni ile ilgili oluşan kanaatler aktarılmaktadır.Öğe EDEBİYAT FAKÜLTESİ LİSANSÜSTÜ ÖĞRENCİ SEMPOZYUMU-II(SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI, 2022) Erdoğan Taş, Mehtap; Çakır, Mustafa SefaÖğrenci sempozyumları birçok akademisyenin hayatında güzel ve heyecanlı hatıralar olarak yer almaktadır. Akademiye adım atmanın, ilk kez başkaları karşısında bildiri sunmanın heyecanı hepimizce malumdur. Kişinin bulunduğu alandaki hocalarla tanışmak, gündemden haberdar olmak, kimlerin hangi çalışmaları yaptığını öğrenmek, en önemlisi de tecrübeli hocalardan istifade etmek gibi birçok katkısı olan büyük sempozyumların küçük birer provası gibidir öğrenci sempozyumları. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Edebiyat Fakültesi olarak biz de öğrencilerimize bu tecrübeyi yaşatmak istedik. Gelenek hâline getirmeyi düşündüğümüz lisansüstü öğrenci sempozyumunun bu sene ikincisini gerçekleştirmiş olduk. Bu sene geçen seneye göre daha yoğun bir katılımın olduğu sempozyumlarımızda her sene hem nitelik hem de incelik olarak artış olmasını temenni ediyoruz. Bu sempozyum kitabında toplam otuz yedi öğrencinin bildiri tam metni bulunmaktadır. On oturum hâlinde gerçekleştirdiğimiz sempozyumun kitabını da oturumlar şeklinde tasnif ettik. Normalde programda kırk öğrenci olmasına rağmen çeşitli nedenlerle sempozyuma katılamayan veya bildiri tam metnini gönderemeyen öğrenciler nedeniyle kitap otuz yedi bildiri metnini içermektedir. Türk Dili ve Edebiyatı, Sosyoloji, Felsefe, Sanat Tarh, Arkeoloji ve Sosyal Hizmet bölümlerinden öğrencilerin sunduğu bütün bildiriler bu kitapta toplanmıştır. Sempozyumda emeği geçen başta düzenleme kurulu olmak üzere herkese teşekkür eder, seneye daha fazla bölümden ve daha geniş bir katılımla yapmayı temenni ettiğimiz sempozyumda görüşmek üzere herkese iyi çalışmalar dileriz.Öğe Yahyâ Nazîm Divanı(09.04.2020) Mustafa Sefa ÇAKIRKadim bir medeniyetin vârisleri olarak geçmişle gelecek arasındaki dengeyi iyi gözetmemiz gerekmektedir. Geçmişinden habersiz, hatta geçmişiyle kavgalı nesiller geleceğimize ışık tutamaz. Bu anlamda hakkı verilerek yapılan edebî, tarihî, ilmî çalışmaların hepsi kıymetlidir, gereklidir. Biz de bu çalışmamızda 17. yüzyılın ikinci yarısında ve 18. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış olan Yahyâ Nazîm Çelebi'nin divanını elimizden geldiğince titiz bir şekilde ortaya koymaya çalıştık. Yahyâ Nazîm, İstanbullu bir şairdir. İstanbul'un Kumkapı semtinde Gedikpaşa'da doğmuştur. Gençliğini de yine burada geçirmiş ve "Gedikpaşalı Nazîm" olarak tanınmıştır. Doğum tarihiyle ilgili net bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak ölüm tarihinin 1727 oluşu ve vefat ettiğinde yaklaşık seksen yaşında olduğu bilgisi bize doğumunun 1649-1650 yıllarında olabileceğini düşündürmektedir. Adının Yahyâ, ilk mahlasının "Halîm" olduğu ve daha sonra Neşâtî tarafından kendisine "Nazîm" mahlası verildiği kaynaklarda geçmektedir. Nazîm, Enderun'da yetişmiş ve öğreniminden sonra sarayda çeşitli görevlerde bulunmuştur. Bir ara kilâr-ı hâssa nöbetçibaşılığına getirilmiş ve daha sonra ömrünün sonuna kadar İstanbul pazarbaşılığı görevini sürdürmüştür. Padişahlardan IV. Mehmed, II. Süleyman, II.Ahmed, II. Mustafa ve III. Ahmed devirlerini görmüş ve 1727'de vefat etmiştir. Vefat yeri ile ilgili tam bir bilgi bulunmamaktadır. Geride birçok beste ve hacimli bir divan bırakmıştır.Öğe Sarıhatipzâdelerden Numan Sâbit Efendi ve Bilinmeyen Mi'râciyesi(Buruciye Yayınları, 2011) Yekbaş, HakanAraplara ait meşhur bir sözde şöyle söylenir: “Şerefü’l-mekân bi’lmekîn”. Yani bir mekânın şerefi, orada oturan insanlardan gelir. Yoksa toprağın, taşın, ağacın, bahçenin, binanın bizâtihî kendine ait bir kutsallığı yoktur. Mekânı yücelten, orayı şenlendiren, orayı nemâlandıran, oraya ruh ve hayat veren orada ikâmet eden insandır. Çünkü insan, Kur’ânî bir ifadeyle söylemek gerekirse eşref-i mahlûkattır...Öğe Manzum Mi'râc-nâme ve Mi'râciyyeler(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2019) Arslan, MehmetPeygamberimizin en büyük mucizelerinden olan mi'râc hadisesi dînî kaynaklarda ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi daha sonra edebi eserlere de konu olmuştur. İslam topluluklarında peygamber sevgisi ile yazılan, şairlerin Hz. Muhammed'e olan saygılarını ve bağlılıklarını ifade amacıyla oluşturulan manzum ve mensur edebi eserler mevlid, hilye, siyer (sîre), hicret-nâme, mu'cîzât-nâme, mi'râc-nâme, şefâ'at-nâme, kırk hadis vb. adlar altında edebi türler oluşturmuşlardır...Öğe Manzum Mi'râc-nâme ve Mi'râciyyeler(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2019) Arslan, MehmetPeygamberimizin en büyük mucizelerinden olan mi'râc hadisesi dînî kaynaklarda ayrıntılı olarak anlatıldığı gibi daha sonra edebi eserlere de konu olmuştur. İslam topluluklarında peygamber sevgisi ile yazılan, şairlerin Hz. Muhammed'e olan saygılarını ve bağlılıklarını ifade amacıyla oluşturulan manzum ve mensur edebi eserler mevlid, hilye, siyer (sîre), hicret-nâme, mu'cîzât-nâme, mi'râc-nâme, şefâ'at-nâme, kırk hadis vb. adlar altında edebi türler oluşturmuşlardır...Öğe Mahallîleşme ve Şeyhülislam Yahya(2009) Yekbaş, HakanKlasik edebiyatımızın dil ve muhteva bakımından önemli kaynaklarından olan mahallî unsurlar, bazı klasik şairlerimiz tarafından daha belirgin bir şekilde kullanılmıştır.. Bu şâirlerden biri olan Şeyhülislam Yahya, bir din adamı kimliğine sahip olmasına rağmen hayatın zevk ve eğlencelerini sade İstanbul Türkçesini kullanarak şiirlerinde işlemiştir. Özellikle gazellerinde kullandığı sade Türkçesi, deyimleri, atasözleri ve halk deyişleri vasıtasıyla günlük hayatın içinden seçtiği canlı sahneleri anlatmada çok başarılıdır. Bu sanat anlayışı, onun mahallîleşmenin XVII. yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri olmasına neden olmuştur.Öğe Divan Şiirinde Yunanî Şahsiyetler(2010) Yekbaş, HakanDivan iirinin ahıslar dünyası hem nicelik hem nitelik bakımından zenginlik arz etmektedir. Acem ve Arap kökenli ahısların aırlıklı olarak kullanıldıı divan iirinde Yunan kökenli ahısların da önemli bir yeri vardır. Özellikle felsefe, astronomi, tıp gibi alanlarda slam dünyasını etkilemi olan ahıslar, klasik edebiyatımızda sıklıkla karımıza çıkmaktadır. Yunan kökenli ahısların divan iirindeki yansımalarını tespit etmek, klasik edebiyatımızın kültürel zenginliini göstermesi bakımından önemlidir.
- «
- 1 (current)
- 2
- 3
- »