İşverenin İflasının İşçilik Alacaklarına Etkisi
Abstract
İşçilerin çoğu zaman tek geçim kaynağı olan ücretlerinin ve iş sözleşmesinden kaynaklı diğer
işçilik alacaklarının hem kendilerinin hem de ailelerinin hayatlarını idame ettirebilmeleri adına
taşıdığı önem yadsınamaz. Bu ücret ve eklerini ödemekle yükümlü olan işverenin ekonomik
koşullara bağlı olarak zayıf bir konuma gelmesi ise işçinin hak ettiği alacakları alabilmesi
noktasında ciddi bir tehlike yaratabilmektedir. Bu tehlikeyi bertaraf edebilmek için ise gerek
uluslararası gerek de ulusal mevzuatlarda ücretin korumasına ilişkin çeşitli tedbirler
geliştirilmektedir.
Çalışmamızda Türk Hukukunda işverenin ekonomik durumunun sarsılması sonucu iflas
sürecinin gündeme gelmesiyle işçilik alacaklarının akıbetinin ne olacağını incelemeyi
amaçlamaktayız. Bu çerçevede öncelikle işçilik alacakları olarak adlandırılan alacak
kalemlerinin açıklanması gerekmektedir. Nitekim, işçi alacağı kavramı sadece ücret şeklinde
karşımıza çıkmamakta, ücret eklerinin yanı sıra kanunda ya da toplu iş sözleşmesinde
düzenlenen çeşitli isimler altında alacakları ve tazminatları da içerebilmektedir. Tüm bu alacak
kalemlerinin ücretin korunmasına ilişkin kanuni esaslar bakımından irdelenmesi önemlidir.
Hukukumuzda işçilik alacaklarının korunması ise imtiyazlı koruma ve garanti fonu aracılığıyla
gerçekleşmektedir. İmtiyaz yöntemi ile iflas alacaklılarının niteliğine göre yapılan sıralamada
işçilik alacaklarına bir hukuki ayrıcalık tanınmaktadır. Ancak İcra ve İflas Kanunu’nda
düzenlenen bu imtiyaz bütün işçilik alacaklarını kapsamamaktadır. Garanti fonu ise İşsizlik
Sigortası Kanunu’nun ek 1. maddesine göre kanunda aranan şartların mevcut olması halinde
işçilerin ödenmeyen üç aylık ücret alacaklarını karşılamak üzere Ücret Garanti Fonu’ndan
yararlanabilmelerini sağlamaktadır. Bu noktada amacımız işçilik alacaklarının tespitinden
sonra uygulanan bu iki sistemin getirdikleri korumanın kapsamını belirleyerek yargı kararları
doğrultusunda uygulamada yaşanan sıkıntılara değinmektir.