Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü Kitap Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Felsefe Tarihi(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018) Bakış, RızaFelsefe Tarihi, İlahiyat fakültelerinde zorunlu olarak okutulan ders kategorisindedir. İsimlendirmeler son zamanlarda bazı fakültelerde farklılaşmış olsa da içerik değişmemiştir. Öncesinde İlkçağ Felsefesi ve Yeniçağ Felsefesi şeklinde olan bu adlandırma yeni dönemde Felsefe Tarihi I ve Felsefe Tarihi II olmuştur. Sonradan ihdas edilen ve adları İlahiyat Lisans Tamamlama Programı (İLİTAM) şeklinde kurgulanan programlarda YÖK’ün tasarrufu ile Felsefe Tarihi dersleri birincisi sınıfın bahar dönemi proramında yer almaktadır. Ders içeriği de İlahiyatlardaki İlkçağ ve Yeniçağ Felsefelerinin içeriğini kuşatacak şekilde tasavvur edilmiştir. İLİTAM programlarnın pratiğine ilişkin birçok eleştiri mevcuttur. Kimileri bu programların ilahiyat eğitiminin ruhunu vermekten uzak görmekte ve yetersiz bulmaktadır, kimileri ise bütünüyle karşı çıkmakta ve devamında fayda görmemektedir. Bir gerçek var ki o da bu programlar öyle ya da böyle devam etmektedir. Esasında bu programlarda ders materyalini matbu bir şekilde öğrencilere verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak bazı fakülteler programda yürütülen eğitimleri biraz daha disiplinize etmek ve sistematik yürütmek kaygısıyla elektronik ortamlarda da paylaşılan metinleri matbu bir şekilde öğrenciye ulaştırmayı tercih etmektedir. Bizim oluşturmuş olduğumuz metin de öğrencinin kaynak temininde karşılaşabileceği güçlükleri gidermek kaygısıyla hazırlanmıştır. Ders materyali ve ders notu olmanın ötesinde herhangi bir iddiayı içermeyen ve dersin anlaşılmasına katkı sağlayacağını ümit ettiğimiz bu metin, öğrencilere felsefenin temel yaklaşımlarını kavramada ve kazandırmada umarım yararlı olur. Hazırlamış olduğumuz bu metni baştan sona gözden geçiren, eleştirileriyle katkı sunan Doç. Dr. Hasan Özalp’a, Dr. Öğr. Üyesi Abdullah Pakoğlu’na ve Duygu Güngör’e teşekkür ediyorum. 10.08.2018 SİVASÖğe ULUSLARARASI MEHDİLİK SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018) Tıraşçı, Mehmet; Özalp, Hasan; Çakır, MarufMüslümanlar arasında Mehdilik düşüncesi, üzerinde en çok tartışılan bir konu olmuştur. Geçen yıl ülkemizin yaşadığı ihanet, dâîleri tarafından mehdi olarak düşünülen bir şahıs tarafından gerçekleştirilmiştir. Aynı zamanda Müslümanların inançlarıyla alay edercesine hâlâ bu sıfatla medyada boy gösterenler olduğu gibi ışık halkalı mehdiler de din sömürüsü yapmaya devam etmektedirler. Yine geçmişten günümüze mehdilik anlayışını inanç esaslarından kabul eden bir kısım grup ve fırkalar da olmuştur. Mehdilik düşüncesinin bu kadar önemsenmesinin sebebi ise şüphesiz arkasında yatan kurtuluş/felah düşüncesidir. Bu tasavvura göre mehdi gelecek ve bunalım halindeki İslam toplumunu içine düşmüş olduğu dini, siyasi, ahlaki ve ekonomik sıkıntılardan kurtaracaktır. Bu inanış/düşünce kimilerine göre bireyi ve toplumu dinamik tutarken kimilerine göre atalete uğratmaktadır. Ancak bu konu her zaman istismara açık bir konu olması sebebiyle Müslümanları provoke eden ve Müslümanlar arasında fitne çıkarmaya sebep olan bir anlayış da olmuştur. Mehdilik düşüncesini red etmeden ziyade biz konuyu uluslararası bir sempozyum çerçevesinde ve akademik düzeyde objektif olarak konunun uzmanları tarafından ele alınıp tartışılmasını istedik. Böylece kamuoyunu bu gibi istismarcılara karşı birinci ağızdan bilgilendirmeyi amaçladık. Bundan dolayı bu sempozyumu düzenledik. Asılnda İlahiyat Fakültemiz daha önce İbn Rüşd, Kerbela ve Sahabe ve Kur'an gibi ilim dünyasında iz bırakan sempozyumlara imza atmıştı. Böylece mehdilik konusunun da uluslararası düzeyde tartışılması zemini hazırlayarak hem bu konuda olabilecek istismarlara dikkat çekmeği hem de birinci el kaynak oluşturmayı hedefledik. Bu sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen başta rektörümüz sayın Prof. Dr. Alim Yıldız'a, üniversite genel sekreterimiz Doç. Dr. Hakan Yekbaş'a, rektör danışmanımız Prof. Dr. Recep Toparlı'ya ve rektörlük personeline; dekan yardımcımız Doç. Dr. Mehmet Tıraşçı'ya, öğretim üyemiz Doç. Dr. Hasan Özalp'e, fakülte sekreterimiz Bedreddin Gündoğdu'ya, sempozyum bilim ve düzenleme kurulu üyelerine, tebliğleri ile katılan değerli bilim insanlarına ve özel davetimize icabet eden kıymetli hocalarımıza, Sivaslı hemşehrilerimize ve salonumuzu dolduran öğrencilerimize teşekkürü bir borç bilirim. Prof. Dr. Yusuf DOĞAN C.Ü. İlahiyat Fakültesi Dekan V.Öğe Mantık(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018) Kömürcü, KamilMantık, doğru düşünce ile yanlış düşünceyi ayırmaya yarayan alet ilmi olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında onu doğru düşünme sanatı, bilinenlerden hareketle bilenmeyenlerin elde edilmesine yarayan bilim şeklinde niteleyenler de olmuştur. Düşünme, insanın yaratılışından bu yana sahip olduğu bir yeti olsa da bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalara göre düşünmenin kuralları ve kaidelerinin Antik Yunan düşünürleri tarafından ele alındığı tespit edilmiştir. Bu işi sistematik bir biçimde gerçekleştiren ise Aristoteles (m.ö. 384-322) olmuştur. O, kendi zamanına kadar gelmiş birikimi bir metot çerçevesinde düzenlemiş ve disipline etmiştir. Aristoteles’ten sonra mantık bilimine birçok katkı olmuştur. Özellikle miladi sekizinci yüzyılda karşılaştıkları mantık bilimini bütün detaylarıyla inceleyip, onun üzerine devasa çalışmalar yapmış olan Müslümanlar bu ilmi, “ilimlerin ilmi” mertebesine yükseltmişlerdir. Bu çalışma, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lisans Tamamlama (İLİTAM) programı için hazırlanmış mantık ders kitabıdır. Bu eser daha önce mantık dersi için yazmış olduğumuz ve Cumhuriyet Üniversitesi tarafından iki baskısı yapılmış olan “Klasik Mantık” isimli eser üzerinde yapılan küçük değişikliklerle ortaya çıkmıştır. Her iki eserde de bütün mantık konuları incelendiği için bu iki çalışma arasında büyük farklar yoktur. Çünkü klasik mantıkta konular ve onların ele alınış biçimi neredeyse standart hale gelmiştir. Bu kitabta birbirinin tamamalayıcısı olan iki ünite birleştirilmiş, eksilen ünitenin yerine mantık öğretimine ilişkin bir bahis dahil edilmiştir. Bu kitapta Aristoteles’e atfedilen ve Organon külliyatı olarak isimlendirilen -bir tanesi Porphyrios’a ait olmak üzere-dokuz kitap ele alınmıştır. Bu dokuz kitap aynı zamanda mantığın dokuz bölümünü oluşturur. Bu bölümler müfredat programının sınırlılıkları göz önünde bulundurularak, özet sayılabilecek tanımlar ve örneklerle incelenmeye çalışılmıştır. Konuların on dört ünite olarak işlenme gerekliliği, üniteler arasında hacim olarak bir orantısızlığı beraberinde getirmiştir. Olabildiğince üniteleri dengelemeye çalıştık, ancak yapıları gereği bazı konular uzun bazıları da kısa kaldı. Katkısı olan herkese teşekkür ederim. Doç. Dr. Kâmil Kömürcü Sivas 2018Öğe İSLAM AHLAK FELSEFESİ(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2018) Aykıt, Asiye; Ay, AlperGünümüzde İslam ahlak düşüncesi alanında yapılan çalışmalarda klasikleşmiş olan belli başlı ahlak eserleri bilinmekte ve incelenmektedr. Bu eserlerin birçoğu ahlak felsefesi alanında dönüm noktası sayılabılecek önemli köşe taşları niteliğindedir. Ahlak ilmini ilk olarak ameli hikmetin bir şubesi olarak değil, müstakil bir disiplin olarak ele alıp bu bağlamda ahlakı temaları bağımsız ve sistematik bir disipline kavuşturan ise, Tun Miskeve)7h olmuştur. Onun sisteminde ev yönetimi ve siyaset bağımsız birer disiplin olmaktan ziyade ferdi ahlakı ilgilendiren konular olarak incelenir. İbn Miskeveyh, ahlak ilminin teşekkül sürecinin sonu, gelişmiş sistematik ahlak çalışmalarının başlangıcıdır. Böylece kendisinden sonra ahlak ilminin iki önemli disiplinine kapı aralamış olur. İbn Miskeveyh'in Tehzıbü'l-ahlıik'ını örnek alarak ahlak kitabı yazan ve bu şekilde kitap yazma geleneğini başlatan Tusi, Miskeveyh'in eksik bıraktığı kısmı da tamamlayarak Ahlıik-ı Nıisırı isimli eserini kaleme alır. Eserin birinci kısmında, Tehzıbu'l-Ahliik'tan büyük ölçüde istifade eder. İkinci kısım tedbiru'l-menzil, üçüncü kısım da tedbiru'l-müdün şeklindedir. Böylelikle ahlak ilmi müstakil bir disiplin olarak üç temel başlık altında en son şekliyle sistematize edilmiş olmaktadır. Bundan sonraki ahlak eserleri bu sistem üzerine kurulu olarak devam etmiştir. Daha sonra Ahlıik-ı Celıilı ismiyle bilinen kitabı kaleme alan Devvani eserinde, Ahlıik-ı Nıisıri'yi esas aldığını, ona ayet, hadis, sahabe, tabiun sözleri, imamlar ve işrak filozoflarından lemalar, keşf ve şuhud ehlinin zevklerini ilave ettiğini belirtir. Tusi ve Devvani çizgisinde kaleme alınan ilk Türkçe ahlak eseri ise Kınalızade'nin Ahlıik-ı Aldı isimli kitabıdır. İslam ahlak düşüncesi alanında Üzerlerine pek çok çalışmalar yapılan bu literatürün ötesinde en az bu eserler kadar kıymetli, ancak onlar kadar tanınma imkanı bulamamış eserler de mevcuttur. Bu eserlerden biri de Müneccimbaşı Ahmed Dede'nin Şerhu Ahlakı Adud isimli eseridir. Osmanlı' da bir 'yazım türü' olan şerh geleneğine göre eserini kaleme almış olan Müneccimbaşı, XIV. yüzyılda Adududdin İci tarafından yazılmış bir ahlak metnini, XVII. yüzyıla hem içerik hem de derinlik olarak taşımış ve döneminin problemlerine bir çözüm sunmaya çalışmıştır. Eser, kendisine kadar yazılmış olan ahlak eserlerini müellifinin siyasetçi, müderris ve Mevlevi şeyhi kimlikleriyle harmanlayarak bambaşka bir renge büründürdüğü, aynı zamanda döneminde Osmanlı toplumunda farklı alanlarda yaşanan sıkıntılara hangi noktalarda çözüm arandığına işaret eden önemli bir örnektirÖğe Selçuklu Kadılarından Siraceddin El-Urmevi Sempozyum Bildirileri(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2017) Kömürcü, KamilAnadolu Selçuklu Devleti, Selçuklular tarafından Anadoluda kurulan bir Türk devletidir. Bu devletin hüküm sürdüğü dönemde Anadolu topraklarında gerçekleşen tarihe malolmuş birçok önemli hadise vardır. Bunlardan biri de Türkiye coğrafyasında neşvü nema bulan bilim ve felsefe faaliyetidir. Başta Konya olmak üzere Sivas, Kayseri, Tokat ve daha birçok şehir birer bilim merkezi olarak Anadolu Selçuklular döneminde tebarüz etmiştir. Bu diyarlara söz konusu vasfı kazandıran, bu şehirlere İslam dünyasının doğusundan gelen bilim adamları ve düşünürler olmuştur. Siraceddin el-Urmevî (1198-1283), Anadolu Selçukluları devrinde yaşamış önemli bir düşünürdür. O, Azerbaycan'ın Urmiye şehrinde doğmuş, burada eğitim görmüş, daha sonra Musul ve Şam gibi dönemin ilim merkezlerinde bulunmuş; ardından Malatya, Sivas, Kayseri üzerinden Konya'ya intikal etmiş ve ömrünün sonuna kadar burada yaşamıştır. Bir rivayete göre Konya kadısı olması sebebiyle Mevlana’nın cenaze namazını kıldıran kimse olan Urmevî, Konya'da vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir. Çok yönlü bir bilim adamı ve düşünür olan Urmevî ardında mantık, felsefe, kelam ve fıkıh üzerine önemli eserler bırakmıştır. Onun düşünceleri hakkında birkaç istisna dışında fazla çalışma yapılmamıştır. Anadolu Selçukluları Araştırma ve Uygulama Merkezi olarak Anadolu Selçukluları döneminde yaşamış olması sebebiyle Urmevî'nin fikirlerinin araştırılması adeta bir sorumluluk olarak ortaya çıkmıştır. Bu gerekçeyle merkez, Selçuklu Kadılarından Siraceddin el-Urmevî Sempozyumunu tertip etmiştir. Sempozyumda sunulan tebliğler de bu çalışmayla kitap haline getirilmiştir. Üç oturumdan müteşekkil olan sempozyumun birinci ve üçüncü oturumlarında Urmevî'nin daha çok mantık ve felsefeye ilişkin fikirlerini inceleyen tebliğler yer almıştır. İkinci oturumu ise düşünürün kelam ve fıkha dair görüşleri hakkındaki bildiriler oluşturmaktadır. Bu mütevazı sempozyum çalışmasının ortaya çıkması ve bildirilerin basılması aşamasında teşekkür edilmesi gereken birçok kimse var. En önemli teşekkür değerli zamanlarını ayırarak programa katılıp tebliğ hazırlayan ve sunan, katılımcı akademisyenlere olacaktır. Cumhuriyet Üniversitesinin ve Anadolu Selçukları Araştırma ve Uygulama Merkezinin gerek sempozyumun icrası sürecinde görevde olan yöneticilerine gerekse sempozyum bildirilerinin basılması aşamasında yardımcı olan yeni yönetimine teşekkür ederim. Doç. Dr. Kamil KömürcüÖğe Klasik Mantık(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2016) Kömürcü, KamilĠnsan düĢünen canlıdır. Ġnsanın bu özelliği onu diğer canlılardan ayırır. DüĢünmek aklın iĢidir. Akıl doğru düĢünceler üretebileceği gibi yanlıĢ düĢünceler de ortaya koyabilir. Ġnsanın doğru karar vermesi ve düzgün iletiĢim kurabilmesi için doğru düĢüncelerle yanlıĢ düĢünceleri birbirinden ayırması gerekir. Bunun için bir araç gereklidir. ĠĢte bu araç mantıktır. Bu yüzden mantık, doğru düĢünce ile yanlıĢ düĢünceyi ayırmaya yarayan alet ilmi olarak kabul edilmiĢtir. Bunun yanında onu doğru düĢünme sanatı, bilinenlerden hareketle bilenmeyenlerin elde edilmesine yarayan bilim Ģeklinde niteleyenler de olmuĢtur. DüĢünme, insanın yaratılıĢından bu yana sahip olduğu bir yeti olsa da bu güne kadar yapılan bilimsel araĢtırmalara göre düĢünmenin kuralları ve kaideleri Antik Yunan düĢünürleri tarafından tespit edilmiĢtir. Bu iĢi sistematik bir biçimde gerçekleĢtiren ise Aristoteles olmuĢtur. O, kendi zamanına kadar gelmiĢ birikimi bir metot çerçevesinde düzenlemiĢ ve disipline etmiĢtir. Bu yüzden mantık bilimine, yeni mantık anlayıĢlarının ortaya çıkmaya baĢladığı Yeniçağa kadar Aristoteles mantığı denmiĢtir. Gerçi halen aynı isimlendirme yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bu gün Aristoteles‟in görüĢlerinin esas alındığı mantık sistemine “Klasik Mantık” denilmektedir. Bu çalıĢma, bir ders kitabı olarak hazırlanmıĢtır. Kitapta Aristoteles sistemine dayalı olarak klasik mantık konuları incelenmiĢtir. Burada, Aristoteles‟e atfedilen ve Organon külliyatı olarak isimlendirilen -bir tanesi Porphyrios‟a ait olmak üzeredokuz kitap ele alınmıĢtır. Bu dokuz kitap aynı zamanda mantığın dokuz bölümünü oluĢturur. Bu bölümler müfredat programının sınırlılıkları göz önünde bulundurularak, özet sayılabilecek tanımlar ve örneklerle iĢlenmeye gayret edilmiĢtir. Bu kitabın ilk Ģekli müfredat ve program gereği on dört fasikül olarak hazırlanmıĢtır. Yaptığımız çalıĢmayı kitap olarak basıma hazırlanırken, birbiriyle iliĢkili olan kısa konuları birleĢtirerek kitabı on ünite olarak tekrar düzenledik. Kitap ünitelere bölünmüĢ, her ünitenin baĢına bir giriĢ yazılmıĢtır. GiriĢ kısmında her konu kısaca özetlenmiĢtir. Yine giriĢte ayrı bir baĢlık konulmadan düz metin içerisinde kısaca ünitelerin amaçları zikredilmiĢ, konunun iyi anlaĢılması için önerilere yer verilmiĢ, anahtar kavramlar belirtilmiĢtir. Kitabın sonuna iki örnek metin eklenmiĢtir. Bu ikinci baskıda, kitap gözden geçirilmiĢ, ilk baskıdaki fark edilen hatalar düzeltilmiĢ, küçük bazı eklemeler yapılmıĢtır. Katkısı olan herkese teĢekkürler. Doç.Dr. Kamil KÖMÜRCÜ Sivas - 2016Öğe İslam Felsefesi Tarihi(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2014) Özalp, HasanDüĢünce insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Çünkü insanın olduğu yerde düĢünce bir eylemdir. Ancak tutarlı ve sistematik düĢünceye felsefe denir. Filozof, insanların ve toplumların sorunlarına çözüm üretir ve ufuk açar. Condercet‟nin “Filozofların aydınlatmadığı bir toplumu Ģarlatanlar aldatır” sözü yerinde bir ifadedir. Bu sebeple tarih boyunca toplumlar ilme, âlimlere ve ilim müesseselerine her zaman önem vermiĢler ve sahip çıkmıĢlardır. Felsefe ise bu ilim geleneğinin en rasyonel kanadıdır. Ġslâm felsefesi de Ġslâm entelektüel kültürünün akılcı ve zengin kollarından biridir. Ancak malesef geçen yüzyılın sonlarına kadar özellikle oryantalist bakıĢ açısının bir sonucu olarak bu birikim sürekli görmezden gelinmiĢtir. Ġslâm‟da aklın ve felsefenin olmayacağını ifade eden bu yaklaĢımın sadece ideolojik bir okuma olduğu artık âĢikardır. Bugün Doğulu ve Batılı birçok düĢünür Ġslâm Felsefesi gerçeğini kabul etmektedir. Öyle ki düĢüncenin kümülatif yapısını da dikkate alırsak Batı düĢüncesinin yeniden uyanıĢında Ġslâm felsefesi ve bilimin olduğu herkesin malumudur. Hiç bir felsefe tarihçisi Farabî, Ġbn Sînâ, Gazzâlî ve Ġbn RüĢd‟ü görmemezlikten gelemez. Zaten bu filozoflar olmaksızın da felsefe tarihi yazmak eksik ve kısır bir yaklaĢım olacaktır. Günümüzde nerdeyse hiç bir felsefe tarihçisinin artık böyle bir kaygısı yoktur. Bugün Batı‟da da birçok üniversitede Ġslâm Felsefesi kürsüsü bulunmaktadır. Batılı yüzlerce araĢtırmacı Ġslâm filozoflarının düĢüncelerini araĢtırmaktadır. Asıl sorun ise, Müslümanların bu ilmi mirasa ne ölçüde ilgi duyduğu ve sahip çıktığıdır. Açıkçası Ġslâm coğrafyası son birkç asırdır aklî bilimlere ve felsefeye karĢı mesafeli hatta ilgisiz davranmıĢtır. Ancak bugün Ġslâm entelektüel mirasına karĢı yeni bir ilginin olduğu dikkat çekmektedir. ĠĢte bu süreçte Ġslâm Felsefesi ayrı bir önem kazanmaktadır. Çünkü Müslümanlar yaĢadıkları toplumsal, siyasî ve ekonomik problemlere ancak kendi iç dinamikleri vasıtasıyla özgün çözümler üretebileceklerini fark etmiĢlerdir. Bu dinamikler ise kendini daha çok Ġslâm Felsefesi geleneğinde kendini göstermektedir. Bu aĢamada Ġslâm Felsefesi ve filozoflarının doğru Ģekilde anlaĢılması ve yorumlanması ayrı bir önem kazanmaktadır. Ġslâm felsefesiyle ilgili Doğu‟da ve Batı‟da onlarca veya yüzlerce eser basılmaktadır. Ülkemizde de Ġslâm felsefesi tarihiyle ilgili çevirilerle birlikte özgün eserlerde bulunmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla Batı dillerinden yapılan çeviri eserler ile ilgili iki sorun bulunmaktadır. Birincisi, bu eserlerin bir kısmının ideolojik bir tarzda; oryantalist okumayla yazılmıĢ olmalarıdır. Ġkincisi ise, bu eserlerin bir kısmında çeviriden kaynaklanan ve anlamayı zorlaĢtıran dil sorunu bulunmaktadır. Ülkemizde özgün olarak yazılan eserler ise ya kronolojik ya da problematik olarak ele alınmıĢtır. Kronolojik olarak ele alınan eserlerde problemlerin çoğunlukla ihmal edildiğini ve bir kısım Ġslâm filozoflarına yer verilmediği görmekteyiz. Problematik olarak ele alınan eserlerde ise yine bir kısım filozoflara değinilmemekle birlikte bazı filozoflar ön plana çıkarılmakta ve bazıları ise yüzeysel olarak geçilerek ihmal edilmektedir. Sonuçta Ġslâm Felsefesi ile ilk defa tanıĢacak kimselerin zihninde eksiklikler ve soru iĢaretleri oluĢmaktadır. Biz bu eserlerden fazlaca istifade ettik. Müellif ve çevirmenlerine Ģükran borçluyuz. Bu çalıĢma ile Ġslâm Felsefesini ilgi duyan ve ilk defa okuyacak öğrencilere ve meraklılarına hitap etmeyi amaçlamaktayız. Bu eserin en temel özelliği basit, sade ve anlaĢılabilir bir üslup ile kaleme alınmıĢ olmasıdır. Ancak gerek felsefenin doğası gerekde dilin yetersizliği ve bizim ifade eksikliğimizden dolayı yer yer bu amacımıza ulaĢamadık. Bu sebeple okuyucu bazı baĢlıkları ilk okumada hemen anlamayabilir. Bu çalıĢmanın diğer bir özelliği ise hem kronolojik hem de problematik olarak ele alınmıĢ olmasıdır. Bunu gerçekleĢtirmenin elbette bir kısım sorunlarının olduğu muakkaktır. Çünkü felsefi bir ekol farklı asırlarda taraftar bulmaktadır. Bu sebeple kronolojik olarak farklı çağlarda yaĢamıĢ olsalar da problem olarak sorunlara benzer çözümler üretmiĢlerdir. Bu bağlamda 1155-1191 yılları arasında yaĢamıĢ olan Sühreverdî ile aralarında farklı düĢünürler bulunmasına rağmen 1106- 1186 yılları arasında yaĢamıĢ Ġbn Tufeyl‟i ĠĢrâkîlik baĢlığı altında ele almak zorunda kaldık. Ayrıca Ġslâm Felsefesinde ekoller sorunundan kaynaklanan bir kısım problemlerle de karĢılaĢtık. Örneğin Ġhvân-ı Safâ‟yı bizden öncekilerin tasniflerine sadık kalarak tabiat felsefesi kapsamında ele aldık. Bizce bu yeterli bir tasnif değildir. Bu eserde Ġslâm Felsefesi kitaplarının üzerinde hem fikir olduğu Ġslâm filozoflarına yer verilmiĢtir. Ġslâm felsefesi kavramının doğuĢu ile birlikte kavramın doğurduğu sorunlara dikkat çekilmiĢtir. Ġslâm coğrafyasında felsefenin geliĢmesini sağlayan iç ve dıĢ etkenler incelenmiĢtir. Ġslâm filozofları ele alınırken ise hepsinin kısa bir hayat hikayesi anlatılmıĢtır. Akabinde düĢünce sistemine göre, varlık, bilgi, metafizik ve siyaset gibi düĢüncelerinden bahsedilmiĢtir. Bazı eserlerde ele alınmasına rağmen burada kelamcı ve mutasavvıf düĢünürler bu çalıĢmaya dahil edilmemiĢtir. Sadece Osmanlı‟da felsefî düĢünceye dikkat çekmek için Mola Fenarî, Davud-i Kayserî ve Hocazâde gibi felsefî kimliği olan kelamcı ve mutasavvıf düĢünürlerden bahsedilmiĢtir. Ayrıca „Ġslâm Ahlak Felsefesi‟ filozoflarına da yer verilmemiĢtir. Çünkü Ġslâm Ahlak Felsefesi adında müstakil bir disiplin bulunmaktadır. Akademik çalıĢmalarımın hiçbir aĢamasında yardım ve desteklerini esirgemeyen ve bu eserede fazlaca katkıları olan değerli hocalarım Prof. Dr. B. Ali ÇETĠNKAYA ve Doç. Dr. Nuri ADIGÜZEL‟e teĢekkür ederim. Eğer bu çalıĢma ithaf edilecekse haddimizi aĢarak Ġslâm kültür ve medeniyetine ve Ġslâm entelektüel geleneğine akılları, kalemleri ve gayretleriyle hayat veren aziz insanlara ithaf etmek isteriz. Nezaket ölçüleri çerçevesinde yapılacak olan ilmi eleĢtiri ve tavsiyelerin bizi ve bu çalıĢmayı daha da yetkinleĢtireceği kanaatindeyiz. Dr. Hasan ÖZALP Temmuz -2014 Eğriköprü-SĠVASÖğe Klasik mantık(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2013) Kömürcü, KamilĠnsan düĢünen canlıdır. Ġnsanın bu özelliği onu diğer canlılardan ayırır. DüĢünmek aklın iĢidir. Akıl doğru düĢünceler üretebileceği gibi yanlıĢ düĢünceler de ortaya koyabilir. Ġnsanın doğru karar vermesi ve düzgün iletiĢim kurabilmesi için doğru düĢüncelerle yanlıĢ düĢünceleri birbirinden ayırması gerekir. Bunun için bir araç gereklidir. ĠĢte bu araç mantıktır. Bu yüzden mantık, doğru düĢünce ile yanlıĢ düĢünceyi ayırmaya yarayan alet ilmi olarak kabul edilmiĢtir. Bunun yanında onu doğru düĢünme sanatı, bilinenlerden hareketle bilenmeyenlerin elde edilmesine yarayan bilim Ģeklinde niteleyenler de olmuĢtur. DüĢünme, insanın yaratılıĢından bu yana sahip olduğu bir yeti olsa da bu güne kadar yapılan bilimsel araĢtırmalara göre düĢünmenin kuralları ve kaideleri Antik Yunan düĢünürleri tarafından tespit edilmiĢtir. Bu iĢi sistematik bir biçimde gerçekleĢtiren ise Aristoteles olmuĢtur. O, kendi zamanına kadar gelmiĢ birikimi bir metot çerçevesinde düzenlemiĢ ve disipline etmiĢtir. Bu yüzden mantık bilimine, yeni mantık anlayıĢlarının ortaya çıkmaya baĢladığı Yeniçağa kadar Aristoteles mantığı denmiĢtir. Gerçi halen aynı isimlendirme yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bu gün Aristoteles‟in görüĢlerinin esas alındığı mantık sistemine “Klasik Mantık” denilmektedir. Bu çalıĢma, Ġlahiyat fakültelerindeki mantık dersi için hazırlanmıĢ bir Klasik Mantık kitabıdır. Kitapta Aristoteles sistemine dayalı olarak klasik mantık konuları incelenmiĢtir. Burada, Aristoteles‟e atfedilen ve Organon külliyatı olarak isimlendirilen bir tanesi Porphyrios‟a ait olmak üzere-dokuz kitap ele alınmıĢtır. Bu dokuz kitap aynı zamanda mantığın dokuz bölümünü oluĢturur. Bu bölümler müfredat programının sınırlılıkları göz önünde bulundurularak, özet sayılabilecek tanımlar ve örneklerle iĢlenmeye çalıĢılmıĢtır. Bu çalıĢmanın ilk Ģekli müfredat ve program gereği on dört fasikül olarak hazırlanmıĢtır. Yaptığımız çalıĢmayı kitap olarak basıma hazırlanırken, birbiriyle ilişkili olan kısa konuları birleştirerek kitabı on ünite olarak tekrar düzenledik. Kitap, ünitelere bölünmüş, her ünitenin başına bir giriş yazılmıştır. Giriş kısmında her konu kısaca özetlenmiştir. Yine girişte ayrı bir başlık koymadan düz metin içerisinde kısaca ünitelerin amaçları zikredilmiş, konunun iyi anlaşılması için önerilere yer verilmiş, anahtar kavramlar belirtilmiştir. Ünite sonlarında değerlendirme sorularına yer verilmiştir...Öğe Sosyokültürel değişme ve din çelişkileri(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2012) Erdiç, ŞabanToplumlarının dini yaĢantılarını; dinin, ortaya çıktığı sosyal ve kültürel çevreyle olan karĢılıklı iliĢkilerini bilimsel bir yaklaĢımla ele alan “din sosyolojisi” bağımsız bir bilim olarak önce Batı‟da ortaya çıkmıĢ ve XX. yüzyılın ilk yarısında da ülkemize girmiĢtir. Entelektüel çevrede öncelikle spekülatif bir kabul gören din sosyolojisi araĢtırmaları bugün, toplumdaki din gerçeğini sosyal bir olgu ve problem olarak ele alan deneysel ve sistematik çalıĢmalarla zenginlik kazanmıĢtır. Sosyokültürel kadrosundan bağımsız olarak düĢünemeyeceğimiz dinin, Türk toplum yapısında çok önemli bir yerinin olduğuna kuĢku yoktur. Bu nedenle dinin toplumsal ve kültürel sistem içinde objektif, bilimsel kriterlere göre analiz edilmesi toplum yapısının anlaĢılması için bir zarurettir. Son birkaç yüzyıl içinde önce Batı‟da baĢlayan ve daha sonra dalga dalga bütün dünyayı saran hızlı sanayileĢme ve kentleşme sürecinden ülkemiz de çok büyük ölçüde etkilenmiĢtir. Özellikle 1950 sonrası maddi kültür alanında meydana gelen değiĢmeler sadece kentlerle sınırlı kalmamıĢ aynı zamanda kırsal yerleĢimlerin toplumsal sistemini de önemli ölçüde etkileyerek toplumumuzun her alanda geleneksel yapıdan modern yapıya doğru köklü bir değişim süreci içine girmesine neden olmuştur. Durum böyle olunca bu çok yönlü yeni gelişmelerin çapraz etkileri altında dinin fonksiyonunu ve kitlelerin dini yaşantısını bilimsel bir yaklaşımla ortaya koymak, modern etkiler çerçevesinde toplumu doğru bir şekilde anlayabilmek için önemlidir...Öğe Din Görevlilerinin Sosyoekonomik ve Kültürel Tabanı(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2012) Erdiç, ŞabanBireysel ve toplumsal hayat üzerinde bıraktığı tesirlerle tartışmasız, toplumların en köklü ve yaygın kurumlarından biri, belki de en önemlisi olmayı hak eden din; inanç ve ibadet sistemleri yanında bir toplum zemininde yaşantılanması nedeniyle sosyal anlamlar taşıyan bir müessesedir. Özellikle dinin sosyal yönünün anlaşılması ve açıklanması onun tarihsel ve toplumsal bir süreç içinde kaydettiği gelişimin sistematik bir şekilde değerlendirilmesine bağlıdır. Din karizmatik liderin subjektif tecrübesi olmaktan çıkıp belirli doktrinler ibadetler ve törenler etrafında bir cemaat teşkil etmeye yönelmesinden itibaren onun aynı zamanda bir teşkilatlanma içine girdiği de söylenebilir. Nitekim farklı sosyal yapı ve kültür çevrelerine mensup kitlelerin dinî cemaate katılmaları ve gelenekleşme yönünde ortaya çıkan ihtiyaçlar dinî teşkilatların tesisini zorunlu kılmaktadır. Ancak belirli kurallara göre tespit edilmiş yetki alanları, ortak bir amacın gerçekleĢtirilmesine yönelik iş bölümü ve hiyerarĢi etrafında örgütlenmiĢ bu yapılar; içinde bulundukları sosyal, kültürel, politik, tarihî Ģartlardan bağımsız olmamıştır. Diyanet işleri Başkanlığı 1924‘de Başbakanlığa bağlı bir teĢkilat olarak kurulup genel idare içinde yer alan bir kamu kurumu Ģeklinde tanımlandığında esasen Osmanlı/Türk Sünniliğinin kendi iç dinamiklerinden gelen eklektik yapısıyla modern toplumun sosyokültürel, siyasi, tarihi birikimi buluĢturulmuĢtur. Gerçekten modern dönemlerde artan uzmanlaşmalara koşut dinin teorik, pratik, sosyal yönüyle ilgili konuların ve tartıĢma alanlarının hızla çoğalışı, yapılan görevlerin daha uzmanlaşmış bir alanda yürütülmesini zorunlu kılmıştır...Öğe Misyon ve İnciller(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2012) Aykıt, Dursun AliDin ve dinin ötekine anlatılması, insanlık tarihi ile paraleldir. Çünkü insanlar, kendilerine ait olan değerleri, başkalarıyla paylaşmak isterler. Bu istek, bazen dinin kendisinden bazen de dinin mensuplarından kaynaklanır. Bu bağlamda dinleri, bazı Dinler Tarihçiler, misyoner sınıflandırırlar. karakterli olup olmaması yönünden Çalışmamızda ele aldığımız Hıristiyanlık, misyoner karakteri öne çıkmış dinlerden biridir. Çünkü Hıristiyanlar, bu misyoner görevin, İsa tarafından kendilerine teslim edildiğine inanırlar. Ayrıca Hıristiyanlık‟taki bu anlayış, zamanla içinde bulunulan konuma uygun bir takım metot ve terimlerin kullanılmasını peşinden getirir. İşte bu çalışmada, Hıristiyanların, misyon ve bu anlayışa bakışlarının ortaya konması için misyon ile ilgili terimler çıkarılıp Hıristiyanî misyon anlayışı gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Araştırma, bir giriş, iki bölüm ve bir sonuç halinde sunulmuştur. Giriş kısmında, araştırmanın konusu, amacı ve metodu dile getirilmiştir. Birinci bölümde Hıristiyan misyon teolojisinde misyon ile ilgili kullanılan terimlerden kastın ne olduğu ortaya konmaya çalışılıp zaman içinde gelişen ve değişen bu kavramların açıklanmasına gayret edilmiştir. İkinci bölümde de Hıristiyanlar‟ın kendi misyon anlayışlarını nasıl ifade ettikleri işlenmeye çalışılmıştır. Sonuç kısmında ise Hıristiyanlıkta misyonerlikle ilgili kullanılan terimler ortaya konmuş ve İncillerdeki misyon anlayışı genel bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Konunun hem Hıristiyanlar hem de diğer dinler açısından hassas olması dolayısıyla elden geldiğince objektif davranılmaya gayret edilmiştir. Ancak çalışmada, bu anlamda yapılan bir başlangıç olması hasebiyle eksikliklerin bulunması kaçınılmazdır.Öğe Yaygın Din Eğitiminde Toplam Kalite Yönetimi(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2012) Genç, Muhammet FatihDünya hızlı bir değiĢim yaĢıyor. ĠletiĢim, ulaĢım ve bilgi teknolojisindeki sınır tanımayan geliĢmeler coğrafi ayrımları kaldırmakta, toplumları, ülkeleri ve çok uluslu kuruluĢları kıyasıya bir rekabete zorlamaktadır. Bilgi teknolojisiyle desteklenen bu küresel yarış ortamında sanayi, hizmet, eğitim vb. kurumlar Toplam Kalite Yönetimini uygulamayı adeta zorunlu hâle getirmektedir. Bir kuruluş içinde kaliteyi odak alan, kuruluĢun bütün üyelerinin katılımına dayanan, müĢteri memnuniyeti yoluyla uzun vadeli başarıyı amaçlayan ve kuruluşun bütün üyelerine ve topluma yarar sağlayan yönetim yaklaĢımı olarak tanımlanan Toplam Kalite Yönetimi, kısaca “mükemmelliğe sistemli bir yaklaşım” olarak özetlenebilir. TKY’nin eğitim alanında uygulamayla ilgili bazı güçlüklerle karĢılaĢabilir. Sanayi sektöründe üretimde kabul edilen ham maddenin değiĢmesi, üretim Ģeklinin, makinenin, teknolojinin, iş gücünün, yönetim anlayıĢının, pazarın değiĢmesi söz konusu olabilir. Ayrıca bu değiĢiklikleri sayısal verilerle ölçebiliriz. Ancak eğitimde davranıĢ değiĢikliklerini sayısal olarak ölçmek güçtür, bazı durumlarda da imkânsızdır. Eğitimde, öğrencinin eğitim kurumlarından kazandığı bilgi, yetenek ve davranıĢları değerlendirmeye tâbi tutmak önemlidir. Ancak bunların kime göre değerlendirileceğini ölçmek zordur. Bu da eğitim kurumlarının hizmetler sektöründe yer almasından kendine özgü özelliklerin bulunmasından aynaklanmaktadır. Bu çalıĢmada hızla değiĢen dünyamızda Kur’an Kurslarında Toplam Kalite Yönetimi anlayıĢının nasıl uygulanabileceğine değinilerek 21. yüzyılın en önemli yönetim anlayıĢının Kur’an Kurslarının mevcut problemlerinin çözümüne nasıl katkıda bulunabileceği üzerinde durulmuĢtur. Ayrıca Sivas ve Samsun illerinde Kur’an Kursu öğreticilerine anket uygulanarak, TKY’nin en önemli yürütücüleri olacak olan öğreticilerin TKY ilke ve amaçlarını benimseme düzeyi ölçülmüĢ, eksik yönlerinin tespit edilip öneriler sunulmaya çalıĢılmıĢtır. Dört bölümden oluĢan çalıĢmanın ilk bölümünde araĢtırmanın konusu, problemi, amacı, önemi, denenceleri ve araĢtırmanın yöntemi ile sınırlılıkları, evren ve örneklemi hakkında bilgi verilmiĢtir. Ġkinci bölümde, yönetim ve kalite kavramları açıklanarak Toplam Kalite Yönetimi hakkında genel bilgiler verilmiĢtir. Üçüncü bölümde, Toplam Kalite Yönetiminin Kur’an Kurslarında uygulanmasına iliĢkin yapılan literatür çalıĢmasının bulguları ortaya konulmuĢtur. Dördüncü bölümde ise Kur’an Kursu öğreticilerinin Toplam Kalite Yönetiminin ilke ve amaçlarını benimseme düzeyleriyle ilgili yapılan anketin sonuçlarından elde edilen bulgular tablolar halinde sunularak yorumlanmıĢtır. Son olarak da araĢtırmanın genelinden çıkan sonuçlara yer verilerek, Kur’an Kurslarında eğitimin kalitesini arttırmaya yönelik öneriler sunulmuştur.Öğe Kilise, Cami ve Sinagoglarda Yaygın Din Eğitimi ve Gençliğe Yönelik Din Hizmetleri : Hollanda Örneği(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, 2012) Genç, Muhammet FatihGençlik, insan hayatının en önemli evrelerinden biridir. Ġnsan gençlik evresinde hızlı geliĢimler ve değiĢimler yaĢar. Bu geliĢim ve değiĢimin içinde din olgusu da olumlu veya olumsuz bir Ģekilde insanın hayatında yer edinmektedir. Gencin kimlik bunalımı, Ģüpheler, yetiĢtiği çevrede yer edinme mücadelesinde ve hayatta karĢılaĢtığı birçok problemde din onun sorunlarını çözmede önemli bir yere sahiptir. Bu bakımdan gençliğe yönelik din hizmetleri birey için çok önemli bir evre olan gençlik evresindeki sorunlarını çözmesinde yardımcı olmaktadır. 21. yüzyılda geliĢen ve değiĢen dünya Ģartlarına göre gençlik eğitiminde paradigma değiĢikliği gerekmektedir. Bu bakımdan Hıristiyan, Müslüman ve Yahudilerin bir arada yaĢadığı tüm dünyanın en özgür ve en seküler toplumu olarak kabul edilen Hollanda‘da kilise, cami ve havralarda gençlere yönelik din hizmetleri bu çalıĢmada incelenerek gençliğe yönelik ne tür eğitim metotlarının yaygın din eğitiminde kullanılması gerektiği ortaya konmaya çalıĢılmıĢtır. Bu bağlamda araĢtırma üç bölümden oluĢmaktadır. Birinci bölümde, araĢtırmanın problemi, amacı, yöntemi, verilerin toplanması ve analizi, sınırlılıkları ve temel kavramları hakkında bilgiler verilmiĢtir. Ġkinci bölümde ise Hollanda eğitim sistemi ve bu sistem içerisinde devlet ve özel okullarda din eğitiminin tarihi süreci, Ģimdiki durumu ile Hollanda‘daki üç büyük din olan Hıristiyanlık, Ġslam ve Yahudiliğin Hollanda topraklarındaki tarihi süreci hakkında bilgiler verilmiĢtir. Üçüncü bölümde ise, kilise, cami ve havralardaki yaygın din eğitimi hakkında yapılan araĢtırma sonuçlarına yer verilmiĢtir. Daha sonra kilise, cami ve havralarda gençliğe yönelik faaliyetler hakkında araĢtırma sonuçları sunulmuĢ, araĢtırma sonuç ve öneriler ile bitirilmiĢtir.Öğe Felsefe Tarihi : (Thales’ten Kant’a)(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2023) Bakış, RızaFelsefe Tarihi dersleri ilahiyat fakültelerinde zorunlu olarak okutulan ders kategorisindedir. İsimlendirmeler son zamanlarda bazı fakültelerde farklılaşmış olsa da içerik değişmemiştir. Önceki yıllarda İlkçağ Felsefesi ve Yeniçağ Felsefesi şeklinde olan bu adlandırma yeni dönemde Felsefe Tarihi I ve Felsefe Tarihi II şeklinde olmuştur. Sonradan ihdas edilen ve adları İlahiyat Tamamlama Programı (İLİTAM) şeklinde kurgulanan programlarda YÖK’ün tasarrufu ile Felsefe Tarihi dersleri birincisi sınıfın bahar dönemi proramında yer almaktadır. Ders içeriği de İlahiyat fakkültelerindeki İlkçağ ve Yeniçağ Felsefesi derslerininin içeriğini kuşatacak şekilde tasavvur edilmiştir. İLİTAM programlarnın pratiğine ilişkin birçok eleştiri mevcuttur. Kimileri bu programların ilahiyat eğitiminin ruhunu vermekten uzak görmekte ve yetersiz bulmaktadır kimileri ise bütünüyle karşı çıkmakta ve devamında fayda görmemektedir. Bir gerçek var ki o da bu programlar öyle ya da böyle devam etmektedir. Esasında bu programlarda ders materyalini matbu bir şekilde öğrencilere verme zorunluluğu bulunmamaktadır. Ancak bazı fakülteler programda yürütülen eğitimleri biraz daha disiplinize etmek ve sistematik yürütmek kaygısıyla elektronik ortamlarda da paylaşılan metinleri matbu bir şekilde öğrenciye ulaştırmayı tercih etmektedir. Bizim oluşturmuş olduğumuz metin de öğrencinin kaynak temininde karşılaşabileceği güçlükleri gidermek kaygısıyla hazırlanmıştır. Dersin anlaşılmasına katkı sağlayacağını ümit ettiğimiz bu metin, öğrencilere felsefenin temel yaklaşımlarını kavramada ve kazandırmada umarız yardımcı ve yararlı olur.Öğe Mantık(Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları, 2023) Kömürcü, KamilMantık, doğru düşünce ile yanlış düşünceyi ayırmaya yarayan alet ilmi olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında onu doğru düşünme sanatı, bilinenlerden hareketle bilenmeyenlerin elde edilmesine yarayan bilim olarak niteleyenler de olmuştur. Düşünme, insanın yaratılışından bu yana sahip olduğu bir yeti olsa da bugüne kadar yapılan bilimsel araştırmalara göre düşünmenin kural ve kaideleri Antik Yunan düşünürleri tarafından sistemli hale getirilmiştir. Doğru düşünmenin ilkeleri zaman içerisinde çeşitli medeniyetlerin, özellikle İslam medeniyetinin katkılarıyla geliştirilerek bir metot çerçevesinde düzenlemiş ve disipline edilmiştir. Müslümanlar, miladi sekizinci yüzyılda karşılaştıkları mantık bilimini bütün detaylarıyla inceleyip, onun üzerine devasa çalışmalar yapmış bu ilmi, “ilimlerin ilmi” mertebesine yükseltmişlerdir. Elinizdeki bu çalışma, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Lisans Tamamlama (İLİTAM) programı için hazırlanmış mantık ders kitabıdır. Bu eser daha önce mantık dersi için yazmış olduğumuz ve Cumhuriyet Üniversitesi tarafından iki baskısı yapılmış olan “Klasik Mantık” isimli eser üzerinde yapılan küçük değişikliklerle ortaya çıkmıştır. Her iki eserde de bütün mantık konuları incelendiği için bu iki çalışma arasında büyük farklar yoktur. Çünkü Klasik Mantıkta konular ve onların ele alınış biçimi neredeyse standart hale gelmiştir. Bu metinde birbirinin tamamlayıcısı olan iki ünite birleştirilmiş, eksilen ünitenin yerine mantık öğretimine ilişkin bir bahis dahil edilmiştir. Bu kitapta Aristoteles’e atfedilen ve Organon külliyatı olarak isimlendirilen -bir tanesi Porphyrios’a ait olmak üzere-dokuz kitap ele alınmıştır. Bu dokuz kitap aynı zamanda mantığın dokuz bölümünü oluşturur. Bu bölümler müfredat programının sınırlılıkları göz önünde bulundurularak, özet sayılabilecek tanımlar ve örneklerle incelenmeye çalışılmıştır. Konuların on dört ünite olarak işlenme gerekliliği, üniteler arasında hacim olarak bir orantısızlığı beraberinde getirmiştir. Olabildiğince üniteleri dengelemeye çalıştık, ancak yapıları gereği bazı konular uzun bazıları da kısa kaldı. Katkısı olan herkese teşekkür ederim.Öğe Z KUŞAĞI, SOSYAL MEDYA VE MAHREMİYET GENÇLİK SEMPOZYUMU(SİVAS CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ YAYINLARI, 2022) Pakoğlu, Abdullah; Gögen, RukiyeBu çalışmada, toplum arasında her geçen gün daha fazla kullanılan ve kullanılması olmazsa olmaz haline gelen sosyal medyanın ve bu kullanım sonrasında mahremiyet kavramı üzerinde ne gibi etkisi olduğunun üzerinde durulmuştur. Geçmişten günümüze kuşak kavramı, sosyal medya ve mahremiyet kavramları, gelişen teknoloji ile hayatımıza giren sosyal medya kullanımı sonrası yaşanan değişimler ve bu değişim sonucunda mahremiyet bilincinin geri planda kalmasına, mahremiyetin ortadan kalkmasına, araştırmalarda yer alan X, Y ve Z kuşaklarının kısa özelliklerine, çalışmamız ile doğrudan alakalı olan Z kuşağının bu değişimde nerede yer aldığına değinilmiştir. Bu tebliğde olabildiğince reel günümüz verilerine değinilmiş ve olabildiğince geçmişten günümüze bir köprü kurularak hazırlanmaya çalışılmıştır.